İddet bekleyen kadının sorumlulukları nelerdir?

Konusu 'Dini Sorular Ve Cevapları' forumundadır ve Adile tarafından 17 Şubat 2013 başlatılmıştır.

  1. Adile

    Adile Admin

    İddet bekleyen kadının sorumlulukları nedir?

    Nişanlanma Yasağı
    Boşanma veya vefat iddeti bekleyen bir kadının iddet süresi içinde başka bir erkekle nişanlanması câiz değildir. Boşanmanın ric’î veya bâin olması neticeyi değiştirmez. Bu kadın için câiz olmadığı gibi bir erkek için de iddet bekleyen bir kadına evlilik teklifinde bulunmak câiz değildir. Bunun hikmeti ise hem kocanın hakkını muhafaza etmek hem de kadını töhmetten korumaktır. Ancak kocası vefat ettiğinden veya beynûnet-i kübra ile boşanmadan dolayı iddet bekleyen bir kadına ta’riz yoluyla yani üstü kapalı bir şekilde evliliği çıtlatmak câizdir. Delil ise şu âyet-i kerîmedir“(İddet beklemekte olan) kadınlarla evlenme hususundaki düşüncelerinizi üstü kapalı biçimde anlatmanızda veya onu içinizde gizli tutmanızda size günah yoktur.”Burada her ne kadar iddet bekleyen kadınlara ta’riz yoluyla evliliği çıtlatmanın günah olmadığı ifade edilmişse de âyet-i kerîmenin“Günah yoktur.” ifadesinden, evlâ olanın, üstü kapalı da olsa bir şey söylememek olduğu anlaşılıyor.

    Evlilik Yasağı
    İddet bekleyen bir kadının nişanlanması câiz olmayınca evlenmesi zaten câiz olmaz. Cenâb-ı Hak:“Farz olan bekleme müddeti dolmadan, nikâh kıymaya kalkışmayın.”buyurmak suretiyle iddet bekleyen kadının evlenmesini yasaklamıştır. Haram olmasına rağmen şayet böyle bir evlilik akdi kıyıldıysa, bu akit bâtıl olduğu için feshedilir ve iddet bittikten sonra yeni bir akit yapılmadıkça evliliğin devam etmesi söz konusu olmaz. Hatta Hanefî ve Şâfiîler bu adamın kadının iddeti bittikten sonra tekrar onunla evlenmesinin câiz olacağını söyleseler de Mâlikî ve Hanbelîlere göre iddet bekleyen bir kadınla nikâh kıyan bir adamın o kadınla derhal arası tefrik edilir ve kadın o adama ebedî olarak haram olur.Ancak iddet bekleyen bir kadının, iddet süreci içinde tekrar eski kocasıyla evlenmesi câizdir. Zaten kadın ric’î talâktan dolayı iddet bekliyorsa yeni bir nikâha ihtiyaç duyulmadan kocası ona geri dönebilir. Bâin talâkta ise yeni bir nikâh akdi kıymaları gerekir. Eğer koca karısını üç kere boşadıysa aralarında beynûnet-i kübra gerçekleştiğinden kadın başka bir erkekle sahih evlilik yapıp boşanmadıkça nikâh akdiyle tekrar bir araya gelebilmeleri şer’î açıdan mümkün değildir.

    Evden Çıkma Yasağı
    İddet bekleyen bir kadının, iddetini tamamlayacağı kocasının evinden dışarı çıkması câiz değildir. Sahih bir nikâhtan dolayı iddet bekleyen bir kadın, şayet hür, bâliğ, âkil ve Müslimse bir zaruret olmadıkça iddet beklediği haneden ne gündüz ne de geceleyin dışarı çıkamaz. Söz konusu kadın ister ric’î isterse bâin talakla boşanmış olsun hüküm aynıdır. Hatta kendisini boşayan kocasının ona izin verip vermemesi de hükmü değiştirmez çünkü bu hususa hakkullah (Allah hakkı) taallûk etmiş olup, bu hakkı kocanın iptal etmesi ise mümkün değildir. Tabii ki evin yıkılması, eşyaların zarar görmesi vb. zaruret halleri bundan müstesnadır. Bu görüş, Hanefî mezhebine aittir. Şâfiler de ric’î talâkla boşanan bir kadının gece ve gündüz evden çıkmasını câiz görmemişlerse de bâin talâkla boşanan bir kadının gündüzleri ihtiyacı için dışarı çıkmasını câiz görmüşlerdir. Mâlikî ve Hanbelî mezhepleri ise ister ric’î ister bâin talâkla boşansın bir kadının geceleyin evden çıkmasını câiz görmemiş ancak gündüz ihtiyaçları için çıkabileceğini söylemişlerdir.

