İrritabl Bağırsak Sendromu (İBS)

Konusu 'Sağlık Rehberi' forumundadır ve saadet tarafından 12 Mart 2019 başlatılmıştır.

  1. saadet

    saadet Moderatör Admin

    İrritabl Bağırsak Sendromu (İBS).


    İrritabl Bağırsak Sendromu (İBS)


    3 aydan uzun süren kronik bağırsak alışkanlıklarında düzensizlik ve eşlik eden karın ağrısı, sancılanmanın olduğu bir hastalıktır. Sendrom denilmesinin nedeni sindirim sistemi dışında diğer şikayetlerin de İBS’ye eşlik etmesidir.

    Hastalığın nedeni tam olarak bilinmemektedir. Yaygın teoriye göre, İBS hastalarında "viseral hiperaljezi" denilen iç organ ağrılarının normalden daha abartılı hissedilmesidir. Ayrıca hastaların çocukluk döneminde duygusal travmaya maruz kalması, yanlış tuvalet eğitimleri, bazı vakalarda geçirilmiş bir bağırsak enfeksiyonu öyküde bulunabilir. Son yıllarda bağırsak mikrobiyotasının bozulması (disbiyozis) İBS’nin nedenlerinden biri olarak ortaya atılmıştır.

    Hastaların şikâyetleri üç gruba ayrılabilir:
    İshaL-ağırlıklı, kabızlık-ağırlıklı veya değişken formda olan İBS.
    İshal ağırlıklı vakalarda sürekli ishal, kabızlık ağırlıklı olan vakalarda ise kabızlık ve gaz-sişkinlik, değişken formda ise hastalarda bir hafta ishal iken, bir hafta normal sonraki hafta kabızlık olabilir. Ayrıca özellikle hastalarda Şikâyet|er stresli, heyecanlı durumlarda veya üzüntülü bir olay sonrası artış gösterebilir. İBS tanısı için özel bir test yoktur, diğer hastalıkların ekarte edilmesiyle tanıya ulaşılır.

    Bu hastalıklar
    çölyak hastalığı, inflamatuvar bağırsak hastalıkları (ülseratif kolit ve Crohn Hastalığı), laktoz intoleransı, kronik pankreas enzim yetmezliği gibi durumlardır. Hastalarda ALARM SEMPTOMLARI denilen şikâyetler olduğu zaman İBS tanısından uzaklaşmak gerekir.

    Bu durumlarda mutlaka hastalara endoskopi, kolonoskopi. bilgisayarlı tomografi gibi ileri tetkikler yapılmalıdır.
    İBS tanısı tecrübeli gastroenterologlar için genellikle zor olmayan bir tamdır. Hastaların kişilik özellikleri de bu tanıyı destekler. Genellikle A tipi kişilik denilen, hassas, detaycı, kaygı bozukluğu olan kişiliklerde daha sık görülebilir. Ayrıca diğer organ sistemlerine ait hastalıklar eşlik edebilir: Fibromyalji, baş ağrıları, interstisiyel sistit, panik atak, kaygı bozukluğu, depresyon, cinsel işlev bozuklukları, dismenore (ağrılı adet dönemi) görülebilir.

    İBS tanısı konulan hastalarda tedavi hastanın baskın semptomuna göre düzenlenir. İshal ön planda olan hastalarda anti-diyareik ilaçlar, anti-spasmodikler, probiyotikler kullanılabilir. Konstipasyon ön planda olan hastalarda ise PEG (polietilen glikol) içeren ilaçlar,
    anti-spasmodikler, probiyotikler kullanılabilir. Kontipasyon ön planda olan hastalarda ise PES'se (polietilen glikol ) içeren ilaçlar,psyllium husk, laktuloz,ant-spazmodikler kullanılabilir. İBS'de kalıcı bir tedavi bulunmamaktadır. Hastalar ilaçları sürekli almak zorundadır. Eğer hastada psikosomatik bozukluklar da eşlik ediyorsa, anti-depresanlar eklenmelidir. En çok kullanılan (en çok tecrübe bulunan) anti-depresan amitriptilin (Laroxyl gibi) dir. Burada sadece anti-depresan etki değil. ayrıca ilacın konstipasyon yapıcı etkisinden de yararlanmak mümkündür.
    Diyet konusunda İBS'de çok çalışma yapılmıştır. Hastalar da diyet konusunda oldukça titizdirler.

