Biyografi Hz. Osman r.a kimdir hayatı

Konusu 'İslam büyüklerinin hayatları' forumundadır ve Adile tarafından 29 Aralık 2014 başlatılmıştır.

  1. Adile

    Adile Admin

    Hz. Osmanın hayatı

    Hz. Osman (radıyallahu anh) hicretten 47 yıl önce Mekke’de dünyaya gelmiştir, babası Affan b. Ebu’l-As, Kureyş kabilesinin en önemli kollarından Beni Ümeyye oğulları ileri gelenlerinden birisi olup aynı zamanda şehrin zenginleri arasında yer almıştır. Babası gibi ticareti meslek olarak belirleyen Hz. Osman (radıyallahu anh) bu sayede genç yaşında kabilesinin en varlıklı üyelerinden biri haline gelmiştir. Hz. Osman (radıyallahu anh) Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh)’in özel gayretleri sayesinde Müslüman olmuştur. Bu nedenle gerek kendi ailesinden, gerekse diğer kabilelere mensup müşriklerden baskı ve işkence görmüştür ve bu dönemde Resul-i Ekrem Efendimiz'in (s.a.v) kızı Rukiye (radıyallahu anh) ile evlenerek Allah Rasulü (s.a.v)’in yakın akrabası arasına girmiştir. Hz. Osman (radıyallahu anh) Rukiye (radıyallahu anh)’nın Medine döneminde vefatından sonra Resul-i Ekrem Efendimiz (s.a.v)’ın diğer kızı Ümmü Gülsüm (radıyallahu anh) ile evlenerek ona ikinci kez damat olacaktır.

    Mekke müşriklerinin kendi içlerinden Müslüman olanlara baskılarını yoğunlaştırdıkları sırada Hz. Osman (radıyallahu anh) da eşiyle birlikte Habeşistan’a hicret etmiştir. Bir müddet Habeşistan’da kalmış, daha sonra Mekke’ye geri dönmüş, ardından da Medine’ye hicret ederek ilk muhacirlerin arasına katılmıştır ve Hz. Osman (radıyallahu anh) hicretten sonra gerçekleşen pek çok hadisede Hz. Muhammed'in (s.a.v) yanında yer almıştır. Eşi Rukiye (radıyallahu anh)’nin ciddi rahatsızlığı sebebiyle Hz. Muhammed'in (s.a.v) de izniyle Bedir savaşına iştirak edememiştir. Fakat Uhud, Hayber ve Mekke’nin Fethi ile Hevazin Savaşı ve Tebük Seferine katılmıştır ve Hudeybiye Barış Anlaşmasından önce Müslümanların temsilcisi olarak Mekke’ye gitmiştir.

    Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) ve Hz. Ömer (radıyallahu anh) dönemlerinde halifelerin en yakın danışmanları arasında yer alan Hz. Osman (radıyallahu anh), Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh)’in kendisinden sonra Hz. Ömer (radıyallahu anh)’i halife tayin ettiğine dair yazıyı kaleme almıştır. Hz. Ömer (radıyallahu anh)’in bir suikast neticesinde şehit olmasından sonra Müslümanlar Hz. Osman’ı kendilerine halife olarak seçmişlerdir. Hz. Osman (radıyallahu anh) halife olduktan yaklaşık iki yıl sonra Kufe, Mısır ve Basra gibi büyük eyaletlerin valilerini sırasıyla değiştirmeye başlamış, bunların yerine de genellikle kendi ailesinden yani Beni Ümeyye’den idareciler tayin etmiştir ve gerçekleşen bu tayinlerle birlikte devletin bütün idari kademeleri Ümeyyeoğulları’nın kontrolüne geçmiş, onun bu politikası halk arasında yönetime karşı bazı rahatsızlıkların ortaya çıkmasına sebebiyet vermiştir.

