Devrimizde, İslâmî tebliğ husûsunda; îtikādî, fikrî ve amelî aşırılıklara sahip gruplar da tebliğ sahasında faaliyet göstererek, maalesef yanlışlarını yaymaktadır. Bu hususta, Ebu’l-Hasan Harakānî Hazretleri şöyle buyurur: “İki kişinin dinde çıkardığı fitneyi şeytan bile çıkaramaz. (Bunlardan uzak durun): Ham ve cahil sofu! Çünkü cahil kişi; Kur’ân ve Sünnet esaslarını bilmediği, altyapısı boş olduğu için, keyfî ve kaba saba hareketlere düşer. Usûl ve erkân bilmediği gibi, tebliğin gerektirdiği basîretten de mahrumdur. Bu sebeple; yaptığı tebliğ fayda sağlamak şöyle dursun, zarar verir. Dünya hırsına mağlûp, (tezkiye görmemiş, mağrur, muhteris) âlim… Nitekim Cenâb-ı Hak; Cuma Sûresi’nde böyle ilmiyle âmil olmayan âlimler hakkında; «kitap yüklü merkepler!» buyurmaktadır. (Bkz. el-Cum‘a, 5) Diğer bir âyette de; «ثَمَنًا قَل۪يلًا: Az bir dünyalık karşısında, Allâh’ın âyetlerini satanlara yazıklar olsun!» (Bkz. el-Bakara, 79, 174; Âl-i İmrân, 77, 187; et-Tevbe, 9) denilmektedir. Yani; Böyle âlimler; dînî esasları menfaatlerine göre te’vil ederler. Kendi çıkarları için istikametlerini ve ilâhî hakikatleri bozmaya kalkışırlar. Bu sebeple; tebliğ ve emr-i bi’l-mârufta ilk adım, insanın önce kendisini müstakîm / dosdoğru bir şekilde tezkiye etmesidir, bu minval üzere ikinci madde istikametinde kalplerin fethine gönül vermesidir. Diğer mühim bir madde, vasıflı insan yetiştirmektir.