İLKLERİ BULAN MÜSLÜMAN BİLİM ADAMLARIMIZ

Konusu 'Genel Bilgiler' forumundadır ve Eylül tarafından 10 Kasım 2013 başlatılmıştır.

  1. Eylül

    Eylül Moderatör

    İLKLERİ BULAN MÜSLÜMAN BİLİM ADAMLARIMIZ

    Yıllar boyunca batının yalanları ile övünenler kendi tarihlerinden bihaber kaldılar. İlim ve bilim yolunda hep ezik bir psikoloji verilmeye çalışıldı fakat gerçekler çok farklı. İşte dünya çapında bilimsel anlamda ilkleri bulan Müslüman bilim adamlarımız ve icraatları…

    Îmandan mahrum kişileri, cennete girmeleri gerektiğini söyleyecek kadar aşırı şekilde methetmek ne kadar lüzumsuz ve boştur. Cenab-ı Hak, razı olmadığı bütün gayretler hakkında şöyle buyurur:

    “Çalışmıştır boşuna!” (el-Ğaşiye, 3)

    Diğer taraftan;

    Cebir ilmi, sıfır ve rakamlar; Müslümanlar tarafından bulunmuş ve Avrupa’ya Müslümanlar vasıtasıyla ulaşmıştır.
    Ekvatorun uzunluğunu, Abbasi Halîfesi Me’mûn (786-833) zamanında; Ahmed bin Musa ve kardeşleri birlikte, Sincan’da ve Kûfe’de yaptıkları ölçümler ve hesaplar sonunda, % 2,5’luk bir yanılma ile 39 bin kilometre olarak hesaplamışlardır.
    Matematikte Harizmî, kimyada Cabir bin Hayyan, mekanikte Ebu’l-İzz İsmail el-Cezerî, astronomide Ferganî ve Battanî, tıpta İbn-i Sîna gibi nice Müslüman dehalar, ilim tarihinin çok mühim buluşlarına imza atmışlardır.
    Mesela coğrafyanın ilim haline gelmesini sağlayanlar da Müslümanlardır. Dünyanın pek çok ülkesini köşe-bucak dolaşan Evliya Çelebi (1611-1682), 29 sene hiç durmadan bir kıtadan diğerine yolculuk eden İbn-i Battuta (1304-1369)’nın seyahatnameleri, birer tarih ve coğrafya hazinesidir.

    İLKLERİ BULAN MÜSLÜMAN BİLİM ADAMLARIMIZ

    Kristof Kolomb (1446-1506), Amerika’nın varlığını Müslümanlardan, özellikle İbn-i Rüşd’ün kitaplarından öğrendiğini kaydeder.

    Bîrûnî (973-1048) asırlar önce Amerika’nın varlığından söz etmiş, Pîrî Reis (1465-1554) Kitab-ı Bahriye isimli eserinde, Avrupa’nın haritasını çizmiştir. Ayrıca Pîrî Reis’in dünya haritası, bugün dahî tarih ilminin çözemediği hadiselerden biridir. Bu haritada «Grönland Adası», aslına uygun olarak üç parça halinde gösterilmektedir. Halbuki bu, ancak insanoğlunun aya ayak basması ile tespit edilebilmiş bir hakikattir.

    İdrisî (1100-1166), günümüzden 800 küsur sene önce, zamanımızın dünya haritalarına benzer haritalar çizebilmiştir.

    Unutmamalı ki;

    Kristof Colomb, Macellan, Amerigo Vespucci gibi batılı kaşiflerin çoğu eşkıya kimselerdir. Hakikaten bunlar Afrika’nın ve Amerika’nın mazlum insanlarını yıllarca sömüren, köle yapan, öldüren, haramî ve hırsız eşkıyalardır.

    Asıl kaşifler ise; İbn-i Battuta, Evliya Çelebi ve emsalleri İslam şahsiyetleridir. Bunlar gittikleri her coğrafyadan dünyayı en güzel şekilde haberdar etmişlerdir.

    Bir başka ilim dalında; tarih felsefesinin en seçkin sîmalarından olan İbn-i Haldun (1332- 1406), sosyoloji ilminin kurucusu olarak anılmakta, Mukaddime’siyle bugün bile ilim dünyasına ışık tutmaktadır.

    Mimarî denilince de dünyada ilk akla gelen, muhteşem eserleriyle hala gönüllerde yaşayan Mimar Sinan (1489-1588)’dır.

    Astronomi’de Uluğ Bey ve Ali Kuşçu’nun kurdukları rasathaneler ve çıkardıkları gökyüzü haritaları ilim tarihinde öncü gayretlerdir.

    Maalesef günümüzde batıya karşı aşağılık kompleksiyle kaleme alınan ilme dair eserlerde bunlardan hiçbir şekilde bahsedilmez de daima ehl-i küfrün îcatları öne çıkarılmaya çalışılır.

    Bu inkar, batının nankörlüğünün tezahürüdür.