    Hz. Osman (radıyallahu anh)’ın hilafeti döneminde Müslümanlar o zamana kadar gerçekleştirilen en geniş ve hızlı fetih harekatına girişmişlerdir ve bunun sonucunda ülkenin sınırı doğuda Horasan’ı aşmış, batıda ise Kuzey Afrika Müslümanların hâkimiyetine girmiştir ve akdeniz’de stratejik Kıbrıs adası onun zamanında Şam eyalet valisi Muaviye tarafından fethedilmiştir. Ayrıca Hz. Osman (radıyallahu anh)’ın diğer valileri, Abdullah b. Sa’d, Abdullah b. Amir ve Velid b. Ukbe, Said b. el-As fetih hareketlerin de büyük başarılar sağlamışlar, ülke sınırlarını Hulefa-i Raşidin döneminin en geniş noktasına ulaştırmışlardır.

    Gerçekleşen bu başarılı faaliyetlere rağmen özellikle halifeliğinin son beş yılında Hz. Osman (radıyallahu anh) büyük iç karışıklıklarla karşı karşıya gelmiştir. Klasik İslam tarihi kaynaklarında Hz. Osman (radıyallahu anh) döneminde meydana gelen dahili karışıklıkların halife ve onun idarecilerinin şahsi kusurlarından, ayrıca İbn Sebe gibi bozguncu şahısların faaliyetlerinden kaynaklandığını ileri sürerler. Ancak bu dönemde görülen olayları sadece bir sebebe veya bir/birkaç şahsın sorumluluğuyla açıklamak doğru olmaz.

    Ülke içerisindeki karışıklıklar o dönemdeki, dini siyasi, sosyal ve ekonomik alanda ortaya çıkan değişimlerden kaynaklanmıştır ve her şeyden önce bu süreçte askeri faaliyetler tamamlanmış, devlet ulaşabileceği en uzak sınırlara dayanmış, doğuda İran'ın düşman halkı ve yüksek yaylası, kuzeyde Anadolu ve batıda Akdeniz, devletin en tabi sınırlarını oluşturmuşlardı.Fetihlerin durması ile beraber insanlar oturup düşünme ve hadiseleri değerlendirme imkanı bulmuşlar ve bunun sonucunda birtakım insanlar yönetim aleyhine dedikodu üretmeye ve de hadiselerin peşinde koşmaya başlamışlardır.


    Ayrıca Resul-i Ekrem Efendimiz'in (s.a.v) ahlaki terbiyesi altında yetişmiş olan sahabenin sayısının gün geçtikçe azalması ve bu terbiyeden mahrum kalan insanların toplumda çoğunluğa sahip olmaları da meydana gelen karışıklıklarda rol oynamıştır. Müslümanlara boyun eğen, yalnızca içten içe de Müslümanlara düşmanlık besleyen Hristiyan zümre, Hazreti Ömer (radıyallahu anh) tarafından tarih sahnesinden silinen Sasani İmparatorluğu'nun tebası olan İranlılar ve nihayet Resul-i Ekrem Efendimiz'in (s.a.v) 622'de Medine'ye hicretinden itibaren sürekli olarak Müslümanlara karşı düşmanca duygular besleyen Yahudiler, Hz. Osman (radıyallahu anh) zamanındaki fitne hareketlerinin tabii destekçileri olmuşlar, teşekkül ettirdikleri gizli örgütlerle muhalifleri devlet idaresine karşı kışkırtmışlardır.

    Bütün bu ve benzeri nedenlerle toplumdaki kaygılılar, ülke dahilinde yönetime karşı hareketlere dönüşmüş, ardından da Kufe, Basra ve Mısır’dan hareket eden isyancılar Medine’ye gelmişler, halifenin evini kuşatma altına almışlar ve kuşatma bir ayı geçince de H.35 Zilhicce (M.656 Haziran) tarihinde toplu bir saldırıyla Hz. Osman (radıyallahu anh)’yı şehit etmişlerdir.