Dinimizde Hastalıklara Sabır Allah Resulü [s.a.v] en mükemmel manada gerçekleştirdiği kulluk vazifelerinden biri de sabırdır. Resulullah [s.a.v.] sabır imtihanını da hicretlerle, harplerle, nice musibet ayrıca sıkıntılarla en ileri manada kazanmıştır. Sabrın sonu selamettir, başarıdır. Sabır acıdır. Ancak sonucu tatlıdır. Hz. Muhammed [s.a.v.] [Şüphesiz Allah Teala sabredenlerle beraberdir.] (Bakara, 2/153, 155). İbadet 2 kısımdır: Bir kısmı müsbet, diğeri menfi. Müsbet kısmı malumdur. Menfi kısmı ise, hastalıklar ve musibetlerle musibetzede za'fını ayrıca aczini hissedip Rabb-ı Rahimine ilticakarane teveccüh edip, onu düşünüp, ona yalvarıp halis bir ubudiyet yapar. Bu ubudiyete riya giremez, halistir. Eğer sabretse, musibetin mükafatını düşünse, şükretse, o vakit herbir saati bir gün ibadet hükmüne geçer. Kısacık ömrü uzun bir ömür olur." Müslüman, Allah'ın her emrini dinledikçe ayrıca her yasağından sakındıkça manen yükselir. Bu yükselmenin bir başkası da musibet ve hastalıklara sabır yoluyla gerçekleşir. Maruz kaldığı musibetler insana aciz bir kul olduğunu, ve trafik kazalarından sellere, fırtınalara kadar hiçbir hadiseyi önleyecek güce sahip olamadığını tam ders verir. Hastalıklar da aynı dersi insanın iç aleminde tekrarlar. Harici tesirler gibi kendi bedenindeki olaylara da söz geçiremediğini çok iyi anlayan insan, tedavi için gerekli tedbirleri aldıktan sonra, kendine malik olamadığının şuuru ile Rabbine tevekkül eder ayrıca şifayı Ondan bekler. Bu hal mümin için büyük bir terakkidir. Bir ömür boyu böyle değişik tecellilerle farklı imtihanlar geçiren insanlar, bu kısa dünya hayatının ardından ebediyet yurduna göç edeceklerdir. Bu gölgelerin asıllarına kavuşacak, marifet ve muhabbet nimetini de kemaliyle orada bulacak ve tadacaklardır.