İddet bekleyen kadının hakları nelerdir? Nafaka Hakkı Evlilik süresince kadının nafakasını karşılamak kocanın vazifesidir. Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:"İmkânı geniş olan, imkânına göre nafakayı bol versin. Nasibi sınırlı olan ise Allah’ın kendisine verdiği imkân ölçüsünde nafaka versin.”Kadının sahip olduğu bu nafaka hakkı iddet süresince de devam eder zira Hanefî mezhebi iddeti tanımlarken şöyle diyor: İddet, evliliğin etkilerinden geriye kalanların sona ermesi için tesbit edilmiş müddettir.Bu tanımdan da anlaşıldığı gibi evlilik ahkâmının bir kısmı iddet süresince de cari olur. Buna göre iddet bekleyen bir kadının, yeme, içme, giysi ve mesken gibi ihtiyaçlarını karşılamak kocanın vazifesidir. Hanefî mezhebine göre ister ric’î ister bâin isterse beynûnet-i kübra ile olsun boşanma iddeti bekleyen kadın için nafaka hakkı vardır. Kadının kocasından mülâane, îlâ, muhâlea, fesih, koca tarafından meydana gelen hürmet-i müsahara veya büluğ muhayyerliği gibi boşanma çeşitleriyle ayrılması da nafakaya engel değildir. Ancak fasit nikâhtan dolayı nafaka gerekmez. Aynı şekilde kadının mürted olması veya sıhrî bir haramlık doğuran gayrimeşrû ilişkiye girmesi gibi durumlar da nafakayı düşüren sebeplerdir. Bir de zifaf olmadan ayrılan kadının iddet beklemesi gerekmediği gibi o, nafakaya dahi hak kazanamaz. Ric’î talâkla boşanan veya bâin talâkla boşansa bile hamile olan kadının nafaka hakkı konusunda mezhep imamları arasında ittifak vardır zira Cenâb-ı Hak şu mübarek beyanıyla, boşanan kadının hamile olması durumunda, doğum yapıncaya kadar nafakasının karşılanmasını emretmiştir:“Eğer onlar hamile iseler, çocuklarını doğuruncaya kadar nafakalarını verin!”Ancak Şâfiî ve Mâlikî mezheplerine göre kadın bâin boşanmada hamile değilse yalnız mesken hakkına sahip olur. Hanbelî mezhebine göre ise böyle bir kadının hiçbir nafaka hakkı yoktur. Ölüm iddeti bekleyen kadına ise nafaka verilmesi gerekmez çünkü vefat eden kocanın mal varlığı mirasçılarına intikal eder. Bu durumda vefat eden kocanın geride kalan eşi de mirasçılarından birisi olur ve çocuk bulunup bulunmamasına göre dörtte bir veya sekizde bir oranında diğer mirasçılarla birlikte pay alır. Bu hükümler nâşize olmayan normal kadınlar için geçerlidir. Nâşize kadınlar hakkında Hanefîlerin görüşü şu şekildedir: “Nâşize olduğu hâlde ric’î veya bâin talâkla boşanan veya boşandıktan sonra nâşize olan, yani iddet beklediği evden özürsüz yere çıkan kadına da nüşûzu müddetince nafakası lâzım gelmez fakat nüşûzunu terk ederek eve dönünce, dönüş tarihinden itibaren nafakaya hak kazanır.” Süknâ (Oturma) Hakkı Boşanma veya vefat iddeti bekleyen bir kadın kocasından ayrılmadan veya kocası vefat etmeden önceki oturduğu evde iddetini tamamlar. Yani iddet bekleyen bir kadının barınma ihtiyacını karşılamak kocası üzerine bir haktır. Böyle bir hüküm bir taraftan boşanan ve belki de evsiz barksız kalan bir kadının hakkını koruduğu gibi aynı zamanda bu süre içinde eşlere düşünme imkânı vererek, yıkılan yuvanın belki yeniden kurulmasına da imkân hazırlayacaktır. Bu husus Talâk Sûresinde şu âyet-i kerîme ile sabittir: "Onlar zina gibi açık bir hayâsızlık irtikâb etmedikçe siz onları evlerinizden çıkarmayın! Kendileri de çıkıp gitmesinler. İşte Allah’ın hudutları! Kim Allah’ın hudutlarını çiğnerse hakîkaten kendine zulmetmiş olur. Nereden bileceksin, bakarsın Allah bundan sonra yeni bir durum meydana getirir.” Aynı sûrenin diğer bir âyet-i kerîmesinde ise şöyle buyrulur:“Boşadığınız eşlerinizi, imkânlarınız nisbetinde oturduğunuz meskenlerin bir bölümünde iddetlerini tamamlayıncaya kadar oturtun. Onlar üzerinde çıkıp gitmelerini sağlamak için bir baskı kurmak niyetiyle onlara zarar vermeye kalkışmayın!”Boşama iddeti bekleyen bir kadının süknâ hakkı olduğu ve hatta kadın için iddetini kocasının evinde tamamlaması bir mecburiyet olduğu için eski kocası, gerekirse evin kirasını vererek bu hakkı yerine getirmek zorundadır. Ancak kocası vefat eden kadın için böyle bir hak yoktur çünkü kocasından kalan mal onun ölümüyle birlikte mirasçılara intikal eder. Şâfiîler ise kocası ölen kadının süknâ hakkının bulunduğunu söylemişlerdir.