"O gün insanlar, hiçbir tarafa sapmadan Hakkın davetçisine uyarlar. Gözler Rahman'ın heybetinden huşu' içerisine girmiş, kısılmıştır. Artık bir fısıltıdan başka bir ses işitemezsin"(Ta Ha, 20/108) . Ayette, kıyamet gününde, insanların Allah Azze ve celle'nin azameti karşısındaki korkuları, bükülüşleri, alçalışları, sessiz sedasız duruşları (huşu) kavramıyla ifade edilmiştir. Namaz, imandan sonra gelen en büyük haki kattir ve insanı en güzel bir şekilde yaratmış olan Allah Azze ve celle, ona akıl denen nimeti vererek onu bütün ya ratıklardan üstün kılmıştır. İnsanın mükemmel bir şekilde yaratılmasının, diğer varlıklardan mütehakkim kılınmasının ve dünyaya gönderilmesinin bir gayesi vardır ve işte, insanın bu gayeyi bilip dünyada o doğrultuda yaşaması gerekir. Namaz, insanı Cenab-ı Allah’a yaklaştıran önemli bir ibadettir ve insan, her türlü hayasızlık ve kötülükten uzak durarak ve Allah Azze ve celle'i çok zikrederek Rabbine yaklaşabilir. Nitekim Cenab-ı Allah Ankebut suresi 45.ayette; “Muhakkak ki, namaz, hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir." buyurmaktadır. Namaz kılmak için Cenab-ı Allah’ın huzurunda duran kişi, Allah Azze ve celle ile güçlü bir manevi bağlantı kurar ve Namaz, hakikatine inilerek huzur ve huşu ile eda edilirse insanı her türlü kötülükten uzaklaştırır. Nitekim Allah Rasulü (s.a.v) de bir hadisinde: “Kim bir namaz kılar da, o namaz kendisini açık ve gizli kötülüklerden alıkoymazsa o namazın, o insana, kendisini Allah’tan uzaklaşmaktan başka bir katkısı olmaz ." (Münavi, Feyzü’l-Kadir, VI, 221; es-Suyuti, ed-Dürrü’l-Mensur, VI, 465; Deylemi, Firdevs, III,622; Yazır, Elmalılı, M.Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, VI, 223) Hz. Ali anlatıyor: Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v), rükada şu duayı okuyordu: "Allah'ım! Senin için rükûa vardım, Sana iman ettim, Sana teslim oldum. Kulağım, gözüm, beynim iliğim, kemiğim ve damarım sinirim, sana karşı huşu içerisine girmiştir." (Müslim, Müsafirin, 201.)