Soru İsra ve Miraç olayı nedir ve ne zaman olmuştur

Konusu 'Dini bilgiler' forumundadır ve Lasey tarafından 31 Ekim 2017 başlatılmıştır.

  1. Lasey

    Lasey Admin

    İSRA ve Mİ'RAC

    İsra Nedir?

    Esra, “geceleyin yürüdü” demektir. İsra da gece yapılan yürüyüşün adıdır. Nitekim “seriyye” de gece hareket eden, devriye gezen küçük birliklerin adıdır.

    Resülullah’ın [sallallahu aleyhi vesellem] hayatını anlatan kaynaklarda ise bu kelime Peygamber Efendimiz’in bir gece Mekke’den Kudüs’e, Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksa’ya götürülüşünün adıdır.

    Peygamberliğin 11. yılıydı. Geride peş peşe yaşanan acı günler ve yıllar bırakılmıştı. Muhasara nice acı hatıralar bırakarak gitmişti. Vefatların bıraktığı burukluk ve boşluk daha bir başkaydı. Bütün bunlara bir de Taif’te ve sonrasında yaşananlar eklenmişti.

    Onlar geride kalmış olsa da gönülde bıraktığı hüzün, acılar ve burukluklar gitmemişti. Çileler ve sıkıntılar da tamamıyla bitmemişı nerede ise kilitlenme noktasına gelen davet için ilahi lutuf kapılarının açılması, azim ve şevk tazelenmesine sebep olacak bir adım bekleı nir olmuştu. lsra ve Mi'rac mucizesi işte bu atmosfer içinde yaşandı, Hz. Ali'nin ablası Ümmü Hani'nin anlatışına göre Resülullah (sallallahu aleyhi vesellem] onun evinden alınarak Mescid-i Aksa’ya götürülmüş-tür. (el-Bidaye ve'n-Nihaye, 3/108.)

    Efendimiz Resülullah'ın [sallallahu aleyhı vesellem) Mescid-i Harém'da iken Rüknülyemani tarafında namaz kılmaktan hoşlandığı ve namaz için daha çok burayı seçtiği bilinmektedir. Rüknülyemani güneye bakan köşenin adıdır. Mescid-i Aksa kuzeydedir. Rüknülyemani önlerinden kuzeye dönülünce aynı zamanda Kabe'ye de dönülmüş olur. Böylece iki kıble birleşir.

    Ümmü Hani’nin evi de bu lstikamettedir ve Kabe’ye en yakın evlerdendir. Günümüzde Mescid-i Haram'ın içinde kalmıştır. Hük. nülyemani’ye bakan tarihi revakların altına rast gelen yerdedir.

    Yine Ümmü Hani'nin anlattığına göre Resülullah [sallallahu aleyhı vesellem) o gece namaz kıldıktan sonra onun evinde uyumuştu. isra da o gece gerçekleşti.

    Bazı kaynaklara göre de Allah Rasülü uyumak için Ümmü Hani'nin evinde yatmış ancak kapalı mekanda sıcaktan uyuyamayınca Kabe’nin yanına, Hicr-i İsmaii'e gelmiş. açık ve serin olan bu mekanda uyumuştu. Mecid-l Aksa'ya yolculuk da buradan gerçekleşti.

    İlim ehlini bu son görüşe sevkeden biraz da ayet-i kerimenin bu hadiseyi dile getirirken kullandığı Mescid-i Haram ifadesidir. Ayette şöyle buyrulur: “Bir gece kulunu, kendisine ayetlerimizden bir kısmını göstermek için Mescid-l Haram'dan Mescid-i Aksa’ya götüren Allah her nevi noksan sıfatlardan münezzehtir. Şüphesiz O her şeyi her yönüyle gören ve lşltendlr" (isra 17/1).

