Hz. Muhammed'in (s.a.v.) komşularla iletişim konusunda verdiği tavsiyelerinden örnekler

Konusu 'Peygamber Efendimizin sünnetleri' forumundadır ve Adile tarafından 19 Nisan 2017 başlatılmıştır.

  1. Adile

    Adile Admin

    “Yanı başında komşusu açken kendisi tok yatan kimse hakiki mümin değildir.”
    (Hâkim, II, 15 )

    Bilindiği üzere âilemizden sonra en yakın içtimâi çevremizi komşularımız meydana getirir. Onlarla bütün hayatımız boyunca yanyana yaşarız. Büyük küçük pek çok ihtiyacımız için komşularımıza koşarız. Hayatımızın acı ve tatlı hatıralarını onlarla paylaşırız. Bu sebeple dinimiz komşuluk ilişkilerine son derece önem vermiştir. Kur'ân-ı Kerîm'de Allah'a imanı emreden ve şirki yasaklayan ifadelerin hemen ardından ana baba ve akrabaların yanısıra, yakın ve uzak komşuya da iyilik yapmak emredilmektedir. (en-Nisâ 4/36)

    Hadîs-i şeriflerde komşuluk ilişkileri ve komşu haklarının önemine dâir belli başlı prensipler sunulmuştur. Peygamber Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem- buyuruyor ki:

    “Cebrâil bana komşuya iyilik etmeyi o kadar tavsiye etti ki neredeyse komşuyu komşuya mirasçı kılacak zannettim.” (Buhârî, Edeb, 28; Müslim, Birr, 140, 141)

    Fahr-i Kâinat -sallallâhu aleyhi ve sellem- bu beyanlarıyla komşuluk hakkının, birbirlerine varis olabilecek yakın akraba hakkı kadar ehemmiyet arzettiğini belirtmektedir. Dolayısıyla akrabalar arasındaki ilginin benzeri komşular arasında da bulunmalıdır. Hatta komşunun başka bir dinden olması bile bu prensibi değiştirmez. Bir rivayete göre üzerimizdeki haklarına göre komşular üç kısma ayrılmaktadır:

    Gayr-i müslim komşular: Bunların sadece komşuluk hakkı vardır.
    Müslüman komşular: Bunların hem komşuluk, hem de din kardeşliği hakkı vardır.

    Akraba ve Müslüman olan komşular: Bunların komşuluk, din kardeşliği ve akrabalık hakkı vardır. (Heysemî, VIII, 164)

    Hz. Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem- ashabını komşuluk münasebetleri hususunda daima uyarır , onlara bu konudaki edep kaidelerini detaylı bir şekilde öğretirdi. Ebû Zer -radıyallahu anh- diyor ki:

    Dostum Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- bana şöyle vasiyet etti:

    “Çorba pişirdiğin zaman suyunu çok koy. Sonra da komşularını gözden geçir ve gerekli gördüklerine güzel bir şekilde takdim et!” (Müslim, Birr, 143)

    Bu hadîs-i şerîfte yemeklerin en sâdesi olan çorbadan bahsedilmesi mecâzîdir. Hiçbir şeyin olmasa, sadece çorban bulunsa bile, komşularına ondan bir pay ayır, denmek istenmiştir. Ayrıca bilhassa varlıklı kimseler, evlerinde bolca bulunan ama fakir komşularının tadamadığı yiyeceklerden onlara ikram etmesini bilmelidirler.

