Biyografi Hürrem Sultan Kimdir?

Konusu 'Eğitim Konuları' forumundadır ve Adile tarafından 21 Ekim 2013 başlatılmıştır.

  1. Adile

    Adile Admin

    Hürrem Sultan, 1506 yılında doğdu. Kanuni Sultan Süleyman'ın hanımı ve Osmanlı tarihinde önemli roller oynamış bir haseki sultandır. Aslen Rus olan Hürrem Sultan'ın asıl ismi Roxelanne'dır. Güzelliği sebebiyle küçük yaşta Kırım hanı tarafından Osmanlı sarayına sunulan Hürrem Sultan, sarayda özel bir eğitim gördü. Dişiliği, becerisi ve zekasıyla padişahın dikkatini çekmeyi bildi. Harem kadınları ve saray ileri gelenleri arasında kendine yer edindi.

    Kanuni'nin aşırı güven ve sevgisini kazanarak onun nikahlı hanımı olduktan sonra belli bir plan dahilinde çalıştı, el altından çeşitli entrikalar uygulayarak 16. yüzyıl Osmanlı tarihini olumsuz yönde etkiledi. Kanuni'nin, Gülbahar Hatun'dan olan veliahtı Sultan Mustafa'yı ortadan kaldırmak için türlü entrikalar ile evvel Gülbahar Hatun'u, ardından 40 yaşındaki veliaht Mustafa'yı boğdurttu. Devlet yönetimine de hakim olan Hürrem Sultan, İran savaşını destekledi. Ruslar ve Lehlerle barış içinde yaşanılmasını sağladı. Tüm bunlara rağmen, oğullarından birinin tahta çıkışını göremeden 52 yaşındayken vefat etti.

    Hürrem Sultan hakkında yapılan bir çok araştırmaya rağmen hayatının bazı kısımları hâlâ esrarını koruyor. Hakkında yazılan eserlerde onun kimliği ve aidiyeti hakkında dahi sağlıklı bilgiler verilmiyor. Milliyet açısından ona Leh diyenler de var. Hatta Rus ve Fransız diyenler de vardır. Bazı tarihçiler de onun Çerkes olduğu görüşündeler. Örneğin rivayetler muhtelif.

    Hürrem Sultan’ın bu denli araştırılıp, soruşturulmasının elbet önemi var. Ayrıcalıklı bir kadın. Koskoca Kanuni Sultan Süleyman’ı dize getirmiş bir kadın. [Muhteşem Süleyman] diye dillere nam salan, fermanlarda adı [denizlerin ve karaların fatihi] diye geçen bir padişahı dize getirmek kolay bir davranış olmasa gerek. Hürrem Sultan ise [saçı uzun aklı kısa] diye isnadını bir çırpıda ortadan kaldırıveriyor.Zira çok zeki ve mahir biri. Nitekim şu satırlar Hürrem Sultan’ı anlatması bakımından çok manidardır:

    “Kıtalara otağ kuran, milletlere kös dinleten, hükümdarlara diz çöktüren Muhteşem Süleyman’ın bu muazzam kudreti yanında bir de eğildiği, yenemediği bir kale, hem de duvarları ipekten, burçları lâpiska saçlardan, mazgalları cazibeli bir çift gözden ibaret olan bir kale vardı: Bu kalenin sahibi sevgilisi, baş kadını, hasekisi Hürrem Sultan’dı. Kanunî Devletleri fethederken, o da bu muazzam Padişahın kalbini kazanmış, ona yıllarca hükmetmiştir.”

    Aslında bu olağan bir hadisedir. Zira Hürrem Sultan ve Kanunî’yle sınırlı değildir. Nitekim M. Çağatay Uluçay bundan mülhem olarak tarihi süreçte kimi devlet adamları arasında görülen bu konuyu şöyle örneklendirmektedir:

    [Büyük kumandanlar ve hükümdarların bu hâle düştükleri tarihte fazla görülmüştür. Artuvan, Cleopatra, Mussolini, Kılara için başlarını; İngiltere Kralı VI. Edvard, Madam Simpson için tahtlarını vermediler mi? Bütün Avrupa’yı senelerce hükmünde tutan ve Avrupa kartalı sayılan Napolyon Bonapart, Josef isimli bir kadının önünde eğilmemiş miydi?

    İşte Kanunî de onlardan biriydi. Büyük devlet adamı ve kumandan olan Kanunî, aynı vakitte devrinin sayılı şairlerindendi. Yurttan ayrılınca, sevgiliden uzaklaşınca, içine bir gariplik düşüyor, bunu şiirleriyle en güzel şekilde ifade ediyordu. Aşkı ve onun verdiği tatlı ıstırabı doya doya tatmış, bu hususta en güzel şiirlerini yazmıştı:

    “Sorma aşkın hâletin Mecnun’a bir dîvanedir,

    Açma aşkın sırrını Ferhad’a kim efsânedir.

