Biyografi Hz. Ebu Bekir'in Gerçek İsmi Nedir? Hz. Ebu Bekir'in Hayatı Hakkında Bilgi

Konusu 'Biyografiler' forumundadır ve Lasey tarafından 2 Aralık 2018 başlatılmıştır.

  1. Lasey

    Lasey Admin

    Hz. Ebu Bekir'in Gerçek İsmi Nedir? Hz. Ebu Bekir'in Hayatı Hakkında Bilgi

    Hz. Ebu Bekir’in (r.a.) asıl ismi Abdu’l-Kâbe’dir. Babasının ismi Osman b. Amr olup künyesi Ebu Kuhâfe’dir. Ebu Kuhâfe, Mekke’nin fethedildiği gün Müslüman olmuştur. Annesi Selma binti Sahr’dır. Lakabı Ümmü’l Hayr’dır. Hz. Ebu Bekir’in (r.a.) annesi de ilk Müslümanlardandır. Sevgili Peygamberimiz, Hz. Ebu Bekir’in (r.a.) ismini Müslüman olduktan sonra Abdullah olarak değiştirmiştir. Büyük oğlunun ismi Bekir olmasından dolayı “Ebu Bekir” lakabıyla tanınır. Hz. Ebu Bekir’in (r.a.) yüksek karakter ve ahlakını gösteren birçok lakabı vardır. Yüce Allah’ın ateşten azat ettiği kişi anlamında “atik”dir. Müşrikler, Mi’rac hadisesini duyduklarında yalanlamaya başlamışlardı. Hz. Ebubekir’e gittiler. Hz. Ebubekir, Müşriklere: “O ne söylüyorsa doğrudur.” cevabını verdi. Buna benzer gayb ile ilgili haberleri tereddüt etmeden kabul etmesi ve Resulullah’a (s.a.v.) olan fevkalade sadakatinden dolayı “sıddık” lakabının verilmesi de bunlardandır. Hz. Ebu Bekir (r.a.); saygın, güvenilir ve yardımseverdi. Yumuşak huylu, sabırlı ve kibardı. Çok düşünüp az konuşurdu. Günahlardan kaçmakta ve hayır işlemekte herkesin önündeydi. Yaşadığı toplumun kötülüklerinden kendisini korudu. Cahiliye döneminde müşrikler ona çok güvenirdi. Diyet ve borç işlerinde onu hakem tayin ederlerdi. Hz. Ebu Bekir (r.a.), Peygamber Efendimizin cennetle müjdelediği üç kişinin ilkiydi. Yine cennetle müjdelenen on kişi arasında da birinci sırada o vardı. Peygamberimiz “... Ey Ebu Bekir! Ümmetimden cennete girecek ilk insan şüphe yok ki sensin.” (Ebû Dâvûd, Sünnet, 8) diye ona müjdelemişti. Peygamber Efendimiz “İnsanlardan dost edinseydim, Ebu Bekir’i edinirdim...” (Buhâri, Fedâilu Ashâbu’n-Nebî, 5.) diyerek dostluğuna verdiği değeri ifade ederdi. Allah Resulü, onu İslam’a davet ettiğinde en ufak bir tereddüt göstermeden şehadet getirmişti. Peygamberimiz, onun İslam’a girişini şöyle anlatmıştır: “Ebu Bekir dışında İslam’ı kime arz ettimse mutlaka bir duraksama yaşadı. Ancak o hiç tereddüt etmedi.” Hz. Ebu Bekir’in (r.a.) imanı hakkında da şu açıklamayı yapmıştır: “Ümmetimin en hayırlısı Ebu Bekir’dir.” (Ebu Davûd, Sünnet, 8.) Hz. Ebu Bekir (r.a.), Müslüman olduktan sonra güvendiği yakınlarını İslam’a dâvet etmeye başladı. Osman b. Affân (r.a.), Zübeyr b. Avvâm (r.a.), Abdurrahman b. Avf (r.a.), Sa’d b. Ebî Vakkas (r.a.) ve Talha b. Ubeydullah (r.a.) gibi İslam’ın yayılmasında büyük emekleri olan ve cennetle müjdelenen bu zatlar onun dâveti ile Müslüman oldu.

    Hz. Ebu Bekir (r.a.) bir yandan Mekke döneminde güçlü kabilelere mensup kişileri İslam’a kazandırmaya çalıştı. Aynı zamanda müşriklerin işkencelerine maruz kalan fakirleri ve köleleri korudu. Bilâl Habeşi (r.a.) ve Habbab b. Eret (r.a.) gibi birçok defa işkence edilen Müslüman köleleri satın alıp azat etti.