    Hanefî mezhebine göre vefat iddeti bekleyen bir kadın geceleri evden dışarı çıkamazsa da gündüzleri çıkabilir çünkü bunun nafakası kendisine ait olduğu için bazı ihtiyaçlarını karşılamak için dışarıya çıkmasına lüzum görülür. Bir kadının içinde ikamete mecbur olduğu meskende kocası otursun veya oturmasın fark etmez. Şayet bu mesken vefat etmiş kocaya aitse, kadın yine de kendi hissesine isabet edecek kısımda iddetini tamamlar fakat evin haram olması, vefat iddetini geçiren kadının evin kirasını karşılayamaması gibi bir özürden dolayı kadının iddetini başka bir mahalde tamamlaması câiz olur. Aynı şekilde gerek ric’î gerekse bâin talâkla boşanmış olsun bir kadın iddeti içinde başka bir yere sefere çıkamaz. Üç kez boşanmış kadın hakkında da aynı hükümler geçerlidir. Kendisini boşayan kocası da onu alıp sefere çıkaramaz. İsterse hac farizasını eda için olsun yine de hüküm aynıdır çünkü Cenâb-ı Hak yukarıda da geçtiği üzere, “Siz onları evlerinizden çıkarmayın! Kendileri de çıkıp gitmesinler.”buyuruyor. Yolculuk esnasında kocası ölen veya boşanan kadın, şayet kendi beldesine üç günden daha az, gideceği yere de üç gün veya daha fazla bir mesafede ise iddetini beklemek için beldesine geri döner. Aksi takdirde gideceği yere giderek iddetini orada tamamlar.

    Yas Tutma Yükümlülüğü
    ( İhdâd) İhdâd yani yas tutmak, ölüm veya kesin (bâin) boşama sebebiyle evliliği sona eren mükellef ve Müslüman bir kadının, evlenme yasağı bulunan iddet süresince yas tuttuğunu belli edecek şekilde üzüntüsünü dışa vurmasını, çevresinin yadırgayacağı şekilde memnun ve mutlu görünmekten sakınmasını ifade eder. Kocası ölen bir kadının kocası için yas tutması bütün toplumlarda özellikle de Samî toplumunda bir âdet olarak yerleşmiştir. İslâmiyet öncesinde de Hicaz bölgesinde kocası vefat eden kadınlar, bir yıl süreyle iddet bekler ve bu süre zarfında bir odaya kapanıp en gösterişsiz elbiselerini giyer, koku sürünmez, saçlarını taramaz yani tam bir matem havasına girerlerdi. Bu bir yılsonunda da belli davranışlar sergileyerek yas süresinin bittiğini ilan eder ve normal hayatına dönerlerdi.

    Dinimiz, insanların dûçar olduğu musibetlere karşı sabırlı ve metanetli olmalarını tavsiye buyurmuştur. Ancak insan olmanın gerektirdiği hüzün ve yas tutmayı belli bir çizgide tutarak müminleri sırat-ı müstakime irşad etmiştir. Buna göre dinimizce bir kimsenin vefat edenin ardından aşırı şekilde bağırıp, çağırması, kendine zarar verecek şekilde üstüne başına vurması, ağıt yakması ve uzun süre yas tutması câiz değildir. Her musibet sabrı gerektirdiği gibi ölüm de sabrı gerektirir. Öyleyse kadın, vefat eden kocasının arkasından hem sabredecek, hem de vefasının bir ifadesi olarak dört ay on gün koku sürünmeyecek ve süslenerek giyinmeyecektir. Esasen kadının da fıtraten, böyle bir süreye ve bu süre içerisinde sade bir hayat sürmeye ihtiyacı vardır. Dinimizin koyduğu hüküm de bu fıtrî ihtiyacı gidermeye yöneliktir. Evet, fıtrat dini olan İslâm, kadının fıtratını göz önünde bulundurarak, eskiden beri âdet olan yas tutmayı tamamen yasaklamamış, fakat uzun olmasına da müsaade etmemiş ve yas müddetini kocasının vefatı için dört ay on gün, başkalarının ölümü için de en fazla üç gün olarak belirlemiştir.