    Sor bana aşkın rumuzun sânâ takrir eyleyen,

    Can u baş terkin urur âşık hemen pervânedir.”

    Bu noktada şu sorular akla geliyor: Hürrem Sultan çok mu fettandı? Güzelliği dillere destan mıydı?

    Hürrem Sultan’ın zeki olduğu konusu tarihçilerin ittifak ettiği bir husus. Dalavare, desise ve entrikanın bini bir para olduğu saray yaşamında Hürrem hiçbir rakip tanımıyor. Yalnız rivayete göre güzellik konusunda ise öyle ahım şahım bir güzelliği de sahip değil. Böyle olunca her biri birer dilber olan hasımlarını nasıl alt edebiliyor, sorusu gerçek bir mana kazanıyor.

    İşin farklı bir yönü de şu: İlk hareme alındığında esir bir cariyeden başka bir şey olmayan Hürrem, çocuk doğurunca cariyelikten çıkıp, eş namını kazanmış biri. Hürriyetine kavuştuğu andan itibaren, Kanunî’nin çevresini tasfiye etmek için uzun soluklu bir mücadele içine girer. Bunları da birer entrika deyip geçebiliriz. Yalnız padişah nezdinde onun çekici olan zekâsıdır. Kanunî’yi çok iyi etüt eder. Sempatiktir, aynı vakitte kıskanç. Kanunî’yi tüm zekâsını ve fettanlığını kullanarak etkiler. Naz ve niyazlardan geri kalmaz. Kanunî’ye aşkına inandırır. Bu uğurda çok fazla gözyaşı dökerdi. Hele Türkçe’yi pek fazla iyi yazamasa da Kanunî’ye seferler esnasında başkalarına yazdırıp gönderdiği mektuplarla onu çok etkiler.

    Arka arkaya kocasına çocuklar verir. Her çocukla daha bir güçlenir, kurumundan geçilmez olur. Başkadın Mahı-Devran’ı çileden çıkartır. Hatta 2 kadın arasındaki bu büyük kıskançlık kavgaya dönüşür. Başkadın, Hürrem’i iyice dövüp, saçını başını yolar, yüzünü tırmalayarak kan revan içinde bırakır. Kanunî bunu duyunca Hürrem’i huzuruna çağırır. Yalnız Hürrem bu dayağı usta manevrayla zafere dönüştürür. Hürrem kendine yapılan daveti: [Ben de bakılacak yüz kalmadı]. diyerek huzura çıkmayı reddeder. Hürrem böylelikle amacına ulaşır. Zira Kanunî bu olaydan sonra Başkadın Mahi-Devran Hanım’a tamamen ilgisiz kalıp, hiç yüz vermez. Bu suretle Hürrem Başkadın/ haseki Sultan mevkiine yükselir.

    Bu mücadelede 2 kadını ve maksatlarını yakinen bilen Valide Sultan, Kanunî’nin kız kardeşleri ve Sadrazam İbrahim Paşa Mahı-Devran’dan yana olurlar. Ne var ki bu bir mana ifade etmez. Hürrem’in entrikaları hepsini tasfiye etmeye yeterde artar. Kanunî’nin biricik kızı Mihrimah Sultanla evlenen Hırvat Rüstem Paşa’nın Sadrazam olmasını sağlar. Daha da güçlenir.

    Masum tavırları ve entrikalarıyla Kanunî’yi tamamen kontrolüne alır. Sonunda Hürrem’de ölür ölmesine. Fakat kadınların devlet işlerine karışması köklü bir gelenek haline gelir. Hürrem’le başlayan kadınlar saltanatı bir asır boyu Osmanlı’yı kemiren, mahveden bir afet olarak yaşar. Kimi vakit yine nükseder.

    Hürrem Sultan’ın kocası Kanunî Sultan Süleyman’a yazdığı mektuplarda kullandığı ifadeler ise çok ibretamizdir. Mektuplarda kendisinden [zayıf], [çirkin yüzlü],[fakir cariye], gibi ifadelerle Kanunî’ye karşı büyük bir tevazu gösterir ve kocasının şair ruhunu tahrik eder.

    Hürrem’in Kanunî’ye hitap tarzı ise oldukça dikkate şayandır:

    [Saadetimin yıldızı sultanım, canım paresi, gözüm nuru, benim can ü azizim, iki cihanda ümidim, iki gözümün nuru sermayesi]

    Hürrem’in dilinden düşürmediği bu kelimeler, bugünd e hanımların dilinde pelesenk olursa kim bilir belki onlar da eşlerinin üzerinde ziyadesiyle hükümran olurlar.

    M. Çağatay Uluçay, Osmanlı Sultanlarına Aşk Mektupları, İstanbul 1950, s. 8- 26.

    Fahri Gün