    Müşriklerin, Müslümanlara yaptığı baskı ve eziyetler giderek artmaya başlamıştı. Bundan dolayı Medine’ye hicretten önce Hz. Peygamber müminlere İslam’ı daha rahat yaşayabilecekleri için Habeşistan’a hicret etmelerine izin vermişti. Allah Resulü, sonraki yıllarda Müslümanlara Medine’ye hicret etmelerini emretti. Sevgili Peygamberimiz, Yüce Allah’ın kendisine hicret için izin verdiğini Hz. Ebu Bekir (r.a.) ile paylaştı. Kendisinin yol arkadaşı olacağı müjdesini verdi. Bu güzel haberi alan Hz. Ebu Bekir’in (r.a.) halini Hz. Âişe (r.a.) şöyle anlatmaktadır: “Resulullah hicret emrini alıp babama gelerek ona beraber hicret edeceklerini söyleyince babam sevinçten ağlamaya başladı.” İki dost, 622 yılında Hz. Ebu Bekir’in (r.a.) hicret için hazırladığı iki deve ile Medine’ye hicret için yola çıktılar. Sevr Dağı’nda bir mağaraya sığındılar. Mağaraya ilk giren Hz. Ebu Bekir (r.a.) mağarayı kontrol ettikten sonra Resulullah’ı içeri davet etti. Onları arayan Mekkeli müşrikler de bir süre sonra Sevr Mağarası’na kadar geldi. Allah Resulü, bu sırada tedirgin olan Hz. Ebu Bekir’e (r.a.) şöyle buyurdu: “... Üzülme! Allah bizimledir...’’ (Tevbe suresi, 40. ayet.)

    Hz. Ebu Bekir (r.a.) mağarada kaldıkları günü şöyle anlatır: “Resulullah ile beraber bir mağarada bulundum. Bir ara başımı kaldırıp baktım. O anda Kureyş müşriklerinin ayaklarını gördüm. Bunun üzerine, ‘Ya Resûlullah! Onlardan birisi eğilip de ayaklarının dibinden bir bakıverse bizi görür.’ dedim. O, ‘Ya Ebu Bekir! İki kişinin üçüncüsü Allah olursa akıbetin ne olacağını zannediyorsun? Yakalanacağımızı mı sanırsın!’ dedi. Sonra da Hz. Ebu Bekir’in (r.a.) ferahlığı için Cenab-ı Hakk’a dua etti.”88 Hz. Ebu Bekir (r.a.); Bedir, Uhud, Hendek, Hayber, Mekke’nin fethi, Huneyn, Taif gazveleri başta olmak üzere otuzdan fazla gazveye katıldı. Çarpışma yapılmadan anlaşmayla sonuçlanan Veddan, Buvat, Bedr-i Ûlâ, Uşeyre gibi gazvelere de katılmıştır. Bütün bu gazvelerde Hz. Ebu Bekir (r.a.) Peygamberimizin en yakınında yer almıştı.

    Hicretin 9. yılında Medine’de büyük bir kıtlık oldu. Bu arada Bizans İmparatoru, Şam’da Hicaz bölgesini istilâ etmek üzere büyük bir ordu hazırladı. Allah’ın Resulü, bu orduya karşı İslam ordusunu hazırlarken kıtlık sebebiyle çeşitli zorluklarla karşılaştı. Hz. Ebu Bekir (r.a.) malının tamamını bu ordunun hazırlanmasında harcadı. Hatta Peygamber Efendimiz ‘’Ailene, çocuklarına ne bıraktın Ya Ebu Bekir?’’ diye sorduğunda: “Onlara Allah ve Resulü’nün sevgisini bıraktım, ya Resulullah!’’ cevabını verdi.89 Hicrî on birinci yılda hastalanan Sevgili Peygamberimiz, 13 Rebiülevvel Pazartesi günü (8 Haziran 632) vefat etti. Onun vefatını duyan Müslümanlar büyük bir üzüntüye kapıldı. Hz. Ebu Bekir’in (r.a.) etkili konuşması sayesinde sahabiler sakinleşerek teselli buldu. Bir süre sonra kimin halife olması gerektiğiyle ilgili konuşmalar başladı. Hz. Ömer (r.a.); “Ey Ebu Bekir! Müslümanlara Allah Resulü’nün emriyle namaz kıldırdın. Sen onun halifesisin ve biz sana biat ediyoruz. Allah’ın Resulü’ne hepimizden daha sevgili olan sana biat ediyoruz.’’ dedi. Hz. Ömer’in (r.a.) bu konuşmasından sonra orada bulunanlar Hz. Ebu Bekir’e (r.a.) biat ettiler. Hz. Ebu Bekir’in (r.a.) halife seçildikten sonra mescitteki ilk konuşması şöyledir: “Sizin en hayırlınız değilim, ama başınıza geçtim. Görevimi hakkıyla yerine getirirsem bana yardım ediniz, yanılırsam doğru yolu gösteriniz. Ben Allah ve Resul’üne itaat ettiğim müddetçe siz de bana itaat ediniz. Ben isyan edersem bana itaat etmeniz gerekmez…’’