    Kendi değerlerinden habersiz şark için ise; bu gaflet, aşağılık kompleksinin neticesidir.

    Halbuki batı, ulaştığı terakkîyi Müslümanların meydana getirdiği ilmî zenginliğe borçludur. Gerek haçlı seferlerinde gerek Endülüs üniversitelerinde batılılar, ilmî gelişmelerle tanışmış ve ancak ondan sonra kendilerini geliştirebilmişlerdir.

    Geçtiğimiz aylarda vefat eden Fuad SEZGİN, ömrünü bu hakikatin ispat ve beyanına vakfetmiş bir alim idi. O yaptığı çalışmalarla göstermektedir ki;

    Günümüzde Avrupa merkezci anlayışla, matematiğin ilk kez tabiat ilimlerinde kullanılması, Roger Bacon (1219-1292)’a, optik ilminin ve fotoğraf makinesinin temeli olan «Karanlık oda»nın îcadı da Levi ben Gerson (1288-1344)’a mal edilmektedir. Halbuki her ikisinde de öncelik İbn-i Heysem (v. 1041)’e aittir.

    Trigonometri’nin müstakil ilim olarak inşası, Regiomontanus (v. 1476)’a ithaf edilmektedir. Halbuki Nasîruddin Tûsî (v. 1274)’ye aittir.

    Güneş merkezli alem tasavvuru, ilk olarak Kopernik ve Kepler’e isnad edilmektedir. Halbuki bu ilim adamları, Endülüslü ez-Zerkālî (11. asır) gibi alimlerin tesiri altındadırlar. Her sahada daha yüzlerce misal verilebilir. (Fuad SEZGİN, İslam’da Bilim ve Teknik, 2008, Kültür A.Ş., c. I, s. 163-166)

    Ta 16’ncı asırda dahî; batının, ilmî hakikatler karşısındaki taassubu şu seviyedeydi:

    Müslüman alimlerden tercüme edilen eserler sayesinde, Avrupa’da astronomiyle alakalı hakikatler yayılmaya başlamıştı. Galile de, Kilise’nin iddia ettiğinin aksine, dünyanın döndüğünü söyledi. Bu sebeple engizisyon mahkemesine verildi. Ömür boyu hapse mahkûm edildi. Galile, cezadan kurtulmak için ifadesini değiştirdi. Kapıdan çıkarken yine şöyle demekten kendini alamadı:

    “Ben dönmüyor desem de dünya dönüyor!”

    Dolayısıyla, ilmî ve fennî terakkî husûsunda da Müslümanların kompleks duymalarını gerektirecek bir sebep yoktur.

    Bir misal olarak, Avrupa’nın önemli mütefekkirleri olan Thomas Aquinas, Pascal, Descartes ve David Hume, düşünce sistemlerini oluştururken, İmam Gazalî’nin eserlerinden istifade etmişlerdir.

    Bir başka şeytanî telkin de tavizciliktir.

    Son senelerde maalesef gördük ki;

    Şeytanın sağdan yaklaşmasının bir tezahürü olarak; güya İslamî bir gayeyle yola çıkan kimilerinin, İslamî esasları çiğneyip, türlü cinayetlere, dîne ve vatana ihanete kadar vahim noktalara gelmiş olmalarıdır. Onları bu hale getiren, hedeflerine giden her yolu mubah görmeleridir.

    Halbuki şer‘î bir gayeye, gayr-i şer‘î yollar ve usûllerle gidilemez. Neticede; tutulan gayr-i meşrû yol, gayeyi de gayr-i meşrû hale dönüştürür.

    TEK ÖLÇÜMÜZ “KURAN VE SÜNNETTİR”

    Bu da, tutulan batıl yolun putperesti olmak olur. Hadîs-i şerifte beyan buyurulduğu üzere; Kur’an ve Sünnet, kıyamete kadar her mü’min için ve her İslamî çalışma için yegane kıstastır.

    Şeytanın gösterdiği gayr-i meşrû yollara misal verelim:

    Günümüzde şeytan; güya tebliğ, emr-i bi’l-maruf, İslamî faaliyet, akademik çalışma bahaneleriyle, karşı cinsle karışık oturma ve neticesinde (halvet) baş başa kalma fırsatları oluşturmaktadır.

    Neticesi; gönül meyilleri ve nefsanî yakınlaşmalar, feyiz ve rûhaniyetin yok olması, çeşitli seviyelerde zina, boşanmalar, yıkılan aileler ve perişan olan çocuklardır.

    Halbuki dînimizin bu hususta prensipleri açıktır. Peygamberimiz’de, sahabede, ecdadımızda asla böyle karman çorman faaliyetler görmüyoruz. Erkekler kendi dünyalarında, hanımlar kendi dünyalarında hizmet ederler. Zarûrî olan görüşmeler ise, asgarî seviyede tutulur ve ciddî bir üslûpla ve birtakım tedbirlerle gerçekleştirilir.
     
    Son düzenleyen: Moderatör: 25 Ocak 2019