İbadet ve Önemi İnsanların yaratılış gayesi, Allah'a ibadet etmektir. "Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım" (Zariyat, 51/56) anlamındaki ayet, bu gerçeği ifade etmektedir. "İbadet", genel anlamı ile kulluk demektir. Kulluk Yaratıcı Kudret'in varlığını bilip O'na inanma, O'nun isteği gibi bir hayat yaşama ve O'na itaat etme bilinç ve iradesinin eyleme dönüştürülmesi ile gerçekleşir. İbadet kulluğun maddi ve manevi pratik göstergeleridir. Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak amacıyla kişinin yaptığı her amel, iş ve davranış ibadet olarak değerlendirilip ödüllendirilir. Ferd ve toplum yararına olan bütün olumlu davranışlar, dini ve manevi bir anlam kazanır. Şu halde, ibadet, İslam'ı yaşamaktır. Bu, ibadetin genel açılımıdır. Özel anlamı ile ibadet ise; mükellef insanın Allah'a itaat, teslimiyet ve sevgisini ifade eden, Allah ve Resulü tarafından yapılması istenen belli şekil şartlarına sahip fiil ve davranışlardır. Şekli, zamanı ve miktarı belli bu ibadetler, kulluk bilincinin en yoğun biçimde sergilendiği ibadetlerdir. İnsan; yaratılış itibari ile üstün bir kuvvete bağlanmaya, teslim olmaya, ondan güç almaya muhtaçtır. İslam kaynağın Allah ve Peygamber olduğunu bildiren mesajın adıdır. Başka bir şeye değil sadece Allah'a kul olmak ve kulluk etmek insanı mutlu eder. Allah'a kul olmak ve kulluk etmek insanı mutlu eder. Allah'a kul olma bilinci ibadetten alınacak haz ve mutluluğun da göstergesidir. Hayatın sayısız çokluktaki çekim alanlarının girdabına kapılmak tan insanı bu bilinç korur. Kur'an'da "ibadet'in anlam çerçevesinde yer alan diğer iki temel kavram da "itaat" ve "kurbet" tir. İtaat, niyete bağlı olmasa bile, mescid inşa etmek, yol yapmak, vakıf kurmak gibi sevap kazandıran bir işi kimin için olduğunu bilerek yapmaktır. Buna göre, bu üç kavram arasındaki anlam ilişkisini şöyle ifade edebiliriz: İbadet, diyete bağlı olarak yapılmasından sevap olan ve yüce Allah'a kurbet (yakınlık) ifade eden özel itaattir. İslam'a göre insan hayatındaki bütün davranış biçimlerine dair kurallar, kaynağını Allah'ın kelamı Kur'an'dan ve Peygamberin sünnetinden alır. Bu sebeple bütünüyle Allah'ın ve Peygamberin emirlerini yerine getirmek, yasaklarına uymak kulluktur, ibadettir. Böyle olunca ibadetin en üst noktasında yahut temelinde iman etmek yer alır. Çünkü Kur'an'da, "Allah'a ve Resulüne iman edin" (Hadid, 57/7) buyurmaktadır. İman olmadıkça bütün iyi işler ameller boşa gider (Maide, 5/5). Demek ki iman, pratik hayatı ilahi iradeye uygun kılmayı gerektiriyor. İman ve ilahi iradeye uygunluk unsurları, ancak bunların en güzel biçimde ve içtenlikle (ihlas) gerçekleştirilesiyle tamamlanır. Peygamberimizin öğretisinin bu üçlü yapısı, "Cibril Hadisi" diye bilen ve insan suretindeki Cebrail ile aralarında geçen konuşmada açıkça görülür. Hadiste Cebrail, Allah'ın Resulüne, "iman", "İslam" ve "ihsan" kavramlarının anlamlarını sorar. Peygamberimiz, birinci soruya; "İman; Allah'a, meleklere, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, hayrı ve şerri ile kadere imandır" şeklindedir. İkinci soruya; "İslam;, Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmaksızın Ona ibadet etmen namazı dosdoğru kılman, zekatı vermen, Kabe'yi ziyaret etmen (hac) ve Ramazan orucu tutmandır" diye cevap verir. Son soruyu ise; "İhsan, Allah'ı görüyormuşsun gibi O'na kulluk etmendir; çünkü her ne kadar sen O'nu görmüyorsan da O seni görmektedir" şeklinde açıklamıştır. (Buhari, İman, 37) Buna göre başta özel anlamıyla ibdetler olmak üzere, gündelik hayattaki bütün davranışlar, kulluktaki başarı durumunu gösteren birer ölçektir. İşte bu gerçek; mü'mine mesela sadece namaz kılarken değil, alışveriş yaparken, aile hayatını yaşarken, işini ve görevini yaparken kısaca her iş ve görevinde Allah'ın gözetimi altında bulunduğu bilincine sahip olması gerektiğini telkin eder. Allah ve Peygamberlerinin şeklini ve zamanını belirlediği ibadetler, iman esaslarından sonra dinin ikinci unsurunu oluşturur. İmanın ve ibadetin gerekli niteliklere sahip olmasının tabii sonucu olarak ahlak da dinin üçüncü boyutunu oluşturur. Ahlakın, Cibril hadisinde ifadesini bulan “ihsan” kavramı ile örtüştüğünü söyleyebiliriz. Zira imam en güzel şekilde gerçekleştirmek, yapılan olumlu işleri en güzel şekilde yapmak güzel ahlakın bir yansımasıdır. Bu sebeple insanin Allah ile olan ilişkisini, diğer insanlarla olan ilişkisinden bütünüyle ayrı tutmak mümkün olmaz. Kul hakları yükünden kurtulmadan Allah’ın mutlak rızasını kazanabilmenin söz konusu olmayışı, bu iki ilişki arasındaki sıkı bağı açıkça ortaya koyar. Kur’an’da, başta namaz olmak üzere, zekat, oruç ve hac gibi temel ibadetler zikredilir; bunların esasını, mahiyetini ve amacını bildiren açıklamalar yapılır. Bu ibadetlerin nasıl ve hangi şartlarda yerine getirileceği ise Hz. Peygamberin uygulama ve açıklamaları ile belirlenmiştir. İbadetler, Allah ve Resulü tarafından nasıl emredilmiş ve öğretilmişlerse o şekilde yerine getirilirler. Şekil, miktar ve hikmetleri sorgulanamaz. İbadetlerin “tevkîfî” oluşunun anlamı budur. Sonuç olarak; Allah’a ibadet etmek, insanın yaratılış gayesidir. İman, namaz, oruç, zekat ve hac başta olmak üzere ahlaki davranışlar, salih amel, evlenme, boşanma, miras, ticaret, helalinden rızık kazanma, çalışma ve temizlik gibi bütün İslami görevleri ifa etmek ibadettir.