Biyografi Hatim-i Esam

Konusu 'İslam büyüklerinin hayatları' forumundadır ve Adile tarafından 21 Ekim 2013 başlatılmıştır.

  1. Adile

    Adile Admin

    Hatim-i Esam kimdir

    Evliyanın büyüklerinden. İsmi: Hatim bin Anvan bin Yusuf el-Esam, künyesi Ebu Abdurrahman'dır. Belh'te doğmuştur. Doğum tarihi belli değildir. Hatim-i Esam, Şakik-i Belhi'nin talebesi, Ahmed-i Hadraveyh'in hocasıdır. 852 (H.237) senesinde Belh'in bir nahiyesi olan Mahcer'de vefat etmiştir.
    akıl baliğ olduğu andan itibaren, Şakik-i Belhi'nin sohbetlerine devam etti. Onun talebesi oldu. Şakik-i Belhi'den İslam ilimlerini öğrenerek alim oldu.
    Hatim; Ey hocam! Birincisi, insanlara baktım, herkes bir şeyi seçmiş, onu sevmiş gördüm ve bu sevgilerin çoğu, onlara ölüm yatağına kadar, bazıları öldüğü vakte kadar, bazıları da mezara girinceye kadar, arkadaşlık ediyor ve sonra onları yalnız ve zavallı olarak bırakıp ayrılıyorlar. Onunla beraber kimse mezara girmiyor, dert ortağı olmuyor. Bu hali görünce, düşündüm ve kendime dedim ki, dünyada öyle dost seçmeliyim ki, mezara benimle gelsin, bana orada arkadaşlık etsin. Aradım, taradım, Allahü tealaya yapılan ibadetlerden başka, böyle sadık bir sevgili bulunmadığını gördüm. Dost olarak onları seçtim ve onlara sarıldım. dedi.
    Hatim dedi ki, üçüncü faydam, insanların haline baktım, herkes dünyada bir sıkıntıya girmiş, böylece dünyalık toplamağa uğraşıyorlar gördüm, sonra şu ayet-i kerimeyi düşündüm: Dünya malından, sarıldığınız, sakladığınız her şey, yanınızda kalmıyacak, sizden ayrılacaktır. Ancak Allah rızası için yaptığınız iyilikler ve ibadetler sizinle beraber kalacaktır. Dünya için topladıklarımı, Allah yolunda harcadım, fukaraya dağıttım. Yani baki kalmaları için, Allahü tealaya ödünç verdim. Şakik bu sözleri işitince, ne güzel yapmışsın ve ne güzel söylüyorsun ya Hatim, dördüncü faydayı da söyle dinliyeyim dedi.
    Şakik bu sözleri işitince, ya Hatim, Allahü teala, her işinde imdadına yetişsin! hazret-i Musa'nın Tevrat'ına, hazret-i isa'nın İnciline, hazret-i Davud'un Zebur'una ve hazret-i Muhammed aleyhisselamın Kur'an-ı kerimine baktım. Bu dört kitabın bu sekiz temel üzerinde bulunduğunu gördüm. Bu sekiz esası ezberleyip bunlara uyanlar, hayatlarını bunların üzerine kuranlar, bu dört kitaba uymuş, emirlerini yapmış olurlar dedi.
    Birgün Belh'deki meclisinde; Ya Rabbi! Bu meclistekilerden bugün kim günah işlemiş, kimin defteri siyah olmuş, kim günaha cesaret etmiş ise onu bağışla dedi. Orada mezar açıp, devamlı kefenleri soyan birisi vardı. Gece olunca, eskisi gibi kabristana gitti. Bir mezarı açarken mezarın içinden, Utanmaz mısın ki, Esam'ın huzurunda bağışlandın ve şimdi aynı günahı işlersin. sesini duydu. Kalktı ve Hatim'in huzuruna geldi. Başından geçenleri anlattı ve tövbe etti.
    Birisi Hatim-i Esam'a; Nasıl namaz kılarsın? diye sordu. O da şöyle buyurdu:
    Namaz vakti gelince temiz bir kalb ile niyet ederek abdest alırım. Abdest uzuvlarımı yıkar, kalben de tövbe ederim. Sonra camiye giderim. Mescid-i Haram'ı gözümün önüne getirir, Makam-ı İbrahim'i iki kaş arasında tutar, Cennet'i sağımda, Cehennem'i solumda, Sıratı ayaklarımın altında, can alıcı meleği arkamda düşünür, kalbimi Allahü tealaya ısmarlar, sonra tazimle Allahü ekber der, hürmetle kıyam, heybetle kıraat, tevazuyla rüku, tazarru ile (kendini alçaltarak) secde, hilm ile cülus (tehiyyattaki oturuş), şükürle selamı yerine getiririm. Benim namazım böyledir.
    Nükteli ve hikmetli sözler söyleyen Allah dostu Hatim-i Esam buyurdu ki:
    Dünya için üzülmen kötü, ahiret için üzülmen iyidir.
    Tövbe; gafletten uyanmak, günahı hatırlamak, Allahü tealanın lütfunu, hükmünü zikretmektir.
    Her söz için doğruluk, her doğruluk için iş, her iş için de sabır gerekir.
    Ey kul! Allahü tealaya isyan ettikleri için insanlara buğzettiğin halde, kendin Allahü tealaya isyan edince, kendi nefsine buğzetmeyişin sende insafın olmayışındandır.
    Dilinle doğru söylemeye ve gözünle (haramdan sakınıp, aleme) ibret nazarı ile bakmaya dikkat et! Allahü tealaya sığınarak kendine sahib ol.
    Bir zata Hatim-i Esam; Nasılsınız. dedi. O da; Selamet ve afiyetteyim. deyince, buyurdu ki: Selamet ancak Sırat köprüsünü geçtikten sonra olur. afiyet ise Cennet'te bulunmandır.
    İnsanlara ilim öğretip, insanlar ondan öğrendikleri ilim ile amel ettikleri halde kendisi amel etmeyen kimse, kıyamet günü pişmanlığı en çok olan kimsedir.
    Cimri birinin hastalandığı zaman sadaka dağıttığını görünce; Allah'ım bu kulunun hastalığını devam ettir. Çünkü bunun böyle sadaka dağıtması, kendi günahları için keffaret, fakirler için de daha faydalı olmaktadır. diye dua etti.
    Şu üç halde kendine dikkat etmeyi vazife bil: Bir iş yaptığında Allahü tealanın seni gördüğünü aklından çıkarma. Bir şey söylediğin zaman, Allahü tealanın duyduğunu hiç unutma. Sükut ettiğin zaman da Allahü tealanın senin halini ve nasıl sükut ettiğini bildiğini daima hatırında tut.