İlah Kelimesinin Anlamı ilah kelimesi E-LE-HE veya E-Lİ_HE fiilinden türetilmiştir.Kulluk edilen, kendisine yönelen,tapılan, azameti karşısında hayrete düşülen, gönülden, bağlanan ve sığınılan gibi anlamlara gelir. İbn-i Recep el- Hanbeli şöyle nakletmiştir. "İlah, kendisinden korkulan, çekinilen umut beklenilen, talepte bulunulan, yüceltilen, sevilen, tevekkül edilen, dua yapılan , dolayısıyla kendisine itaat edip isyan edilmeyendir. Bu sayılarının tamamı Allah'a yapılır. Bunlardan bir tanesini yaratılmışa yapan kimse, Allah'a ibadette ortak koşmuş ve “Lâ İlâhe İllallâh” sözündeki ihlasını bozmuş olur. Bu söylenilenlerden ne kadarı Allah’tan başkasına yapılırsa, o kadar Allah’tan gayrisine ibadet edilmiş olur.” Bu ve ilah kavramı etrafında yapılan diğer tariflerden anlaşıldığına göre ilah; kendisine ibadet ve itaat edilen varlıktır. Bu varlık Allah olabileceği gibi, Allah’tan başkaları da olabilir. Ama Allah’ın dışındaki diğer ilahlar sahtelik ve batıllıkla muttasıftırlar. Yani, Allah hak ve gerçek ilah iken, O’nun dışındaki ilahlar batıl ve sahtedirler. Allah’ın İlahlığına (Uluhiyetine) Ait Bazı Özellikler Allah (c.c) ilah olmasından kaynaklanan bir takım hususiyet ve özellikleri vardır. İslam alimleri Kur’an ve Sünnet çerçevesinde bu özellikleri şöyle acıklamıştır. Hüküm Vermek Allah (c.c) şöyle buyuruyor: -İyi bilin ki, yaratmakta emretmekte yalnız O’na aittir.” (A’raf/54) -Hüküm ancak Allah’ındır.” (En’am/57) -Hüküm yalnız Allah’ındır.” (Yusuf/40) -Bilin ki hüküm ancak O’nundur.” (En’am/62) -O (Allah) hükmüne hiç bir kimseyi ortak etmez.” (Kehf /26) Yüce Allah’ın mutlak hükmeden olduğuna ve hükmünde hiç bir ortağı bulunmadığına işaret eden deliller bunlarla sınırlı değildir elbette. Bunun birçok delili vardır. Bu sebeple her kim, sadece Allah’a ait olan bu özelliğin kendisinde de olduğunu iddia ederse, “ilahlık” iddia etmiş ve kendisini ilah yerine koymuş demektir. Kim de onun bu iddiasını onaylar ve hakimiyet noktasında ona destek verirse, Allah’tan başka ilahlar etmiş olur. Böylelerinin “Ben ilahım” veya “Ben ilah edindim” demelerine gerek yoktur. Onlar bu vasfı kendilerinde görmekle veya birilerine vermekle ―kabul etmeseler bile― dinden çıkarlar. Teşride Bulunmak (Kanun Koymak) İlahlığın (uluhiyetin) en belirgin özelliklerinden biriside; hiç şüphesiz ki teşri (yasa, kanun ve nizam) yapmaktır. Yaratmak nasıl ki Allah’a ait bir şeyse, yarattıklarına yasa ve kanunlar koyarak onları yönetmekte aynı şekilde Allah’a özgü bir şeydir. Haram ve helal sınırlarını sadece O belirler. Bir şeyin yapılıp yapılmayacağına ancak o karar verir. Bir şeyin iyi veya kötü olduğuna dair nihâi noktayı koyacak sadece O’dur. Birbirlerinin kalkıp bu yetkileri Allah’tan alarak kendi tekellerine geçirmeleri, Allah’ın en belirgin özelliklerinden birisi olan teşri vasfında O’na ortak olmaları demektir ve ilahlık iddiasıdır. Kimilerinin de bu meselede onlara destek vermesi, onları ilah olarak kabul etmeleridir ve şirktir. