Kahraman Tazeoğlu Şiirleri

Konusu 'Şiir köşesi' forumundadır ve Beyza tarafından 20 Ocak 2014 başlatılmıştır.

  1. Beyza

    Beyza Moderatör

    Kahraman Tazeoğlu Şiirleri

    Ayrılık Gelmeden Git Sen
    Kimsesiz bir gökyüzüne
    lâl bir dilin tüm sesiyle haykırması kadar sağır,
    karanlık sularda,bir âmânın gözlerini araması kadar kör;
    yani anlamsızlığa yeni anlamlar yükler gibi
    yalnızca yalnızlığa anlatıyorum kendimi...
    çıkmaza düşmüş şiirlerin koynunda
    bir uzun yol oluyor kalemden süzülen her harf
    her hece aklımın kabristanlarında yankılanan
    sahipsiz bir ölüm çığlığı,
    masumiyeti sesimde eskiyen...
    ve dudaklarımın ucunda bitmek bilmeyen acılı tiryakilikler
    ve sonrasızlığın deminde keder dökülüyor kağıtlara
    hâsılı aşk; ölü doğmuş bir çocuk şimdi
    yüreğimin sevda çukurlarında...
    hadi yâr kendini al gecelerimden
    al ve git!
    zaten bir uzak düştü benimki;
    ertelenmiş zamanlarda resmedilirken mavinin imkansızlığı,
    şiirler nice sevdaya küs bakış hüküm giymişken,
    ezbersiz acılar eşliğinde gözlerinde tükenmek
    ve ölebilmek kirpiklerinin iz düşümünde
    hani meçhul bir izbede seninle el ele...!
    oysa mutluluğu çoktan rehin bıraktım ben
    bilmem hangi şehrin emanetçisinde
    ve senden habersiz,
    adından acılar türetiyorum şimdilerde...
    dilimin ucuna geliyorsun bir zaman
    yaşamak soruyorsun!
    yaşamak; kör bir sancıdır sol yanımda,
    dönüşsüz bir türkünün kambur sesinde yitip giden...!
    ve dinledikçe kendimi,
    kâbus olup büyür geceler karanlığın uğultulu yollarında...
    ben kaçmak isterken her şeyden
    gözlerin adına kendime sefer üstüne sefer eylerim.
    sana çok benzeyen bir şehir olur geçtiğim her yer
    her yer öylece uzar gider içinde gözlerimin
    ve bizden çok uzakta
    mevsim çömezi bir haziran
    sonbahara uyanır şehr-i İstanbul,
    gözlerinde bir mavi yangın
    ve saçlarından dökülür martılar
    Üsküdar'da pasaklı bir deniz kızının
    sâhi martılar diyordu bir şair:
    “martılar ki sokak çocuklarıdır denizin”
    yani öylesi kimsesiz ve unutulmuş
    yani morarmış kanatlarında münzevi bir hayat taşıyan
    sonrası geç kalmış yaşanmışlıklarda
    bulutsuzluğa prangalı bir çift yağmur damlası,
    yağmasın diye kulelerde saklanan..!


    Bu Sonu Önce Ben Yazdım


    Kimselerin başını bile bilmediği o günlerde
    ayrılık sevgiyi hissettiğim ilk anda korkum oldu
    seni bulup bulup yitirdim düşlerimde
    sonra yeniden buldum yeniden yitirdim
    bende kalacağın bir yarın kurgulayamadım
    sevgiyi ve korkuyu birlikte yaşadım
    bu yüzden bir daha göremeyecekmişim gibi uzun ve derindi bakışlarım
    her yeni buluşma ilki kadar heyecanlıydı ve sensizlik hep seninleydi...

    bu sonu önce ben yazdım
    kimselerin başını bile bilmediği o günlerde
    bilseydin ayrılığa yazgılanmış bir sevgiye açar mıydın yüreğini
    takvimden günleri birer ikişer çalmama
    aylara yıllara yerleşmeme izin verir miydin
    görüyor musun farkında olmadan ne çok şey paylaşmışız seninle

    bu sonu önce ben yazdım
    kimselerin başını bile bilmediği o günlerde
    hayallerin ardından serüvenlere sürüklendik seninle
    hiç görmediğimiz ülkelerde hayatlar kurar evler döşerdik
    kısa vadeler seçerdik hayatlarımızı yenilemeye
    o gün gelmezdi bir türlü
    vade dolmazdı
    birileri çıkar yolumuzu değiştirirdi
    yeni hayaller armağan ederdi bize
    çocuk olur kanardık
    sonuna kadar gidilecek yollar yerine böyle kopuk maceralara tutkunduk
    seviyorduk
    bir yaz gecesi dolunaydı
    bana bakmıştın.
    bende korkularımı yenmiştim
    bizden başka inanacak kimsem kalmamıştı
    yorgunduk kazanmak zorundaydık üstelik
    adımlarımıza güç verecek sağlam zeminlerden yoksunduk
    içimiz bir kararsa bir daha güneşi göremezdik
    birbirimize güvendik, bize aşılmayacak dağ taş kalmadı sandık
    en güzel günlerimizdi o günler

    bu sonu önce ben yazdım
    kimselerin başını bile bilmediği o günlerde
    sonra her şey değişiverdi
    umutlarımızı yitirdik
    kendi ayak izlerimizden yürüdükçe birbirimize
    dostluğun vermiş olduğu lezzeti üretmekten bıkkın
    kışkırtıcı huysuzluklardan medet umduk
    ayrı dünyaları özledik
    kendi peşimizden koştuk başkaları diye
    şimdi şarkılar söylediğimiz birbirimizin gözlerinde eriyip gittiğimiz puslu gecelerin kokusu burnumda tütüyor
    beni beni böyle bir gecede öldürmeliydin
    bir cennetten bir cennete geçmeliydim
    itirazım olmazdı
    sürgünleri bana vermemeliydin.
    Beni beni böyle bir gecede öldürmeliydin
    ayrılık çığlıkları kanımı dondururken
    gemilerimi yakacak çılgınlıklarımı gemleyip
    kendime ve sana en mutlu bölünmeleri vaat etmiştim
    benden armağan olacak bütün bensizlikleri reddettin
    ve ben hiç bilmediğim dokunuşlarınla yüreğimden izlerini kazıdım
    bu sonu önce ben yazdım