    Bu besin grubunun diyette azaltılması kısa süre içinde gaz. şişkinlik, ağrı gibi şikâyetleri azaltmaktadır. Ancak burada sorun bu besinlerin genellikle sağlıklı, lifli gıdalar olmasıdır. Yapılan çalışmalarda, bağırsak mikrobiyotasının çeşitliliğinin azaldığı ve sağlıksız hale geldiği gösterilmiştir. Bu nedenle çok uzun süreli yapılması önerilmemektedir.

    Glutenin İBS'de semptomları arttırdığı bazı yayınlarda gösterilmiştir. Yapılan çalışmalarda, tüm İBS hastalarında değil, bazı alt gruplarında glutene duyarlılık mevcuttur. Bazı yayınlarda ise problemin glutende olmadığı, ekmek gibi FODMAP içeren gıdaların bütününün Şikâyet yarattığı gösterilmiştir. Sonuç olarak bilim insanları İBS hastalarında glutenı'n kesilmesini önermemektedir.

    Bağırsak beyin ekseni, İBS hastaları için yeni bir konsept olarak ortaya atılmıştır. Bu kavram, bağırsak bakteri yapısı, bağırsak üzerindeki mukus tabakası (bariyer tabaka) ve hücreler arası bağlantıların gevşemesi gibi faktörlerin olumsuz etki gösterdiğini ileri sürmektedir. Bağırsak mikrobiyotasında sağlıksız bir mikroorganizma yapıs (bakteri, mantar, virüs) varsa ve bağırsak geçirgenliği artmışsa (sızdıran bağırsak), toksinler ve lipopoiisakkaritler vb. bağırsağın alt tabakalarına ulaşır ve orada yer alan bağışıklık sistemi hücreleri ve sinir sistemini etkiler. Bu sinirler vagus aracılığıyla beyne kadar ulaşıp, duygu-durum ve algı üzerine olumsuz etkiler yapabilir. Ayrıca bakterilerin sentezlediği bazı maddeler (seratonin, triptofan metabolitleri, aromatik amino asitler vb.) kan-beyin bariyerini bazı durumlarda geçerek beynin işleyişini etkileyebilir. Bu durumda hastalık sadece bağırsağın değil, aslında bağırsak-beyin ekseninin bir hastalığı olarak ortaya çıkabilir. Diğer bir konu ise özellikle ishal predominant İBS hastalarında tanımlanmış olan SIBO (small intestine! bacterial overgrowth) yani ince bağırsakta bakteri asırı çoğalması durumudur. Normalde mikrobiyota denilince hep kalın bağırsak akla gelir ancak ince bağırsağın da kendine ait bir florası vardır ve bazı durumlarda aşırı bakteri çoğalmasına bağlı bu denge bozulur. Bu hastalarda ishal. gaz, şişkinlik, ruhsaI-bilişsel yetilerde bozulmalar olabilir. SIBO tanısı için ince bağırsaktan örnek alıp kültür yapılması gerekir ancak bu zor bir işlemdir. Nefes testi ile bakterilerin bağırsakta metabolizması sonucu ortaya çıkan hidrojen metan gibi gazların miktarı ölçülerek SIBO tanısı konulabilir. Ardından SIBO için özel birtakım antibiyotikler, idamede ise probiyotikler, diyet tedavisi uygulanabilir.

