İlk Yaratılan Nur Nedir

Konusu 'Dini Sorular Ve Cevapları' forumundadır ve Beyza tarafından 17 Ekim 2013 başlatılmıştır.

  1. Beyza

    Beyza Moderatör

    İlk yaratılan nur

    Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v) varlıkların özü, aslı vede çekirdeği olmuştur.
    İlâhi nur ve feyz O’nun üzerinden diğer varlıklara intikal etmiştir.
    Şeref li ruhu ve bedeniyle bütün âlemlere rahmet yapılmıştır.

    Kur’ân-ı Kerim vede Sünnet, bizlere varlığın yaratılış seyri ve evreleri hakkında özet bilgi vermiştir.
    Özellikle hadislerde ilk yaratılan şeyle ilgili bazı bilgiler verilmiştir.
    İlk yaratılan şeyin, kalem, akıl, su, arş ve Nur-i Muhammedî olduğu hakkında rivayetler vardır.
    (Bkz. İbn Hacer, Fethü’l-Bârî, 6/430; Aynî, Umdetü’l-Kârî, 543)

    Biz bu yazımızda özellikle Nur-i Muhammedî hakkındaki rivayet üzerinde duracağız.
    Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v) bir hadisinde şöyle buyurmuştur:

    “Ben yaratılışta peygamberlerin ilki, gönderilişte sonuncusuyum.” (Taberî, Câmiu’l-Beyân, 19/23; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, 1/42; Süyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr, 6/570; Deylemî, Firdevsü’l-Ahbâr, no: 4883.)

    Varlığı varlıkların özü

    İslâm alimleri bu konuda şu açıklamaları yapmışlardır:

    Rasulullah Efendimiz varlıkların özü, aslı ve çekirdeği olmuştur.
    (Bkz: İbn Acibe, el-Bahru’l-Medîd fi Tefsiri’l-Kur’ani’l-Mecid, 6/34.)

    İlâhi nur ve feyz O’nun üzerinden diğer varlıklara intikal etmiştir.
    (Nebhânî, Cevâhirü’l-Bihâr fî Fedâili’n-Nebiyyi’l-Muhtâr, 3/376-377.)

    Şerefli ruhu ve bedeniyle bütün âlemlere rahmet yapılmıştır.
    (Bursevî, Rûhu’l-Beyân, 5/630; Nebhânî, Cevâhiru’l-Bihâr, 3/34, 376, 377.)

    Mübarek ismi Levh-i Mahfuz’da peygamberlerin ilki olarak yazılmıştır.

    İmam Rabbanî k.s., Mektubat isimli eserinde Allah Rasulü Hz. Muhammed (s.a.v) hakkında çok güzel ve orijinal bilgiler vermiştir.
    Bir mektubunda özetle der ki:

    “Allah Rasulü Hz. Muhammed (s.a.v) kainatta yüce Allah’ın muhabbet tecellisidir. Âlemin yaratılış sebebi bu ilâhi sevgidir. Yüce Allah cemali ve celaliyle bilinmek istemiş ve bunun için mahlukatı yaratmıştır. Varlıkların yaratılışında bir zorlama yoktur, sadece sevgi vardır.

    Bu sevgiye ilk mazhar olan da en sevgilidir. Yüce Allah’a varlıklar içinde en sevgili olanı habibi
    Hz. Muhammed (s.a.v)’dir. O ilâhi takdirde ilk sırayı aldığı gibi, varlık âlemindeki tecellide de ilk sırayı almıştır. O’nun nuru bütün varlıklardan önce yaratılmıştır. Bunu haber veren hadisler mevcuttur.

    Ayrıca bu nur ve o yüce ruh, bütün peygamberlerin, velîlerin ve müminlerin nur, marifet, ilim, sevgi ve feyz kaynağı yapılmıştır. O’nun aracılığı olmadan kimseye bir nur, marifet, ilim, sevgi ve feyz gelmez. O’nun aracılığı ile ilim, feyz ve nur almaları peygamberlerin faziletini düşürmez, peygamberliklerine bir noksanlık getirmez.

    Bütün peygamberler O’nun ümmeti olmaktan ve kendisine tabi olmaktan şeref duyarlar. Zaten ahirette hepsi O’nun sancağı altında toplanacaktır. Yüce Allah bu işe O’nu tercih etmiş ve kendisini bütün âlemlere rahmet yapmıştır. Allah büyük lütuf sahibidir; onu dilediğine verir.”(Bkz: İmam Rabbanî, Mektubat, 121. Mektup.)

    İlk yaratılış mahiyeti

    İmam Gazalî rh.a., hadiste bahsedilen ilk yaratılışın vücut olarak değil, ilâhi takdir ile Levh-i Mahfuz’a yazılması şeklinde olduğunu belirtmiştir.(Kastalânî, el-Mevâhibü’l-Ledünniyye, 1/42.)

