Giyim kuşam konusunda İslam dini kadın ve erkeği nasıl değerlendirmiştir?

Konusu 'Dini Sorular Ve Cevapları' forumundadır ve Lasey tarafından 5 Mayıs 2017 başlatılmıştır.

  1. Lasey

    Lasey Admin

    Geçici yenilik manasına gelen moda, pek çok sahada kendini göstermekle birlikte bunun en fazla hissedilen alanı giyim ve kuşam sahasıdır. Farkında olsun veya olmasın her Müslüman’ın hayatına girmiş olan bu meseleyi İslâm fıkhı açısından değerlendirmeğe çalışacağız:

    I. İslâm Fıkhına Göre Elbise Konusundaki Temel Ölçüler:

    İslâm, ilâhi bir din olarak giyim-kuşam konusunda kendine göre bazı temel kriterler belirlemiştir. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz:

    A. Setr-i Avret:

    İslâm’a göre kadın ve erkek avret yerlerini örtmek zorundadır. Kadınlar için avret sınırı; yüz ve ellerin dışındaki bütün alanı kapsarken, erkekler için bu alan göbek ile diz kapağı arasıdır. Ayrıca elbisenin altını gösterecek kadar şeffaf , vücut hatlarını belirtecek kadar da dar olmaması gerekir. Bu sebeple ortaya konacak elbise modelinin mahrem yerleri kapatma, vücudu göstermeme ve beden hatlarını belli etmeme noktasında bir eksiği olmamalıdır. B. Kadın ve Erkeğin Birbirlerine Benzememesi:

    Yüce yaratıcı değişik hikmetler çerçevesinde kadın ve erkeği farklı donanımda yaratmıştır. Bu sebeple her ikisine ait farkın korunmasını emretmiştir. Kadına benzeyen erkeğe ve erkeğe benzeyen kadına laneti ifade eden sahih hadisler bu hükmü gösterir.

    İşte bu benzeme kapsamında değerlendirilen durumlardan birisi, kadın ve erkeklerin karşı cinse ait veya onlara benzer elbiseleri giymemesidir. Dolayısıyla şer’î açıdan elbise modelinin bu çerçeveyi koruması gerekir.

    C. Gayri Müslimlere Benzememek:

    İslâm müstakil bir din olarak gelmiş ve kendine özgü yönleriyle tebarüz etmiştir. Bu sebeple kendi müntesiplerinin her yönüyle özgün olmasına önem vermiştir. Allah Resulü (sas)’in hadislerinde beyan olunan pek çok husus bunu teyit eder.

    Mesela henüz ezan emri ortaya çıkmadan önce cemaatin namaza nasıl çağrılacağı düşünülürken, Hıristiyanlara ait olduğu gerekçesiyle çanın kabul görmemesi; müşrikler bıyıklarını uzattığı için Müslümanların kısaltması, yine onlar sakallarını kısalttıkları için Müslümanların uzatması gereği bunlardandır. Ayrıca açık bir beyan-ı nebevide مَنْ تَشَبَّهَ بِقَوْمٍِ فَهُوَ مِنْهُمْ “Kim bir kavme benzerse ondandır”buyrulmuştur.1 Hadiste bildirilen teşebbuh “teşebbehe”(benzeme) fiili, tefe’ul babındandır. Bu babın hususiyeti de tekellüf için olmasıdır. Bu da insanın kendini, sürekli başkalarına benzemeye zorlaması demektir. Böyle bir zorlanma içine girmeyenler için tehlike bahis mevzûu değildir. Bu sebeple bir yenilik olarak ortaya çıkan giyim tarzının müslümanlara özgün olması ve gayri müslimlere benzememesi giyim konusunda İslâm’ın gözettiği temel bir kuraldır. Tabii burada şu hususu da vurgulamak gerekir; insan yüce bir dava uğruna üzerine farz olan vazifeyi eda ederken, “giyim ve kuşamımla toplum dışı olmayayım”, düşüncesi ve niyeti ile, toplum telâkki, örf, adet, gelenek ve göreneklerine göre giyiniyorsa, bunda bir mahzur yoktur.