    Bağırsak mikrobiyotası, İBS ve probiyotikler

    İnsanda bulunan hücrelerinin toplam sayısı 100 trilyondur. Bağırsaklarımızda yaşayan bakteri sayısı ise bunun 10 katıdır. Yani bir insanın onda dokuzu bakteri onda biri ise insan hücrelerinden oluşur. Bu kadar büyük bir canlı organizmanın insan vücudu ile etkileşimi geçtiğimiz yüzyılda ihmal edilmiştir. Bugün gelişen teknoloji sayesinde bu bakterileri ölçebilme becerisine ulaştık. Moleküler mikrobiyolojik testler sayesinde insan bakteri yapısı (mikrobiyom) ortaya konmaya başlandı. Özellikle ABD ve Avrupa Birliği başta olmak üzere, Çin ve diğer gelişmiş devletlerde insan mikrobiyom projeleri adı altında yüzmilyonlarca dolarlık çalışmalar devam ediyor.

    Bu çalışmaların erken sonuçları tüm insanların mikrobiyomunun %50 sinin ortak olduğu diğerlerinin ise değişik etkenlere bağlı olmak üzere farklılaştığı ortaya kondu. Ayrıca doğumdan itibaren mikrobiyom yapısı 5 yaşına kadar olgunlaşarak erişkin halini almakta, yaşlılarda bu denge tekrar bozulmaktadır. Çocukluk döneminde mikrobiyotayı etkileyen faktörler erişkin yaşa kadar uzanan kalıcı değişiklikler bırakabilmektedir. Barsak mikrobiyotamız ile bağışıklık sistemimiz yakından ilişkilidir ve immün sistemin yapısını belirler. Bu nedenle barsak mikrobiyotasındaki bozukluklar (disbiyozis) birçok hastalıkla yakından ilişkilidir. Bu hastalıklar arasında alerjik hastalıklar, çölyak hastalığı, Tip 1 ve 2 Diyabetes Mellitus, Obezite, Metabolik sendrom, inflamatuvar barsak hastalığı, irritabl barsak sendromu, otizm, depresyon, ruhsal bozukluklar, romatoid artrit gibi otoimmün hastalıklar sayılabilir. Son zamanlarda en önemli ölüm nedenlerinin başında gelen kanser ve kalp hastalıkları ile barsak mikrobiyotası arasında çok ciddi ilişki bulunmuştur. Bilhassa kolon kanserinde kanserojen bir bakteri yapısının hakim olduğu gösterilmiştir.

    Bu kadar önemli olan barsak mikrobiyotasını etkileyen birçok faktör vardır. Bunlar kendimize ait faktörler (mide asiti, barsak peristaltizmi, sIgA düzeyi..) ve çevresel faktörler (diyet, probiyotikler, prebiyotikler, antibiyotikler, anti-asit ilaçlar, NSAİİ ilaçlar …) Bunların arasında antibiyotikler ayrı bir yer tutmaktadır. Antibiyotiklerin yaygın olarak kullanıma girmesiyle birçok hastalıkta artış meydana gelmiştir. Obezite, alerjik hastalıklar, inflamatuvar barsak hastalıkları, otizm bunlar arasında sayılabilir. Antibiyotiklerin barsak mikrobiyotası üzerine etkisi özellikle çocukluk döneminde tahrip edici olabilmektedir. Yapılan çalışmalarda geniş spektrumlu antibiyotik kullanımı sonrası Verrumicrobia denilen ve normalde insan mikrobiyotasında ender bulunan bakteri grupları çoğalmaktadır. Bunun uzun dönem sonuçları henüz bilinmiyor. Yine Avrupa’da yapılan bir çalışmada, antibiyotik kullanımı sonrası bazı hastalarda 3 yıla kadar barsak mikrobiyotası eski haline gelmiyor. Çocuklarda yapılan bir çalışmada 1,072,426 pediatrik hasta 1994-2009 yılları arasında 6.6 milyon hasta yılı takip edilmiş. Anti-anaerobik antibiyotik alan bebeklerde sonradan İBH gelişme relative riski %84 artmış. Özellikle 1 yaşından önce antibiyotik alanlarda risk 5.51 kat artmış bulunmuştur. 5-15 yaş arasında ise 1.57 kat artmış. Her bir antibiyotik kürü %6 risk artışı yaratmış. İnflamatuvar barsak hastalığı açısından ise antibiyotiklere maruz kalan çocuklarda kalmayanlara göre hastalık gelişme riski 5 kat artmıştır. Obezite açısından bebeklik döneminde antibiyotiklere maruz kalmak barsak bakteri yapısını kalıcı olarak etkileyerek erişkin yaşta obez olma riskini 2-3 kat artırmaktadır.