    Molla Aliyyü’l-Kârî rh.a. ise, peygamberler içinde ilk olarak Allah Rasulü Hz. Muhammed (s.a.v)'in ruhunun yaratıldığını belirttikten sonra ayrıca şunları ekler:

    “Bu hadiste, Allah Rasulü’nün zerreler âleminde ilk olarak yaratılması, yahut ilâhi takdirle Levh-i Mahfuz’a ilk olarak yazılması veya meleklere ilk olarak gözükmesi de kastedilmiş olabilir.”(Aliyyü’l-Kârî, Şehü’ş-Şifâ, 1/109.)

    Diğer hadislerde şöyle buyurulmuştur:

    “Âdem henüz yaratılış çamuru içinde yoğrulmakta iken, ben Allah katında peygamberlerin sonuncusu olarak takdir edilmiştim.” (Hakim, Müstedrek, 2/453; Ahmed, Müsned, 4/127, 128; İbn Hıbban, Sahih, no: 6404; el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, no: 32114.)

    “Âdem ruhu ile cesedi arasında iken ben peygamber olarak yazılmıştım.”(Tirmizî, Menakıb, no: 3609; Hakim, Müstedrek, 2/665; Ahmed, Müsned, 5/59; Taberânî, el-Kebir, 20/353)

    Cafer-i Sadık k.s. demiştir ki: “Allah Tealâ her şeyden önce Hz. Muhammed s.a.v.’in nurunu yaratmıştır. Allah Tealâ’nın birliğini ilk ikrar eden O’nun nuru ve ruhudur. Allah Tealâ Kalem’e ilk olarak ‘Lâ ilâhe illallah Muhammedü’r-Rasulullah’ yazdırmıştır.” (Bkz: İbnu Acibe, el-Bahrü’l-Medid, 7/38.)

    Allâme Takiyüddin Sübkî rh.a.’in şöyle dediği nakledilir:

    “Hz. Rasulullah s.a.v.’in peygamberliği Hz. Âdem a.s. yaratılmadan önce sabit olmuştur. Bu hadisi Hz. Rasulullah’ın sadece Levh-i Mahfuz’a ileride gelecek bir peygamber olarak yazılması şeklinde anlamak uygun ve doğru değildir. Çünkü bütün peygamberler aynı şekilde Hz. Âdem yaratılmadan önce Levh-i Mahfuz’a peygamber olarak yazılmışlardır. Hz. Rasulullah s.a.v.’in kendisine has bir özellik olarak zikrettiği bu durum, özel bir hali anlatmak içindir. O da Hz. Rasulullah’ın ruh-u şerifiyle ve hakikatiyle mevcut olup, peygamber olarak ilan edilmesidir. O bütün peygamberlerin ilkidir ve hepsinin peygamberidir. Bunun için yüce Allah bütün peygamberlerden O’na iman ve yardım etmeye dair söz almıştır.

    Bu işin hakikatini ancak yüce Yaratan ve ilâhi nur ve bilgi ile kendisini desteklediği kimseler bilir. Yüce Allah Hz. Rasulullah s.a.v.’i bu sıfatıyla hazırlamış, O’nu lütuflarına gark etmiş, ismini Arş’a yazmış, kendisini bütün meleklere ve âleme tanıtmış ve böylece katındaki şeref ve kıymetini göstermiştir. Hz. Rasulullah o zamanda bu sıfat ve hakikatiyle mevcuttu, şerefli bedeniyle daha sonra gelmesi buna mani değildir.”(Şâmî, Sübülü’l-Hüdâ, 181; Nebhânî, Hüccetullahi ale’l-Âlemin, 1/41; Hafacî, Nesimü’r-Riyâd, 1/379-380; Süyûtî, Hasâisü’l-Kübrâ, 1/4.)
     
  2. Beyza

    Beyza Moderatör

    Alemin rahmet pınarı

    Allame İbn Receb Hanbelî rh.a., Hz. Rasulullah s.a.v.’in ruhu ile âlemi şereflendirmesi hakkında der ki:

    “Hz. Rasulullah s.a.v., Hz. Âdem yaratılmadan önce kendisine peygamberliğin verildiğini haber vermiştir. Bu durum ilâhi ilimde olan bu hükmün Levh-i Mahfuz’a yazılmasından sonra üçünce mertebede gerçekleşmiştir. Bu mertebe, saadetli ruhunun yaratılması ve varlık alemine intikal etmesidir. Böylece O’nun peygamberliği kesinleşmiş ve başlamıştır. Hiç şüphesiz insan cinsinin yaratılmasındaki asıl maksat, Allah’ın habibi Hz. Muhammed s.a.v.’dir. O, insanlığın özü, çekirdeği, en seçkini ve varlık âlemine intikalinin en güzel vasıtasıdır.”(İbn Receb, Letâifü’l-Meârif, 159-162.)

    İmam Abdülgani Nablusî rh.a. der ki:

    “Peygamberimiz Hz. Muhammed s.a.v. herkese fayda verir; bütün peygamberlerin ruhları, âriflerin ve salihlerin kalpleri, elde ettikleri ilimleri, ilâhi hikmetleri, rabbanî marifetleri ve Melekût Âlemi’nin sırlarını Rasulullah Efendimiz’in ruhundan alırlar. Bunun için O’na, ‘Ruhların Babası’ denir.