    Hz. Peygamber 632 yılında Suriye bölgesine göndermek üzere Usame b. Zeyd komutasında bir ordu hazırlanması emrini verdi. Ordu hareket etmeden Peygamberimiz vefat ettti. Hz. Peygamber’in vefatından sonra ortaya çıkan dinden dönme hareketler yüzünden birçok sahabi halifeye Medine’nin güvenliği açısından Usame ordusunu göndermemesini talep etti. Hz. Ebu Bekir (r.a.) ise kararlı bir şekilde bu teklifi yapanlara “Bilsem ki yırtıcı hayvanlar burada beni parçalayacak. Usame’nin ordusu için Resulullah’ın (s.a.v.) gönderme emrini uygulayacağım.” dedi. Ordunun sefere çıkması için emir verdi. Hz. Peygamber’in vefatının hemen ardından büyük bir ordunun sefere çıkması ayaklanan kabilelere ve komşu devletlere Müslümanların sahip olduğu büyük gücü ve kararlılıklarını gösterdi. Bir kısım kabilelerin elçileri de Medine’ye gelerek namazı kılacaklarını, ancak zekâtı vermeyeceklerini söylediler. Hz. Ebu Bekir (r.a.) elçilere; “Resulullah’a zekât olarak verdiğiniz hayvanların yularından (ip) birini dahi vermediğiniz takdirde sizinle savaşacağım.” şeklinde sert ve kararlı bir cevap verdi.

    Hz. Ebu Bekir’in (r.a.) hilafetinde önemli bir hâdise de dinden dönme yani Ridde Olayı’dır. Resulullah’ın vefatını fırsat bilen bazı kabileler, İslam dininden çıkmak istedi. İslam’ı tam olarak özümseyememiş olan bu toplulukların Hz. Peygamber’in vefatı ile eski hayatlarına dönmek istemeleri, düzenli yaşamdan kaçınmaları, kabilecilik taasubu bu olaylarda etkili olmuştur. Ayrıca münafık ve Yahudilerin de bu fitnelerin ortaya çıkmasında önemli rolü vardır. Müslüman olduktan sonra bazı kişiler İslam dinini terk ederek mürted oldu. Bazıları da yalancı peygamberlik iddiasında bulunan insanların peşine düştü. Bu sahte peygamberler aldattıkları insanlarla İslamiyet için tehlike arz etmeye başladı ve cahiliye âdetlerine geri döndü. Bir kısım kabileler de namaz kıldığı halde zekât vermeyi reddediyordu. Hz. Ebu Bekir (r.a.) bu tehlikeli durum karşısında mücadele etmekte ciddi ve kararlıydı. Hiçbir tereddüt yaşamıyor ve en küçük müsamaha göstermiyordu. Dinden dönenlerin çıkardıkları isyanları bastırdı. Halife Hz. Ebu Bekir’in aldığı bu tedbirler Müslümanların zarar görmesini ve insanların cahiliye âdetlerine dönmesini önledi.

    Hz. Ebu Bekir’in (r.a.) dinden dönenlerle yaptığı Yemame Savaşı’nda yüzlerce hafız şehit oldu. Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a.) Kur’an’ın toplanması fikrini halifeye teklif etti. Hz. Ebu Bekir (r.a.) Hz. Peygamberin yapmadığı bir şeyi gerçekleştirmenin doğru olup olmadığı konusunda kısa bir tereddüt yaşadı. Daha sonra Kur’an’ı kitap halinde toplama fikrinin hayırlı olduğuna kanaat getirdi. Resulullah’a gelen ayetler, kâtipler tarafından ceylan derilerine, beyaz taşlara, enli hurma dallarına yazılmıştı. Ayrıca sahabe gelen ayetleri ezberlemişti. Böyle büyük ve son derece hassas bir görev genç, zeki ve güvenilir olan vahiy katipliği yapmış olan Zeyd b. Sâbit’e (r.a.) verildi. Hz. Zeyd (r.a.) topladığı ayetleri şâhitlerle doğruluyor ve hafızlar ile teyit ediyordu. Bu sayede Kur’an’ın bütün ayetleri toplandı ve “Mushaf” meydana getirildi. Mushaf: Kur’an’ın ayetlerinin sayfalara yazılarak bir bütün haline getirilmiş halidir. Böylece Kur’an’ın tamamı bir kitapta toplandı. Bu Mushaf, Hz. Ebu Bekir’in (r.a.) yanında muhafaza edildi. Onun vefatından sonra Hz. Ömer’in (r.a.) sonra da kızı Hz. Hafsa’nın (r.a.) yanında durdu. Hz. Osman (r.a.) zamanında bu Mushaf, yine Zeyd b. Sâbit başkanlığında bir heyet tarafından çoğaltılarak İslam beldelerine gönderildi. Bu sayede vahiy olarak gelen bütün ayetler, gerçek haliyle tüm dünyaya yayıldı. Bu Mushaf günümüze kadar hiçbir değişiklik olmadan gelmiştir.

    Hz. Ebu Bekir’in (r.a.) iki sene üç aylık hilafeti süresince Müslümanlar, büyük tehlikeler ve fitneler atlattı. Hz. Ebu Bekir (r.a.) kendisinden sonra Hz. Ömer’i (r.a.) halifeliğe uygun gördü. Hicrî13. yılda yakalandığı hastalık nedeniyle altmış üç yaşında vefat etti. Vasiyeti gereği Mescid-i Nebi’de peygamberimizin yanına, defnedildi.