Günahların İnsana Kaybettirdikleri Günahlarda ısrar etmek, hakkın aynası olmak için yaratılan iman yeri olan kalbi karartır. Günah kalbe işleyip onu karartarak iman nurunu oradan çıkarıncaya kadar katılaştırır. Her bir günahın içinde küfre gidecek bir yol vardır. Günah istiğfar (tövbe) ile hemen yok edilmezse, kalbi kötülüğe sürükler ve Allah'ın itaatinden çıkmış bir kalp haline getirir. Günah, düşünceden pratiğe geçmemişse cezası olmaz. Resulullah (s.a.s), " Allah Teala ümmetimden nefislerinde yapmayı arzuladıkları şeyleri yapmadıkları ve konuşmadıkları müddetçe affetti." (Buhari, VII, 59) buyurmuştur. Sorumluluk ve ceza açısından günahlar kebair ve sağir diye iki kısma ayrılır. Kebair (büyük günahlar): Allah'ı tanımaya engel olan ve yapılması halinde şer'i ceza gereken veya Allah Teala'nın cehennem azabıyla tehdit ettiği günahlardır. Bir başka görüşe göre Allah'ın yasakladığı her şey büyük bir günahtır. Büyük günahların sayısı hadis rivayetleri göz önünde bulundurularak, yedi, dokuz, yetmiş, iki yüz olarak tespit edilmiştir. (Şerhu Akideti't-Tahaviyye, s. 370, 371). Büyük günahların belli başlıları şunlardır; Allah'a ortak koşmak, adam öldürmek, zina iftirasında bulunmak, zina etmek, islami cihaddan kaçmak, sihir yapmak, yetimin malını yemek, ana-babaya karşı gelmek, Mekke'nin hareminde günah işlemek, faiz yemek, hırsızlık yapmak, içki içmek, kumar oynamak. Bir Müslüman hatife almadan, kalbinde tasdik olduğu halde büyük günah işlerse, dinden çıkıp kafir olmaz. Ehl-i sünnet, büyük günah işleyen kimsenin kafir olmayacağını, cehennemde ebedi kalmayacağını, tövbe etmeden ölürse dahi, Allah dilerse fazl-ı keremiyle onu affedeceğini, dilerse adaletiyle cehennemde ona azap edeceğini kabul eder (Şerhu Akideti't-Tahaviyye s. 370). Kebairin (büyük günahların) en büyüğü Allah'ı tanımamak, zatında, sıfatında ve fiillerinde O'na ortak koşmaktır. Buna ekberu'l-kebair denir. "Allah kendisine şirk koşulmasını kesinlikle affetmez. Bunun dışındaki günahları dilediği kimseler için affeder."(Nisa, 4/48). Allah'ın rahmetinden ümidini keserek serkeşlik yapmaya devam etmek veya azabından emin olarak günaha aldırış etmeden tövbe etmemek caiz değildir. Mümin ne kadar günah işlerse işlesin korku ve ümid arasında olmalı, Rabbinden yüz çevirmemelidir. "Ey günahta aşırı giderek nefislerine zulmetmiş kullarım, Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin; muhakkak ki Allah bütün günahları bağışlar. Şüphe yok ki O, çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir."(Zümer, 39/53) "Fakat azabımın da pek acıklı bir azap olduğunu kullarıma haber ver." (Hicr, I5/50). Mu'tezile büyük günah işleyenin mümin olmaktan çıkacağını, iman ile küfür arasında (el-Menzile beyne'l-Menziteteyn) kalacağını; tövbe etmeden ölürse ebediyyen cehennemden çıkmayacağını iddia eder. Hariciler daha da ileri giderek küçük günah işleyen müminleri de küfür ile suçlamıştır. Mu'tezile Kur'an-ı Kerim'deki "Kim bir mümini kasden öldürürse onun cezası cehennemde uzun süre (haliden) kalmaktır..." (Nisa, 4/33) ayetini delil gösterir. Ancak Arab dilinde "Haliden" kelimesi ebediyet anlamını ifade ettiği gibi, uzun müddet manasını da ifade eder. Bu ayette geçen "haliden"in uzun müddet anlamına geldiği, yukarıda zikredilen ayetteki (Zümer, 39/53) anlam ile desteklenmiştir. Bir mümin, kalbinde tasdik, dilinde ikrar olduğu halde günah işler veya farzları yerine