Hucurat suresinin genel özellikleri nelerdir

Konusu 'Kuran-ı Kerim ayetleri' forumundadır ve Adile tarafından 12 Şubat 2018 başlatılmıştır.

  1. Adile

    Adile Admin

    HUCURAT SURESİ HAKKINDA BİLGİ

    (سورة الحجرات)
    Kur’an-ı Kerim’in kırk dokuzuncu suresi.


    Medine döneminin son yıllarında muhtemelen Feth suresinin ardından nazil olmuş, 13. ayetin Mekki olduğu yolunda Abdullah b. Abbas’tan nakledilen rivayete ise itibar edilmemiştir. alusi, 13. ayetin Mekki olduğu kabul edildiği takdirde surede yer alan ayetler arasındaki uyumun bozulacağına dikkat çekmektedir (Ruĥu’l-meǾani, XXVI, 131). Sure on sekiz ayet olup fasıla*sı مve ن harfleridir.

    Hucurat suresinin nüzul sebebi olarak Temimoğulları kabilesinden bazı kişilerin Medine’ye gelip Hz. Peygamber ile görüşmek isterken ortaya koydukları kaba tavır gösterilir. Rivayete göre Resul-i Ekrem, mescide bitişik odalardan birinde gündüz vakti istirahat ederken bu bedeviler dışarıdan yüksek sesle, “Hey Muhammed, kalk, biz geldik!” diye bağırıp çağırmışlar, bunun üzerine Resulullah alelacele giyinip yanlarına çıkmış, onları mescide alarak görüşmeye başlamış, fakat kaba tutumlarından rahatsız olmuştu (Vahidi, s. 386-387).

    Sure ismini 4. ayette geçen ve “hücre” kelimesinin çoğulu olan “hucurat”tan alır. Hücre ”başkalarının girmesine engel olacak şekilde taş duvarla çevrilmiş yer” demektir. Arapça’da tahtadan, çalı veya hurma dallarından yapılmış tek gözlü basit evlere de bu ad verilir. Surede ise Mescid-i Nebevi’nin yanındaki Hz. Peygamber ve ailesine ait odalar kastedilmektedir. Bunların hurma dallarından ve çadır parçalarından yapılmış basit meskenler olduğu, daha sonra Emevi halifelerinden Velid b. Abdülmelik zamanında Mescid-i Nebevi’nin genişletilerek yeniden inşası sırasında bu odaların mescide katıldığı, bu esnada Said b. Müseyyeb’in, “Ben bu odaların kendi haline bırakılmasını ve öylece korunmasını isterdim ki Medine halkı ile dışarıdan gelen müslümanlar peygamberlerinin nasıl yaşamış ve ne kadar az şeyle yetinmiş olduğunu gözleriyle görsünler” dediği kaynaklarda belirtilmektedir (alusi, XXVI, 139). Resul-i Ekrem, yalnızca vahyin tebliğiyle değil aynı zamanda onun müslümanların hayatında uygulanıp topluma mal edilmesiyle de görevliydi. İşte Hucurat suresi daha çok Hz. Peygamber’in ahlak alanındaki eğitimcilik göreviyle ilgili bir suredir. Surenin muhtevası iki bölüm halinde incelenebilir. Birinci bölümde (ayet 1-10) iyi huylara ve erdemli davranışlara dair buyruklar, ikincisinde (ayet 11-18) kötü huylar ve çirkin davranışlarla ilgili yasaklar yer almaktadır. Allah’a ve Resulü’ne saygılı olmayı emreden ilk beş ayette bütün toplumların ahlak anlayışında önemli bir yeri olan saygı konusu üzerinde durulmaktadır. Resul-i Ekrem’i odaların arkasından kaba bir tavırla çağıranların bu yanlış tutumları dolayısıyla büyüklerin önünde bağıra çağıra konuşmanın yanlışlığına, insanların birbirlerinin mahremiyetine, haklarına ve zamanlarına saygılı olmaları gerektiğine işaret edilir. Bu uyarının ardından her duyulan şeye inanmamayı, özellikle güven vermeyen kişilerin aktardığı yanlış haberleri mutlaka araştırmayı emreden ayet gelir. Önemli hususların çözümünde Allah resulünün ölçülerine uyulması gerektiği ve bu ölçüleri kendi çıkarları doğrultusunda yorumlamanın Müslümanları sıkıntıya sokacağı bildirilir. Birbiriyle çatışan iki Müslüman topluluğun barıştırılması ve saldırganlığını sürdüren tarafa karşı zor kullanılarak çatışmanın önlenmesi istenir. Müslüman topluluklar arasında barışı sağlamanın bütün Müslümanlara düşen önemli bir görev olduğu vurgulandıktan sonra ilk bölüm bütün inananların kardeş sayıldığını, bundan dolayı kardeşlerin arasını bulmanın da onlara düşen bir görev olduğunu hükme bağlayan ayetle son bulur.

