EHLİYET: Salahiyet, elverişlilik. Kişinin borçlandırma ve borçlanmaya elverişli olması. Akıllı olmak, iyiyi kötüden ayırabilmek. Alış-verişin sahîh (dînen doğru, mûteber) olması için, alıcı ve satıcıda ehliyet şartı aranır. Akıllı olmayan çocuk, velîsinin (mesela babasının) izni olsa da, alış-veriş ehliyeti olmadığı için, yaptığı alış-veriş sahîh değildir. Çocuk yedi yaşında a kıllı olur. (Hamza Efendi) Ehliyet-i Eda: Şahsın dînen geçerli olacak şekilde iş yapabilmeye elverişli olması. Ehliyet-i eda, bizzat iş yapabilmeyi te'min eden aktif bir ehliyet çeşididir. İnsan bu ehliyeti sayesinde başkaları ile tek başına hukûkî muamelelerde bulunur. İşleri üzerine, mes'ûl olmak, alacaklı veya borçlu olmak gibi bir takım netîceler doğar. E hliyet-i eda, mecnunlarda (delilerde) ve çocuklarda vs. eksikdir. Akıllı olan ve bülûğ (erginlik) çağına gelenlerde tamdır. (Serahsî) Ehliyet-i Vücûb: İnsanın, lehine ve aleyhine olan hakların doğmasına elverişli olması. Vücûb ehliyeti Her insanda zimmet (mükellef, yükümlü olma) özelliği bulunur. İnsanlar daha rûhlar aleminde iken Allahü teala; "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" buyurunca, onlar da; "Evet sen bizim Rabbimizsin" diyerek bir ahd, sorumluluk altına girmişlerdir. İşte z immet bu ezelî (sonsuz öncelerdeki) ahdin, söz vermenin bir netîcesidir. Bunun içindir ki, ana karnındaki cenin (çocuk) için de ehliyet-i vücûb vardır. Fakat onun ehliyet-i vücûbu eksiktir, noksandır. Mîrasçı olma, adına alınan şeylerin mülkiyetine sahib olması gibi, sadece lehine olan haklar sabit olur. Bu haklardan faydalanır. Aleyhine olan şeylerden mes'ûl, sorumlu olmaz. Velîsi (mesela babası) cenin için bir şey satın alsa, onun parasını ödemekle mükellef, yükümlü değildir, bu velîsine ait bir borç olur. Cenin dışında ister yeni doğmuş olsun, ister büyük olsun, diğer bütün insanlarda ehliyet-i vücûb tamdır. (Serahsî)