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Yoksa onların Allah’ın izin vermediği şeyleri kendilerine dinden teşri yapan (kanun koyan) ortakları mı vardır?” (Şura/21) Bu noktada müminlere düşen, Allah’ın ve Rasulü’nün haram ve helal dediklerine içtenlikle bağlanmaları ve onlara karşı gelmemeleridir. Allah ve Rasulü bir işi helal veya haram demek sureti ile kanuna bağlandıktan sonra iman eden insanlar için seçim ve tercih hakkı ortadan kalkmış demektir. “Allah ve Rasulü bir işi hükme bağladığında hiç bir mümin erkek ve hiç bir mümin kadına o işlerinde istediklerini yapma hakkı yoktur.” (Ahzab/36) Hâl böyleyken Allah’tan başkalarının da yasa ve kanun yapma yetkisine sahip olabileceğine inanmak imanın neresi ile bağdaşır? İman, mutlak anlamda sadece Allah ve Rasulünün hakem olmasını kabul eder. O ikisinden başkasının mutlak surette hakem olabileceğine inanmak veya onların kanunlarına itaat etmek imanın zıttına hareket etmekten başka bir şey değildir. Yaptığından Dolayı Hesap Sorulmamak Ulûhiyetin diğer bir özelliği de yaptığı işlerden ve verdiği kararlardan dolayı hesaba çekilmemektir. Hiç kimsenin Allah’a hesap sorma yetkisi yoktur. Ama herkes ona hesap vermek zorundadır. Yüce Allah bu hususta şöyle buyurmuştur: “O, yaptıklarından (asla) hesap sorulmaz. Halbuki onlara (yaptıkları) sorulacaktır.” (Enbiya/23) Her kim bu özelliğin kendisinde bulunduğunu iddia eder ve “kimse bana hesap soramaz” derse ―dili ile söylemese bile― ilahlık iddia etmiş olur. Kimde bu özelliği ona verir ve onun bu iddiasını onaylarsa ―dili ile söylemese bile― o kimseyi ilah edinmiş olur. Zatı İçin Sevilmek Bu da ilah olmanın kaçınılmaz niteliklerindendir. Zatı için sevilen yalnız Allah’tır. O’nun dışındakiler ―kim olursa olsun― sadece Allah için sevilir. Her kim bu özelliği kendi nefsi için iddia ederse ve kendisinin zatından dolayı sevilmesi, itaat edilmesi, sevgi ve düşmanlık gösterilmesi gerektiğini söylerse, ilahlık iddiasında bulunmuş olur. Böylesi birisinin ortaya attığı bu iddiaya olumlu yanıt veren kimse de onu Allah’tan başka bir ilah kabul etmiş sayılır. Zatı İçin İtaat Edilmek Allah (c.c) uluhiyetine has olan özelliklerden birisi de budur. Zatı için itaat edilecek yegâne varlık Allah’tır. O’nun dışındakiler O’ndan dolayı itaati hak ederler. Eğer Allah’a isyan varsa yaratılmışlara itaat yoktur. Allah’ın dışındaki varlıklara itaat edebilmemizin temel kuralı, O’na isyanın olmamasıdır. Kendisine sırf zatından dolayı itaat edilmesi gerektiğini iddia eden kimse, yalnızca Allah’a özgü olan bir vasfı kendisinde gördüğü için ilahlık iddiasında bulunmuş olur. Bu özelliği ona veren veya o kimsede de bu vasfın olabileceğini kabul eden biriside onu ilahlaştırmış demektir. Zarar ve Fayda Vermek Bu özellikte, Allah’a has olan diğer nitelikler gibidir. Zarar vermek veya fayda dokundurmak sadece Allah’ın elindedir. O’ndan başkalarının bu noktada hiç bir söz hakkı yoktur. Aksini iddia eden, kendisini ilahlaştırmış olur. Kimde onun fayda ve zarar verdiğine inanırsa, onu kendisine ilah etmiş olur. Allah (c.c) şöyle buyurmuştur: “Eğer Allah sana bir sıkıntı dokundurursa, O’ndan başkası onu kaldıramaz. Şayet sana bir hayır (iyilik) dilerse, O’nun fazlını geri çevirebilecek hiç kimse yoktur. O,fazlını dilediğine verir. O, bağışlayandır, rahmet edendir.” (Yunus/107)