getirmede gevşeklik gösterir, fakat bu günahların karşılığında cezayı da hak ettiğine inanıyorsa bu kişi günahkar mümindir. Allah Teala'nın böyle bir insanı küfürle vasıflaması, mecazidir. Yani nimeti inkar, nankörlük manasındadır. Bir Müslüman günahı helal kabul eder veya yapmadığı farzı inkar ederse gerçek anlamıyla kafir olur. İslam'ın esasları ile hükmetmemek büyük bir günahtır. Eğer İslam'ın devrini bitirdiği, çağımızda gereksiz olduğu inancı ile İslam'ın hükümleri uygulanmıyorsa bu küfürdür. İman-küfür meseleleri ve müminlerin tekfir edilmesi müstakil eserlere de konu olmuştur. Salim el Behensavi'nin "el-Hükmü ve Kadıyyetü Tekfiril-Müslim" adlı eseri bunlardan biridir. Sağır (küçük günahlar): Dünyada cezayı, ahirette de azabı gerektirmeyen küçük suçlardır. Devamlı işlendiğinde küçük günah küçük olmaktan çıkar. Tövbe edilip mağfiret istendiğinde inşallah affedilir. Alimler "Günahın küçüklüğüne büyüklüğüne bakma, kime karşı suç işlediğine bak." demişlerdir. Allah'ı tanımaya, kulluğa engel olan, Allah ile kulun arasına perde olan her şey günahtır. Günahlardan sakınmak, farzları yapmaktan önce gelir. önce kalp günahlardan temizlenir, sonra farzları yapmakla süslenir. Günahlar ve haramlar dini duyguyu helal helak eder, zehirler. Ancak bu zehirler görünürde bal gibidir; tatlı gelebilir fakat insanın manevi duygularını öldürür. Unutulmamalıdır ki her nimet külfet karşılığıdır. Cennet ve Cemalullah'ı isteyenler nefse tatlı gelen günahlara girmemek için birtakım külfet ve zorluklara katlanmak ve Allah'a sığınmak zorundadır. Müminler ihsan sırrı ile Rabblerine kendilerini görüyormuş gibi kulluk ederler. Sol omuzlarında günahlarını yazan bir meleğin olduğunun şuuru içinde hareket ederler. Güç yettiğince günahlardan sakınıldığında Allah küçük günahları affedecektir. "Eğer size yasaklanmış şeylerin büyüklerinden kaçınırsanız, geri kalan günahlarınızı siler ve sizi nimet ve ikramlarımızla dolu olan cennete koyarız."(Nisa, 4/31), "O kimseler ki ufak tefek kusurlar hariç, günahın büyüklerinden ve çirkin söz ve davranışlardan kaçınırlar. Şüphesiz ki Rabbinin bağışlaması geniştir..."(Necm, 53/32). Allah Teala mümin kulların günahlarını yaptıkları bazı ameller veya söyledikleri birtakım söz ve dualar sebebiyle affeder, günahlarına keffaret eder. Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: "Denizin köpükleri kadar günahı olsa da 'La ilahe illallahu vallahu ekber, vela havle vela kuvvete illa billah' diyen yeryüzündeki her insanın günahına bu söz keffaret olur." (Tirmizi, Vitr, 15). "Hiçbir kul yoktur ki bir günah yapsın ve kalkıp güzelce abdest alıp iki rekat namaz kılarak bu günahdan mağfiret dilesin de, Allah onu affetmesin." (Ahmed b. Hanbel, I, 10). Peygamberler masumdur, günah işlemezler. Ancak, "zelle" denilen, peygamberlik makamı için kusur kabul edilen amelleri vardır. Ehl-i sünnet şefaat, hesap, mizan, sırat, havz, cennet, cehennem, kabir azabı ve münker-nekir sorgusunu hak ve dinin esası kabul etmiştir. Devamı Aşağıda...