    Ayetten de anlaşıldığı gibi isra mücizesinin gerçekleştiğini bize Kur’an bildirir. Nasıl gerçekleştiği ve nasıl olduğunu ise Resülullah'tan bize ulaşan hadisler anlatır. Hadislerin anlattığına göre Peygamber Efendimiz [sallallahu aleyhi vesellem) Mescid-i Haram’dan alınmış ve kısa bir zaman dilimi içinde Mescid-i Aksa’ya getirilmiştir. Binek olarak merkep ile katır arası büyüklükte “burak” isimli bir hayvan kullanılmıştır. Aynı gece Mescid-i Aksa'da bütün Peygamberlere namaz kıldırmıştır.

    Burada kendisine içecekler sunulmuş, 0 Süt içmeyi tercih etmiş, Cibril [aleyhisselam] kendisine, “Sen fıtri olanını seçtin” demiş ve tebrik etmiştir.

    Mi‘rac Nedir?

    Mi‘rac ise “yükseliş, yükseğe çıkış, basamak basamak, semaya doğru merhaleler katederek yükselmek” demektir.

    Mi'rac isradan sonra ikinci merhaledir. Bir başka ifade ile o gece iki mucize yaşanmıştır. Birincisi isra (Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya geceleyin kısa bir zaman dilimi içinde getiriliş), ikincisi ise mi'rac, yani semaya yükseltiliştir.

    Resülullah [sallallahu aleyhi vesellem] Mescid-i Aksa’dan semaya yükseltilmiş, merhaleler katederek sidretü’l-müntehaya ulaşmıştır. Bu noktada Cibril [aleyhisselam] durmuş, daha ileri gitme izninin olmadığını beyan etmiştir.

    Allah Rasülü bundan sonraki yolculuğuna “refre ” isimli başka bir vasıta ile devam etmiş, birçok alemi müşahede etmiştir. Hiçiıır Varlığın erişemediği yakınlık makamına erişmiştir.

    Necm süresi 10. ayette bildirildiği gibi, “Allah kuluna vahyetmek istediğini vahyetti.” Cibril [aleyhisselam] bu makamda bulunmadığına göre bu vahiy, keyliyetini bilmediğimiz bir şekilde doğrudan vahiydi.

    Bu makamda Allah Resülü’ne üç şey verildi:

    -Beş vakit namaz farz kılındı.
    - Bakara süresinin son iki ayeti vahyedildi.
    -Ümmetinden Allah’a şirk koşmayanların cennete girecekleri müjdesi verildi. (Müslim, İman, 1/157 (nr. 279)

    Ayrıca gelecek günlerde ümmetini ikaz için nice akıbetler kendisine gösterildi.

    0 gece semadan yeniden Mescid-i Aksa’ya inildi, oradan da Mekke’ye gelindi. Resülullah [sallallahu aleyhi vesellem) kendisini Mescid-i Haram’ın avlusunda buldu.

    Peygamber Efendimiz sabah olunca başından geçenleri Ümmü Hani’ye anlattı. Yanından ayrılırken Ümmü Hani ridasının eteğini tuttu: “Ya Nebiyyallahl Bunu insanlara anlatma, inkar ederler, seni yalancılıkla itham eder, sana eziyet ederler” dedi. Çünkü vahye inanmayan, inen ayetlerin insan sözünden ne kadar farklı olduğunu gören, gizli veya açık bunu itiraf edenler bile onun vahiy olduğuna inanmıyorlardı. Onlara inanmayan buna nasıl inanırdı? Ümmü Hani endişeliydi. Kureyş yeni bir alay konusu bulacak, yeni bir sataşma ve hakaret fırsatı yakalayacaktı.

    Resülullah [sallallahu aleyhi vesellem] ona kesinlikle anlatacağını söyledi. Bu onun vazifesiydi. Yaşadıklarını da, aldığı emirleri de saklayamazdı .

    Allah Resülü gecenin bir diliminde Kudüs’e intikalini ve mi'racı, orada gördüklerini, yaşadıklarını anlattı. Müminler onun anlattıklarına inanıyorlar, tasdik ediyordu. Müşrikler ise Ümmü Hani’nin dediği gibi inkar ve alay için yeni bir fırsat yakalamışlardı. Anlatılanları, sadece inkarla da kalmıyor, haberi dalga dalga yayıyor, ileriden beri inkarlarını haklı çıkaracak bir imkan ele geçirmenin, fırsat bulmanın hazzını yaşıyorlardı.

