Hz. Muhammed (s.a.v) Kızı Fatma'ya öğüdü Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Ehl-i Beytʼini ve bilhassa çok sevdiği kızı Fâtımaʼyı dâimâ dünyaya meyletmekten sakındırmış, her fırsatta sâlih amellere ve âhirete rağbet etmelerini emretmiştir. Son anlarını yaşarken bile en yakınlarına şu îkazda bulunmuştur: “Ey Rasûlullah Muhammed’in kızı Fâtıma! Ey Safiyye! Allah katında makbûl ameller işleyiniz! (Sâlih amelleriniz yoksa, bana güvenmeyiniz.) Çünkü ben (kulluk yapmadığınız takdirde) sizi Allâh’ın azâbından kurtaramam!” (İbn-i Sa‘d, II, 256; Buhârî, Menâkıb, 13-14; Müslim, Îman, 348-353) Dolayısıyla kulu Hak katında kurtaracak olan, nesep veya intisap bağı değil, Allah Rasûlüʼne ve Hak dostlarına hâl ve yaşayışıyla ne kadar yakın olabildiğidir. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-ʼin amcası Ebû Leheb, kan bağı itibârıyla Efendimizʼin en yakınlarından idi, fakat Oʼna îmân etmediği için câhiliye karanlığında helâk olup gitti. Öte yandan aralarında bir akrabâlık bağı bulunmamasına rağmen yaşadığı takvâ hayatı sebebiyle Selmân-ı Fârisî -radıyallâhu anh- hakkında Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-: “–Selman bizdendir, Ehl-i Beyt’tendir!” buyurmuştur.[1] İSLÂM BÜYÜKLERİNE GERÇEK YAKINLIK Dolayısıyla İslâm büyüklerine gerçek yakınlık; onlara kan bağından ziyâde can bağıyla bağlanmaya ve her hususta onlara âidiyet ve mensûbiyet duygusu içinde yaşamaya bağlıdır. Âhirette kula fayda verecek olan yakınlık da budur.]