    İkinci bölüm, toplulukların üstünlük iddiasıyla başka bir topluluğu hor görüp onunla alay etmesini yasaklayan 11. ayetle başlar. Kendileriyle alay edilenlerin alay edenlerden daha hayırlı olabileceğine dikkat çekildikten sonra birbirini aşağılamanın, birbirine çirkin ve küçültücü lakaplar takmanın kötülüğü üzerinde durulur. Bu uyarılara rağmen bu tür kötülüklerden vazgeçmeyenler “zalimler” olarak nitelenir. İnsanlar hakkında kötü düşünmenin ve gizli kusurlarını araştırmanın çirkinliği, arkadan çekiştirmenin ölmüş kardeşinin etini yemekten farksız olduğu, bu kötü huy ve alışkanlıklardan vazgeçmek gerektiği vurgulanır. Bu uyarıların ardından, Kur’an’da çeşitli vesilelerle ortaya konmakla birlikte Hucurat suresinde en mükemmel ve veciz üslupla ifade edilen bütün insanların eşit olduğu şeklindeki tezin temel gerekçesi olmak üzere insanların bir erkekle bir kadından yaratıldığı, Allah katında en büyük değer ölçüsünün takva olduğu belirtilir. Müslüman olmakla mümin olmak arasında fark bulunduğuna, mümin olabilmek için her şeyden önce kalben inanmanın gerektiğine işaret edildikten sonra çıkar sağlamak için Müslüman olanlarla, Allah yolunda canları ve malları ile cihad eden gerçek müminlerin aynı değerde olmadığı ortaya konulur. Allah’a dini öğretmeye kalkışmanın, “müslüman oldum” diye Peygamber’i ve müminleri minnet altına sokmaya yeltenmenin yanlışlığına dikkat çekilir. Sure, göklerde ve yerde olup biten her şeyi hakkıyla bilen Allah’ın insanların yaptıklarını da görmekte olduğunu bildiren bir ayetle sona erer.

    Hucurat suresi İslami edep ve ahlakın önemli ilkelerini belirleyen bir suredir. Bu kısa surede “ey iman edenler” hitabı beş defa tekrarlanır. Birincisinde Allah’a karşı saygılı olunması emredilir. İkincisinde Hz. Peygamber’e karşı saygılı davranma ve küstahça hareketlerden sakınma tavsiye edilir. Üçüncüsünde sorumsuzların sözlerine güvenilmeyeceği, onların getirdiği haberlerin araştırılması gerektiği vurgulanır; toplum ilişkilerinde dürüstlük, açıklık, adalet ve barış ilkelerinin geçerli olması istenir. Dördüncüsünde toplulukların birbirlerini aşağılamaktan uzak durması emredilir. Beşincisinde kötü düşünce ile hareket etmenin, buna bağlı olarak dedikodu yapmanın çirkinliği üzerinde durulur. Nihayet bütün insanlara şamil olmak üzere “ey insanlar” şeklindeki hitaptan sonra çeşitli kavim ve kabilelerin var oluşunun savaş sebebi değil tanışma ve anlaşma vesilesi olduğuna dikkat çekilir.

    Başından sonuna kadar umuma hitap eden ifade tarzıyla Hucurat suresi toplumların hukuk ve ahlak ilkelerine dayanması gereğini vurgulamaktadır. İslam’dan önce yeryüzünde kavmiyet esasına ve kan bağına dayanan toplum gerçeği hüküm sürmekteydi. İslamiyet kavmiyet ve kan bağının yerine iman kardeşliğini getirmiş, üstün ırk iddialarına dayanan toplum düzeni anlayışını reddetmiştir. Sadece kişiler arasında değil renkleri ve soyları ayrı olup farklı dilleri konuşan çeşitli kavimler arasında da kardeşliği öngören, haklara ve haysiyetlere saygı ilkesi üzerine kurulması istenen modern toplumun temellerini atmıştır. Bu açıdan bakıldığında Hucurat suresi muhteva bakımından en çok Ahzab suresiyle ilgili görünmekte, orada temas edilen çeşitli meseleler bu surede hükme bağlanmaktadır. Eğitim ve ahlak yönünden bakıldığında ise surenin daha çok Feth suresiyle ilişkili olduğu dikkati çeker. Çünkü Feth suresi zaferlerden ve zaferlerle elde edilecek menfaatlerden söz eder. Zafer ve başarı toplumu şımartır, zenginlik görgüsüzleri küstahlaştırır, zevk ve eğlenceye iter ve tembelleştirir. Feth suresinin hemen ardından gelen Hucurat suresi, bu mahzurları bertaraf etmek için toplum hayatında riayet edilmesi gereken ahlaki kuralları ortaya koymakta ve böylece dolaylı olarak bir toplumun hayatında eğitim ve ahlakın zaferden daha önemli olduğuna işaret etmektedir.