    Bir gecede Kudüs’e gelinip gidilir miydi? Bu akla ve mantığa sığar mıydı? Buna da mı inanılırdı? inananlar bu kadar mı sattı?

    Ancak Resül-i Ekrem [sallallahu aleyhi vesellem] Ciddlydl. Kendisinden emindi. Onu zor duruma, belki de gülünç duruma düşürmek için sorular sormaya başladılar.

    Önceden Kudüs’ü, Mescid-i Aksa’yı görenler vardı. Kapıları, pencereleri, belli alametler ile ilgili sorular birbirini takip ediyor, Allah Resülü de cevaplandırıyordu. Cevap umdukları gibi onları sevindirmiyor, alay etmelerine fırsat vermiyor, durumu daha da ciddileştiriyordu. Çünkü Peygamber Efendimiz’in bütün sorulara kesin ve net cevaplar veriyordu. Soruların içinde Mescid-i Aksa’da bulunduğu sırada dikkat etmediği şeyler de vardı. Ancak Rabb’i resülünün tekzibine izin vermemiş, Beytülmakdis'i (Mescid-i Aksa) gözünün önüne getirmişti. O, gördüklerini söylüyordu.

    Hem Buhari’nin hem de Müslim’in naklettiği bir hadiste Allah Resülü şöyle buyurur:

    “Kureyşliler gece Beytülmakdis’e götürülüşümü inkar ettiğinde Hicr-i İsmail’de durmuştum. Allah açık ve net olarak Beytülmakdis ’i bana gösterdi. Onlara alamet/erini Beytülmakdis’e bakarak haber veriyordum. Som/ar bitinceye kadar da böyle devam etti. ” ( Buhari, Fezailü Ashabi'n-Nebi, 14/4; Müslim, İman. 1/156 (nr. 276).

    Müşriklerin istediği olmamıştı, bir türlü Peygamber Elendirni/i (sallallahu aleyhi vesellem) istedikleri duruma düşürememlşlerdi. Onu bı. rakmışlar sahabilerine yükleniyorlar. onların zihnini bulandırmaya çalışıyorlardı. Bu çalışmalar da fayda vermiyordu. Hz, Ebu Bekir’e, “Duydun mu adamının ne söylediğini? Dün gece Muhammed Kudüs’e gitmiş, göklere çıkmış... Buna da mı inanacaksın?” demişlerdi. Sonra da Hz. Ebü Bekir’in cevabıyla donup kalmışlardı.

    “Bunları o söylüyorsa elbette ki doğrudur ve ben inandım. Ben onu bundan daha önemli şeylerde tasdik ettim, bunda da ederim. Akşam-sabah vahiy geldiğini söylüyor ve ben onlara inanıyorum.”

    Hz. Ebü Bekir [radıyallahu anh] bu sözlerinden sonra “Sıddik” lakabını alıyordu.

    Müşrikler, ümitlerini Resülullah’ın yolda gelen kervanlarla ilgili verdiği bilgilerin ve haberlerin yanlış çıkmasına bağlamışlardı, olmadı, çıkmadı. Her gelen kervan Resülullah’ı haklı çıkarıyor, haberler onu tasdik ediyordu.

    Mi'rac, bir dönüm noktası oldu. Cibril [aleyhisselam] gelerek Allah Resulü’ne bir gün, her vaktin ilk diliminde namaz kıldırdı ve ümmetinin namazının nasıl olduğunu öğretti. İkinci gün de son diliminde ' namaz kıldırdı ve “Ümmetinin namazı bu iki vaktin arasıdır” diyerek vakitleri de tayin etmiş oldu.

    Resülullah’ın azmi, şevki tazelenmiş gibiydi. Yılmamıştı, yılmayacaktı, sabrın ve sebatın yeni örneklerini sergileyecekti. “Rabbin için sabret” (Müddessir 74/7) buyruğunun gereğini yerine getirecekti.