İddet nedir? Evlilikte iddet ve hükümleri nelerdir? Sözlükte, saymak, adet, sayı manalarına gelen iddet; evliliğin ölüm, boşanma veya fesih sebeplerinden birisiyle sona ermesi durumunda kadının yeniden evlenebilmesi için beklemek zorunda olduğu süreyi ifade eder. Sahih bir nikâh akdiyle bir arada bulunan eşlerin, zifaf veya halvet-i sahiha gerçekleştikten sonra boşanmaları veya hâkim tarafından nikâhlarının fesh edilmesi ya da kocanın vefat etmesiyle kadının iddet beklemesi farz olacağı gibi; zifafın gerçekleştiği fasit bir nikâh akdi neticesinde ya da nikâh şüphesiyle meydana gelen cinsî beraberlikten sonra eşlerin ayrılması durumunda da kadının iddet beklemesi gerekir.Buna göre zifaf ve sahih halvet vuku bulmadan önce gerçekleşen boşanmadan dolayı iddet beklemek gerekmez. Konuyla ilgili Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyrulur: "Ey iman edenler! Mümin kadınları nikâhlayıp da henüz zifafa girmeden onları boşarsanız, onları sayacağınız bir iddet süresince bekletme hakkınız yoktur. O hâlde onları (bir bağışla) memnun edin ve onları güzel bir şekilde serbest bırakın.” Yukarıdaki durumlarda kadının iddet beklemesi Kitap, sünnet ve icma ile sabittir. İddetin birçok hikmeti vardır. Bunlardan akla gelen bazıları şunlardır: Kadının hamile olup olmadığının anlaşılması, boşanan veya kocası vefat eden kadının kendini toparlamasına ve psikolojik olarak yeni bir evliliğe hazır hâle gelmesine imkân verilmesi, eski kocanın hatırasına saygı duymak, evlilik ve boşanmanın ciddi bir iş olduğunu göstermek, boşanan taraflara tekrar bir araya gelme konusunda yeniden düşünme imkânı vermek, kadını sûizan ve töhmetten kurtarmak, ailenin yeni duruma alışması vs. Bütün bu hikmetlerin yanında iddetin taabbüdî olduğu yani bu hükmü Cenâb-ı Hakk’ın verdiği ve her ne olursa olsun kadının bu hükme uymasının vacip olduğu unutulmamalıdır. Bununla ilgili olarak Ömer Nasuhi Bilmen özetle şöyle demiştir: Kocası vefat eden veya kocasından zifaftan sonra boşanan bir kadının iddet beklemesi ve başkasıyla evlenememesi bir vecîbedir. Bu vecîbeye riayet edilmesi, bir emr-i ilâhidir. Hâkim-i Mutlak olan Allah Teâlâ’nın herhangi bir hikmet ve maslahata binaen muhtelif müddetler ile emir ve tayin etmiş olduğu bu iddete riayet edilmesi, biz hikmetini anlayamasak da bir kulluk vazifesidir.