Günah ve İsyanın Sonuçları: - İlimden yoksun kalmak: Zira, ilim, günahkara verilmez. - Rızkın kesilmesi: Günahkarın rızkı harama gider, Allah'ın bereket ve ihsanı kalkar. - Kalp ve ruhun bozulması: Fıtrata uygun hal bozulur, hissizlik, vicdansızlık, korkusuzlukla tövbeden uzaklaşır. İç dünya kararır, kalp paslanır, haya duygusu ve ahlak kalkar. - İnsanlardan uzaklaşma: Nefsi ve en yakınlarıyla, toplumla yabancılaşan günahkar yalnız kalmaya mahkum olur. - Her günah iz bırakır: Günahların sonucu vücud, akıl ve diğer organlarda bir kötülük doğurur. Her günah bir başka günaha yol açar. - Her günah, İslam dışı gelmiş geçmiş bütün çirkin ulusların mirasıdır. Kibirlenmek Firavun'un; eşcinsellik Lut kavminin mirasıdır. - Günah ve isyan, Allah'ın azabının hak olmasına yol açar. Bela ve musibet gelir. Günahın geçmişe, şimdiye ve gelecek kuşaklara zararı dokunur. - Günahkarlar, meleklerin tövbe ve istiğfarlarından, Hz. Peygamber (s.a.s)'in şefaatinden mahrum kalırlar. Günahlar insanların imanını zayıflatır. Günah hakkında Hz. Peygamber (s.a.s)'in buyurduğu bazı Hadis-i şerifler: "Zulüm üç türlüdür: Bir zulüm var ki Allah onu affetmez. Bir zulüm var ki Allah onu affeder. Bir zulüm var ki Allah onun mutlaka hesabını sorar: Allah'ın affetmediği zulm şirktir. çünkü O, "Şirk büyük zulümdür." (Lokman, 31/13) buyurmuştur. Allah'ın affedeceği zulüm ise kulların kendi nefislerine zulmüdür. Rableri ile kendileri arasındaki işlerde yaptıkları hatalardır. Allah'ın hiç bırakmayıp mutlaka hesap soracağı zulüm de kulların birbirlerine karşı haksızlıklarıdır. Allah bunların hesabını sorar ve yapılan haksızlıkları cezalandırır." "Yüce Allah: " Ey kulum sen bana kulluk etmedin, ama benden umut istedin. Ben de sende olanları bağışladım. Ey kulum, dünya kadar günahla gelsen, bana şirk koşmamışsan, ben de seni dünya kadar mağriretle karşılarım. " buyurur." "Kula erişen bir musibet, büyük-küçük bir felaket hep kendi günahı yüzündendir. Allah ın affettikleri de pek çoktur." "Canımı kudret elinde bulunduran Allah'a andolsun ki, mümine erişen hiçbir tasa, üzüntü, sıkıntı, hatta vücuduna batan hiçbir diken yoktur ki, Allah onunla o kimsenin günahlarını affetmesin." "Her duyduğunu söylemesi kişiye günah olarak yeter." "Kim bir Müslüman kardeşine şefaat eder de şefaat ettiği kimse kendisine bu yüzden bir hediye verir ve o da bunu kabul ederse, büyük günah kapılarından birine gelmiş olur." "Hiçbir günahkar, diğerinin yükünü çekmez." "Allah, canı boğazına gelmemiş olan kulun tövbesini kabul eder." "Farz namazı, abdest, huşu ve rükuunu tam olarak yapan hiçbir Müslüman yoktur ki -büyük günah işlemedikçe- namazı önceki günahlara keffaret olmasın." "İnsanlar bir münker görüp de onu değiştirmezlerse, Allah'ın onlara umumi bir ceza vermesi yakındır." "Başkalarının işlediği günahlar yüzünden bizi de helak etme Allah'ım! Şu yedi helak edici şeyden sakınınız: Şirk, büyü, adam öldürmek, faiz, yetim malı yemek, cihaddan kaçmak, masum kadınlara zina iftirasında bulunmak." "Kim Ramazan'da inanarak, hak rızası için oruç tutsa geçmiş günahları affedilir. Rüşvet alana da verene de lanet olsun. Helal belli, haram bellidir ve sen sana şüpheli geleni bırak. Zina ve fuhuş bir toplumda yaygın hale gelirse, Allah önceki nesillerde bulunmayan hastalıkları onlara bela olarak verir. Bir millet eksik tartar ve eksik ölçerse zulüm, açlık ve yoklukla cezalandırırlar. Bir milletin yöneticileri yüce Allah'ın indirdiği hüküm ile hükmetmezse Allah onların birliğini dağıtır. Kul, yaptığı isyan ve işlediği günah dolayısıyla rızkından mahrum kalır." "Hesaba çekilmeden, kendini hesaba çek. Başınıza gelecekleri bilseydiniz az güler çok ağlardınız. Yaptığın bir kötülük seni üzüyorsa sen müminsin. Ey kalpleri evirip çeviren Rabbim, kalbimi senin dinin üzere sabit ve sürekli kıl."