İnsan Nedir? Hakkında Bilgi İnsan, yaratılanlar arasında en mükerrem ve müşerref olan, Cenab-ı Hakk’ın yüklediği bütün yükümlülükleri üstlenen bir varlıktır. Ruh ve bedenden oluşmuştur. Şu iki temel özelliğe sahiptir: 1. Nisyan, unutkandır. “Kalu bela”da verdiği sözü unutur. Kulluğunun gereklerini yapmayı unutur, devamlı Allah’la beraber olduğunu unutur. 2. Ünsiyyet, gözünün gördüğü her şeye gönlü akar, hemen onunla zihni ve beyni meşgul olur. Bu iki duygu bir yere kadar müsbet olmakla birlikte asıl itibariyle zararlıdır. İnsan nisyan ile maluldür, sözü ilki için kullanılmıştır. İnsanın bu nisyanını yani unutkanlığını giderebilmesi için onun zıttı olan “hatırlama”ya önem vermesi gerekir. Bunun Arapça ve Rabça’sı da “zikir”dir. Ünsiyyeti, şıpsevdilik olarak da tanımlayabiliriz. İnsanın bu menfi özelliğini giderebilmesi de itikaf ve halvetle mümkün olur, demişlerdir. Nakşibendiyye büyüklerimizin, “nazar ber kadem” insan yürürken dahi ayağının ucuna bakmalıdır, anlayışı da işte bu menfi halin giderilmesine yöneliktir. Zihin dış alemde gördüğü her şeyi çözümlemeye çalışır, mütemadiyen onlarla ilgilenir. Oysa Allah’ın zikredilmesi, hiç unutulmaması insan için asıldır. İslam’ın kendine has bir inancı ve o inanca bağlı ahlakı, müslümanlarca yaşanmadıkça, din ideali gerçekleşmez. İslam’ın bir kendi değeri, bir de bizdeki değeri vardır. Önemli olan bizdeki değeridir. Gürül gürül sular akan berrak ve temiz bir çeşme tasavvur edelim. Kirli bir insan, bu çeşmenin yanında bulunup da onun suyundan faydalanmıyorsa, temizlenebilir mi? İnsanlığın dini olan İslam, insan vicdanının en tabii dayanağı ve rehberidir. Tecrübeye dayanan maddi ilimleri, metafizik inançları; yani insan idrakine sığan ve sığmayan bütün hakikatleri kendisinde toplamıştır. Bununla insanı en yüksek ideale çıkarır. Din insan içindir ve Allah Teala kainatı insan, daha doğrusu “İnsan-ı Kamil” için yaratmıştır. Dağların çekemediği bu ağır yükü, insan yüklenmiştir. Ve insan Kur’an-ı Kerim’in beyanına göre mükerremdir (İsra, 17/70). Aceleci bir mizaçta yaratılmıştır. (enbiya, 21/37) Kendisine bir iyilik dokunursa memnun olan; fakat bir musibete uğrarsa, dininden ve inancından yüz çevirebilen (Hac, 22/11), çok hırslı (Mearic, 70/19), yerine göre nankör (İsra, 17/67), çabuk ümitsizliğe düşen (Rum, 30/36); zayıf yaratılışlı (Nisa, 4/28); hayrı istediği gibi, şerri de isteyen bir varlıktır. Allah Teala insan ve cinni, kendisine kul olmak için yaratmıştır. Gerçekte insan “elest bezmi”ndeki misaka bağlılığını, davranışlarıyla ispatlıyor. Hakk’a kul olduğunun şuuruna varamayan insanlar, O’nun mahlukatının kulu olmaktan kurtulamamıştır. Dünyada üç husus insan oğlunun hayatını çepeçevre kuşatan ve onu Rabbi’nden uzaklaştıran putlarıdır; bunlar da: Şöhretin, servetin ve şehvetin kulu olmaktır. Masiva, denilen bu alemden ebediyyete uzanmayan gönülleri zebun eden bu üç arzu, dini duyguların güçlenmesiyle kalblerden uzaklaşır. İnsan da olgun (kamil) olur.