    Yukarıda saydığımız bütün ilimler O’nun ilminden, hikmet ve marifetinden alınmadır. Yüce Allah Rasulullah s.a.v. Efendimiz’i zatı ile insanlar arasında bir geçit ve tecelli mahalli yapmıştır. Bunun için Hz. Âdem a.s. Rasulullah Efendimiz’le miraçta karşılaşınca O’na; ‘Ey vücuduyla evladım, maneviyatıyla babam olan (varlık alemine geliş sebebim olan) zat’ demiştir.”(Abdülgani Nablusî, Şerhu’s-Salati’l-Meşişiyye, (Ataullah İskenderî’nin, Unvânü’t-Tevfik fi Âdabi’t-Tarik kitabıyla birlikte) s. 70.)

    Üstad Bedizzaman rh.a.’in belirttiği gibi, Allah Rasulü s.a.v.’in bu hali akılla değil, iman nuru ile anlaşılır ve görülür. Efendimiz bu âlemin çekirdeğidir. Aynı zamanda en güzel meyvesidir. İlâhi ilimde varlık O’nun nuru ile başlatılmış, O’nun saadetli vücuduyla da insanlık kemale erdirilmiştir. Bu yüce Allah için kolay bir iştir. Bir kimse güzel bir ikrama önce dostundan başlar. Yüce Allah da cemalini ve kemalini, kudret ve azametini göstermek istedi, bunun için varlık âlemini ve insanı yarattı. İşte yüce Allah bu muazzam tecelliye dostu Hz. Muhammed s.a.v.’in nuru ile başladı.(Bkz: Saîd Nursî, Sözler, 31. Söz.)

    O nura ulaşmak için

    Muhammed Senâullah Mazharî k.s., Tefsirü’l-Mazharî adlı tefsirinde der ki:

    “Allah nurunu âleme yaymıştır. Bu nuru alma yolu, âlemlere rahmet yapılan Hz. Rasulullah s.a.v. Efendimiz’dir. Kim kalbini O’na çevirir ve O’nun kalp aynasında parlayan nura yönelirse, yöneliş derecesine göre o nurla kalbi aydınlanır. Bazıları O’ndan imanın suretini alır; dünyada küfürden, ahirette ateşten kurtulur. Bazı kalpler O’ndan farklı derecelerde imanın hakikatini alır, kâmil insan olur. Bazı insanlar da O’ndan hiç nur alamaz, küfür içinde kalır, sapıtır.”(Senâullah Mazharî, Tefsirü’l Mazharî, 6/411-412.)

    O nurdan bolca nasiplenen kâmiller, yeryüzünde nurun taşıyıcısı olurlar. Bu konuda Rasulullah s.a.v. Efendimiz şöyle buyurmuştur:

    “Allah Tealâ’nın yeryüzündeki insanlar içinde (feyz ve nur) kapları vardır. Rabbinizin kapları salih kullarının kalpleridir. Bu kalplerin O’na en sevgili olanları da en yumuşak ve en ince olanlarıdır.”(Ebû Nuaym, Hilye, 6/97; Abdullah b. Ahmed, Zevaidü’z-Zühd, 153; Süyûtî, es-Sağîr, nr. 2375.)

    İmam Büsurî rh.a., Kaside-i Bürde adlı meşhur eserinde, âlemlere rahmet Efendimiz’i tanıtırken, şöyle der:

    “O, güneş gibidir; göz O’na uzaktan bakınca küçük gibi gözükür, fakat O’na yakından bakınca, şuasından bakmaya güç yetiremez.

    O’nu en güzel tarif eden söz şudur:
    Hz. Muhammed s.a.v. yaratılmış bir beşerdir; fakat Allah’ın yarattığı bütün varlıkların en hayırlısıdır.

    Bütün peygamberlerin getirdiği ve gösterdiği mucizeler, O’nun nurundan aldıkları kuvvet ve feyizle olmuştur.

    Hz. Muhammed s.a.v. fazilette bir güneştir; diğer peygamberler ise O’nun yanında birer yıldız gibidir, O’ndan aldıkları ışığı karanlıklarda insanlara yansıtmaktadırlar.”

    İbn Hacer-i Heytemî rh.a. bu beyitleri açıkladıktan sonra der ki:

    “Bütün peygamberler ışıklarını Hz. Muhammed s.a.v.’den alırlar, çünkü O hepsinin en büyük sultanı, övülmeyi hak eden en şerefli reisi ve en yüce imamıdır.”(Heytemî, el-Umde fî Şerhi’l-Bürde, s. 281-292.)

    Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v) maneviyat aleminin güneşidir. Bu güneşin ışığı süreklidir; O, dünyada olduğu gibi ahirette de en parlak şekilde nur vermeye, ışık saçmaya devam edecektir. Çünkü O bütün âlemlere rahmet yapılmıştır.

    Bu rahmet, bizim için gönderilmiştir; şükür ki, bizler ümmet olarak O’nun payına düştük; buna razı olalım, sevinelim, bu rahmeti tanımaya ve ışığıyla aydınlanmaya bakalım.