    Yas tutmanın, kadının kocasına karşı vefasını ifade etmesi, ona karşı olan haklarını tamamlaması, yeni bir evlilik için istismar edilmemesi ve iyice düşünüp taşınmasına fırsat vermesi açısından yeri ve ehemmiyeti büyüktür çünkü kocayla kadının aralarındaki sahih nikâhla gerçekleşmiş olan irtibat, en mukaddes irtibattır. Bu yönüyle kadının kocası adına bu hakkı unutması veya görmezlikten gelmesi ne ahlâken ne de hukuken makul değildir.Âlimler, sahih bir nikâhla evlendiği kocasının vefatından sonra kadına yas tutmanın vacip olduğu hususunda görüş birliğine (icma) varmışlardır. Buna delil olarak ise “Allah’a ve ahiret gününe inanan bir kadının bir ölü için üç günden fazla yas tutması helâl değildir. Ancak kocası müstesna çünkü onun için dört ay on gün yas tutar.”hadis-i şerifini göstermişlerdir. Bunun yanında ric’î (nikâha gerek kalmadan erkeğin dönüş hakkı olan) talâkla boşanmış bir kadının yas tutma yükümlülüğü yoktur. Hatta dönüşü kolaylaştıracağından onu boşayan erkek için süslenip koku sürünmesi kendisinden talep edilir.
     
    Son düzenleme: 10 Şubat 2014
  2. Adile

    Adile Admin

    Hanefî mezhebine göre bâin talâkla yani nikâh kıyılmadan dönüşü olmayan boşanmayla boşanan kadın, nikâh nimetinin kendisinden düşmesinden dolayı yas tutması gerekir çünkü bu durum bir yönüyle kocasının vefat etmiş olmasına benzer.Mâlikîlere ve İmam Şâfiî’nin bir görüşüne göre bâin talâkla boşanmış bir kadının yas tutması gerekmez. Hristiyan ya da Yahûdi kadının Müslüman kocası öldüğünde yas tutması Hanefîlere göre şart değildir. Diğer üç mezhebe göre ise şarttır çünkü onlara göre iddetin gerektiği yerde yas da gerekir. Kocası zalim olan kadın, o öldüğünde her ne kadar sevinse de yine de yas ile ilgili hükümlere tâbi olmakla mesuldür çünkü mesele sadece kocaya vefayla veya onu sevmekle alâkalı değildir. Nikâhın hem dünyada hem de ahirette kendine ait bir itibarı, şerefi ve ağırlığı vardır. Bu yüzden nikâha saygının gereği yas tutulması gerekir. Hem neticede bir hayat değişikliği olmuştur. Belki yıllarca süren bir hayat tarzından yeni bir hayat düzenine geçilecektir. İşte burada hem kadının hem de etrafındakilerin yeni hayata geçişte münasip bir şekilde yas tutmaları ehemmiyetli bir rol oynayacaktır.

    Kadının, kocası dışındaki baba, anne ve kardeş gibi yakın akrabaları için üç günden fazla yas tutması haramdır.Bizim burada kastettiğimiz yas tutma, terim manasıyla “ihdâd” olduğundan mesele karıştırılmamalıdır. Bir insan anne, baba gibi yakınlarını kaybettiğinde elbette üç günden fazla hüzünlenebilir ancak terim manasıyla süslenme ve kokulanmayı terk etme manasındaki ihdâdı üç günden fazla uzatması helâl değildir. Kocası vefat ettiği veya kocasından boşandığı için yas tutan kadının, aşağıdaki süs ve kokulardan uzak durması gerekir:
    a- Altın veya gümüş yüzük ile dahi olsa süs eşyasıyla, siyah dahi olsa kayıtsız şartsız ipek ile süslenme.
    b- Elbiselere değil de bedene hoş koku sürünme ve taranma çünkü bunda bir çeşit lüks ve dikkatleri çekme söz konusudur
    c- Hoş kokulu veya kokusuz yağ kullanma.
    d- Sürme çekmek. Sürme çekmek ancak bir zaruret sebebiyle veya geceleyin câiz olur. e- Kına yakmak. Bütün kınalar ve boyama türleri buna dâhildir.
    f-Güzel kokular ile kokulandırılmış kırmızı veya sarı elbiseler giyme. Bunun delili Ümmü Seleme Validemizin (radıyallahu anhâ)rivayet ettiği şu hadis-i şeriftir: “Kocası vefat etmiş kadın sarıya ve kırmızı toprağa boyanmış elbiseyi giyinmez. Süs takınmaz, kına yakmaz, sürme çekmez.” Bütün bu bilgilerden sonra şunu ilave etmek gerekir ki kocası ölmüş veya bâin talâkla kocasından ayrılmış kadın eğer iddet süresince yas tutmayı, bunu terk etmenin haram olduğunu bilerek terk edecek olursa, yani kocasına yas tutmazsa, Allah’a karşı isyankâr olmuş olur.
     
    Son düzenleme: 10 Şubat 2014