Hudeybiye Antlaşması, Hudeybiye Antlaşması Maddeleri

Konusu 'Hz.Muhammedin hayatı' forumundadır ve Lasey tarafından 10 Aralık 2018 başlatılmıştır.

  1. Lasey

    Lasey Admin

    HUDEYBİYE ANTLAŞMASI MADDELERİ

    Hudeybiye Antlaşması nedir? Hudeybiye Antlaşması kimler arasında yapılmıştır? Hudeybiye Antlaşması ne zaman ve nerede yapılmıştır? Hudeybiye Antlaşması’nın maddeleri nelerdir? Hudeybiye Antlaşması’nın Müslümanlar açısından önemi nedir? İşte kısaca “Hudeybiye Barışı…”


    Feda-yı can şartıyla yapılan Bey’atü’r-Rıdvan’ı haber alan müşrikler müthiş bir telaşa kapıldılar. İşin iyice ciddiyet kazanması, yüreklerine son derece korku salmıştı. Hemen sulha karar verip Süheyl bin Amr’ı Hazret-i Peygamber’e -sallallahu aleyhi ve sellem- gönderdiler. Peygamber Efendimiz Süheyl’i görünce, isminin “kolaylık” manasına gelmesinden tefe’ül ederek:

    “–İşiniz artık kolaylaştırıldı, size Süheyl geldi.” buyurdu. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- de Hak Teala’nın:

    وَاِنْ جَنَحُوا لِلسَّلْمِ فَاجْنَحْ لَهَا

    “Onlar sulha yanaşırlarsa, Sen de ona yanaş!..” (el-Enfal, 61) emri mûcibince hareket etti.

    Müşriklerin ilk gayesi, o sene Müslümanlara umre yaptırmamak idi. Bununla birlikte zahirde ağır görünen birtakım şartları da vardı. Uzun ve hararetli münakaşalardan sonra sulh şartları kabûl edildi.

    Hazret-i Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-, antlaşmanın şartlarını yazma vazifesini Hazret-i Ali’ye verdi. Allah Rasûlü’nün -sallallahu aleyhi ve sellem- emri üzerine Hazret-i Ali -radıyallahu anh-, önce “Besmele-i Şerife”yi yazacaktı ki, Süheyl itiraz etti. Besmele yerine; «بِاسْمِكَ اللّهُمَّ» yazıldı.

    Bu ifadenin ardından Süheyl, Hazret-i Peygamber’in -sallallahu aleyhi ve sellem- Allah’ın Rasûlü ibaresini yazdırmasına da karşı çıktı:

    “–Allah’ın Rasûlü olduğunu kabûl etseydik, Sen’inle savaşır mıydık, bugün Kabe’yi ziyaretten alıkoyar mıydık?” dedi.

    Bunun üzerine zaten sulh şartlarından dolayı canları sıkılmış bulunan ashabın öfkesi iyice arttı. Hazret-i Ali -radıyallahu anh-, elindeki kalemi bırakarak:

    “–Allah’a yemin ederim ki ben, «Allah’ın Rasûlü» ibaresini silemem ya Rasûlallah!..” dedi.

    O zaman Hazret-i Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-, Süheyl’e:

    “–Siz yalanlasanız da ben Allah’ın Rasûlü’yüm.” diyerek yazılmış bulunan cümleyi kendisine göstermelerini istediler. Orayı mübarek elleriyle çizdiler ve yerine Muhammed bin Abdullah künyesini yazdırdılar.

    HUDEYBİYE ANTLAŞMASI MADDELERİ

    O gün Allah Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem-, birçok hikmetler sebebiyle antlaşmayı imzaladılar. Antlaşmanın maddelerinden bazıları şöyledir:

    1- Antlaşmanın süresi on yıldır.
    2- Müslümanlar Kabe’yi bu yıl ziyaret edemeyecekler; bu ziyaret, bir sonraki yıl yapılacaktır. Gelecek yıl ziyarete gelenler, Mekke’de üç gün kalacak, o zaman içinde müşrikler Mekke dışına çıkacaklar, Müslümanlarla temas kurmayacaklardır.
    3- Kureyşlilerden biri, Müslüman olarak da olsa, Medine’ye sığındığı takdirde iade edilecek, ama Medine’den Mekke’ye sığınanlar iade edilmeyecektir.
    4- Diğer Arap kabileleri dilerlerse Müslümanların tarafına, dilerlerse Kureyşlilerin safına katılabileceklerdir.