    Doğumdan ı'h'baren mikrobiyom yapısı 5 yaşına kadar olgunlaşarak erişkin halı'm' almak’ra, yaşlılarda bu denge tekrar bozulmaktadır. Çocukluk döneminde mikrobiyofayı etkileyen Faktörler erişkin yaşa kadar uzanan kahcı değişiklikler bırakabilmekfedir.

    İBS’de kalıcı bir tedavi bulunmamaktadır. Hastalar ilaçları sürekli almak zorundadır. Eğer hastada psikosomatik bozukluklar da eşlik ediyorsa, anti-depresanlar eklenmelidir.


    Beyin Bağırsak İlişkisi

    Bugüne kadar stresli dönemlerde midemizin ağrıdığını veya karın ağrısı gaz şişkinlik, beraberinde bazen ishal ataklarımızın olduğu durumlar yaşamışızdır. Bunları genellikle içinde bulunduğumuz strese bağlarız. Ancak son çalışmalar bunun tersinin de doğru olduğunu gösteriyor. Yani bağırsak floramız (bakterilerimiz) bozulunca beynimizde etkileniyor. Panik atak, kaygı bozukluğu, dikkat eksikliği, depresyon, öğrenme ve hafıza bozuklukları görülebiliyor. İrritabl Barsak Sendromu (İBS) toplumda çok sık görülen (%15) bir sindirim bozukluğudur. Nedeni tam olarak bilinmemektedir ve tedavisi yoktur. Ömür boyu sürer. Öldürmez ama süründürür (hayat kalitesini bozar). Bu hastalar genellikle karında sancılanma benzeri ağrı, ishal veya kabızlık gaz şişkinlik yaşarlar. Bu şikayetleri stresli dönemlerde artar. İlginç olan bu hastalarda depresyon, panik atak gibi hastalıkların daha fazla görülmesidir. Acaba beynimiz mi barsakları etkiliyor yoksa barsaklarımız mı beynimizi? Bu sorunun cevabı her ikisi. Bilim adamları barsak florasını düzelterek sadece bağırsak şikayetlerini değil, psikolojik hastalıkların da kısmen düzeldiğini gösterdi.

    Psikiyatrik hastalıklar beynin değil de bağırsağın hastalıkları mıdır? Son olarak antibiyotik İBS hastalığında da ön plana çıkıyor nasıl mı? ABD'de yapılan bir araştırmada, besin zehirlenmesi gibi ishal döneminde antibiyotik kullanan hastalarda bağırsak florasının kalıcı olarak bozulabildiği ve bu kişilerde İBS hastalığının ortaya çıkabildiğini gösterdi. Ek olarak bu hastalarda depresyon gibi psikiyatrik hastalıkların ortaya çıkma riski de3-4 kat artmaktadır.

    Bu bilgiler ışığında antibiyotiklerin akılcı kullanımına yeni bir perspektif eklemek gerekir. Tabi ki enfeksiyonlarda antibiyotikler hayat kurtarıcıdır. Mecbur kalındığında antibiyotik kullanırken probiyotik (yararlı bakteriler) kullanmak hasarı azaltabilmektedir. Bu nedenle Türkiye'de ciddi bir toplum sağlığı sorunu oluşturmaya başlayan antibiyotik bağırsak mikrobiyotası ilişkisi için her antibiyotiğin yanına bir probiyotik eklenmesi hasarı tamamen ortadan kaldırmasa da önemli ölçüde azaltacaktır. Gelecek nesillerin sağlığı için antibiyotik barsak mikrobiyotası ilişkisi üzerine daha çok çalışmaya ihtiyaç vardır.