    Öte yandan çorbanın suyunu çok koymak ifadesinde ince bir mana daha vardır: Çorbaya fazladan su katıldığı zaman, nefâseti büyük ölçüde kaybolur. Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem- bu sözüyle âdeta; etrafındaki yoksulların karnı açken senin ağız tadı, damak zevki araman uygun olmaz, sen mü'minsin, zevk peşinde koşacak adam değilsin, açları, yoksulları gözetmelisin demektedir. Nitekim Resûl-i Ekrem bir başka hadis-i şeriflerinde:

    “Yanıbaşında komşusu açken kendisi tok yatan kimse mü'min değildir.” buyurmuştur. (Hâkim, II, 15)

    Peygamberimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem- basit bir şey dahi olsa komşuların birbirlerine ikramda bulunmaları gerektiğini ifade sadedinde hanım sahabîlere şöyle seslenmiştir:

    “Ey Müslüman kadınlar! Komşu hanımlar birbirlerine ikramda bulunmayı küçümsemesin! İkram edilen şey bir koyun paçası bile olsa!..” ( Buhârî, Edeb 30; Müslim, Zekât, 90)

    Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem- Müslüman hanımlara, ikram edilecek şeyin son derece sade olsa bile “Canım bundan da hediye mi olurmuş!” diye düşünmeden komşuya göndermelerini tavsiye etmektedir. Zira “el-Cûd mine'l-mevcûd: cömertlik elde olandan yapılır” denilmiştir. “Çam sakızı, çoban armağanı” atasözümüz de bu manayı ne güzel ifade eder.

    İkram edilen komşunun da kendisine takdim edilen şeyi küçük görmemesi, büyük bir minnettarlık içinde kabul etmesi lâzımdır. Basit gibi gözüken bu tavrın bir ibadet hüviyetine sahip olduğu unutulmamalı, Peygamberimizin komşuya iyilikle ilgili emir ve tavsiyeleri hatırlanarak, niyetler ona göre tashih edilmelidir. Nitekim onu takip eden ashabı hep bu doğrultuda hareket etmeye çalışmıştır.

    Sahabeden Abdullah bin Amr bir koyun kestirmişti. Ailesine:

    - Yahudi komşumuza verdin mi? Yahudi komşumuza verdin mi? diye telaşla sordu ve sonra, “Ben Hz. Peygamber'den şöyle işittim” diyerek Cebrâil'in Resûlullah'a komşuya iyilik hususunda sürekli tavsiyede bulunduğuna dair hadisi nakletti. (Ebû Dâvûd, Edeb, 122, 123; Tirmizî, Birr, 28)

    Yine rivayete göre ashaptan birine bir koyun başı tasadduk edilmiş, o da;

    - Kardeşim falan ve ailesi buna bizden daha fazla muhtaçtır, deyip komşusuna göndermişti. Ancak komşusu da ihtiyaç içinde olduğunu düşündüğü bir başka komşuya vermiş, derken koyun başı bu şekilde tam yedi ev dolaşmış ve nihâyet ilk sahâbîye dönüp gelmişti. (Hâkim, II, 526)

    Komşuluk hukukunun ciddiyetini çok iyi kavrayan mü'minlerin annesi Hz. Aişe, iki komşusundan hangisine öncelikle hediye vermesi gerektiğini Peygamberimize sormuş, Efendimiz:

    “- Kapısı sana daha yakın olana ver.” buyurmuştur. (Buhârî, Edeb, 32)

    Hediye verirken veya herhangi bir ikramda bulunurken kapısı daha yakın olanın gözetilmesinin sebebi şudur: Komşunun durumunu en iyi onlar bilir. Komşunun mutfağında pişen şeylerin kokusunu herkesten önce onlar alır. Dolayısıyla kapı bir komşuların birbirlerinin haklarına riayet etmelerinin özel bir önemi vardır.

    İnsanoğlu bir kısım ihtiyaçlarını kendi gayretiyle karşılarken bir kısmını da komşuluk münasebetleri sayesinde temin etmektedir. Bu çerçevede “Komşu komşunun külüne muhtaçtır.” sözü ne kadar anlamlıdır. Allah Teâlâ, cimrilik ederek komşular arasında alınıp verilmesi âdet olan kapkacağı bile vermek istemeyen ve başkalarına da engel olan kimselere “Yazıklar olsun” (el-Mâûn, 107/4-7) şeklinde târizde bulunmuştur.1 (Râzî, XXXII, 108)