    TAŞ YÜREKLİ MÜŞRİK

    Muahede maddelerinin yazılıp bitirildiği bir anda Kureyş temsilcisi Süheyl bin Amr’ın oğlu Ebû Cendel, ayaklarındaki zincirleri sürüyerek yavaş yavaş Peygamber Efendimiz’in yanına geldi. Ebû Cendel -radıyallahu anh- Müslüman olduğu için müşriklerden çok işkence görmüştü. Bir fırsatını bularak ellerinden kaçmış ve kendini Müslümanların arasına atmıştı. Süheyl, antlaşma gereğince ilk iade edilecek kimsenin oğlu olduğunu söyledi ve elindeki sopayla Ebû Cendel’in yüzüne vurdu. Hadiseleri hüzünle takip eden Rahmet Peygamberi -sallallahu aleyhi ve sellem-, Ebû Cendel’in antlaşma harici bırakılmasını ve onu kendisine bağışlamasını Süheyl’den rica etti. Ancak taş yürekli müşrik buna yanaşmıyordu. Ebû Cendel -radıyallahu anh- da müşriklere teslim edilirken feryatlarla Müslümanlara yalvarıyor ve yardım istiyordu. Son derece üzgün bir şekilde:

    “–Beni tekrar aynı zulüm ateşlerinin içine mi atacaksınız?” diye kendilerine sorarken de yürekleri parçalamıştı. Müslümanlar onun haline dayanamayıp ağlamaya başladılar. O zaman Allah Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem-, Ebû Cendel’e:

    “–Ey Ebû Cendel! Biraz daha sabret, katlan! Allah Teala’dan bunun mükafatını bekle! Hiç şüphesiz yüce Allah sen ve yanında bulunan zayıf, kimsesiz müslümanlar için bir genişlik ve çıkar yol yaratacaktır. Biz şu kavimle bir barış antlaşması yapmış ve bu yolda kendilerine Allah’ın ahdiyle söz vermiş bulunuyoruz. Onlar da bize Allah’ın ahdiyle söz verdiler. Sözümüze vefasızlık edemeyiz. Zira verdiğimiz sözde durmamak bize yakışmaz!” buyurarak onu teselli ettiler. (Ahmed, IV, 325; İbn-i Hişam, III, 367)

    Daha sonra, merhamet ummanı Efendimiz, Süheyl’e:

    “–Gel etme, sen onu bana bağışlayıver!” diyerek talebini tekrarladı. Ancak Süheyl hiçbir teklifi kabûl etmiyordu. alemlerin Efendisi:

    “–Öyle ise onu benim için himayene al!” diye rica etti. Süheyl bunu da kabûl etmedi. Onun bu ısrarını görünce, Kureyş temsilcilerinden Huveytıb ile Mikrez:

    “–Ey Muhammed! Sen’in hatırın için onu biz himayemize alıyoruz, kendisine işkence yaptırmayacağız.” dediler. (Vakıdi, II, 608; Belazûri, I, 220)

    Böylece Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-, biraz da olsa rahatlamış olarak geri döndü.

    HZ. ÖMERİN (R.A.) İMAN COŞKUSU

    Müşriklerin bu inatçı ve mağrur tavırlarına artık dayanamayan Hazret-i Ömer -radıyallahu anh-, o gün gönlündeki iman coşkunluğuyla bir hayli taşkınlıklar yapmış, zor teskin olunabilmişti. Hazret-i Ebûbekir -radıyallahu anh- hariç, diğer sahabilerin durumları da Hazret-i Ömer’den farklı değildi. Zahiren hezimet gibi görünen bu antlaşmada Hazret-i Ömer’in, emr-i nebeviye rağmen fikir beyan etmesine karşı Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-:

    “–Ben Allah’ın elçisiyim, O’na isyan edemem. Yardımcım O’dur!” buyurarak yaptığı işin sevk-i ilahi ile olduğuna işaret etti. (Buhari, Meğazi, 35; Müslim, Cihad, 90-97)