Geçmişten günümüze İstanbul’da hat sanatı İstanbul güzelliği, tarihi, kültürü, sanatı, gelenekleri ve daha pek çok şeyi ile tarih boyunca insanları cezbetmiştir. Hat sanatı da bunlardan biridir. Herkesçe malum olan meşhur bir vecize vardır. Kimin, ne zaman ve ne maksatla söylediği bilinmemekle beraber fakat, doğru olan bu söz, Kur’an’ın İstanbul’da yazıldığıdır. İslam dininin ortaya çıkmasından itibaren tarih boyunca kurulan İslam devletlerinin istisnasız, hepsi Kur’an’a hizmette yarışmışlardır. Buna bağlı olarak gelişen Hat Sanatı’nda ölümsüz eserler bırakmışlardır. Emeviler zamanında, Şam hat sanatının merkezi olmuş, Abbasiler devrinde Bağdad, Endülüslerde Gırnata, Memlükler devrinde Kahire, Safevî zamanında Herat, Tebriz, Meşhed hep bu sanatın merkezleri olmuştur. Haliyle Osmanlı Devleti’nde de İstanbul’un fethinden sonra bu güzide şehir hat sanatının merkezi ünvanını almıştır. Fakat günümüzden geriye baktığımızda maalesef, diğer merkezlerden akılda kalan sanatçılar sadece bir elin parmaklarını neredeyse geçmemektedir. Bağdad’dan bugün hatırda kalan sadece Yakut ve İbn Bevvâb’dır. Safevîler devrinden günümüze intikal eden en bilinen hattatlar Mir İmad, Sultan Ali Meşhedî’dir. Ama maalesef bir İbn Haldun’u bir İbn Rüşt’ü yetiştiren Endülüs’ten akılda kalan bir hattat mevcut değildir. Halbuki tabakat kitaplarında ve Endülüs tarihlerinde bu devletin kültür ve sanatından bahsedilirken hep hattatlardan binlerce diye söz edilmektedir. İstanbul ve Hat Sanatı İstanbul, nasıl XVI. asırda klasik İslam sanatlarıyla beraber hat sanatının da merkezi idiyse günümüzde de aynı önem ve mevkiini muhafaza etmektedir. Çünkü Osmanlı’nın altı asır boyunca yetiştirdiği hattatların bu sanatı rafine etmeleri neticesinde hat sanat batılı ressamların dahi hayranlığını kazanmıştır. Fatih devrinde, baba-oğul Sûfî’lerle (Yahya Sûfi, Ali b. Yahya Sûfi) kendini belli etmeye başlayan Osmanlı hat mektebi, Şeyh Hamdullah ile yepyeni bir mecraya açılmıştır. Aynı asırda Ahmet Karahisari ve talebeleri yeni bir üslup anlayışıyla bu açılan yeni yolu çeşitlendirmişlerdir. Bir asır sonra Hafız Osman ve talebeleri Osmanlı hat mektebini daha ileri bir mertebeye yükseltmişlerdir. XIX. asra gelindiğinde ise artık Osmanlı hat sanatında söz sahibi olan sanatçıların sayısı onlara, yirmilere ulaşmıştır. Mustafa Rakım, Kazasker Mustafa İzzet, Sami Efendi, Mehmed Esad Yesarî ve Yesarizâde Mustafa İzzet, Mehmed Şevkî, Şefik Bey, Mescid-i Nebevî’deki yazılarıyla gönüllere taht kuran, bakanları kendine hayran bırakan Abdullah Zühdî, sadece ilk etapta hemen insanın aklına gelen tanınmış üslup sahibi hattatlardır. Geçmişten günümüze İstanbul’da Hat Sanatı’nda; nihayet XX. asırda yetişen Hasan Rıza, Necmeddin Okyay, Kamil Akdik, Kemal Batanay, Halim Özyazıcı ve Hamid Bey kendilerinden önceki hattatların bu mukaddes sanatı getirdikleri seviyeyi daha ileri taşıma gayreti içinde olmuşlardır. Bu yüzyıllar esnasında çeşitli coğrafyalardan bu sanatın meraklıları İstanbul’a gelerek bu üstadların rahle-i tedrislerinden geçmişlerdir. Herkes cumhuriyet devrinde bu silsilenin son halkası olan merhum Hattat Hamit Aytaç ile hat sanatının tarih olacağını düşünüyordu. Ancak hocanın bir kaç talebesinin gayreti ile İslam hat sanatı kaybolmak üzereyken ihya edilmiştir. Özellikle Amerika’dan Muhammed Zekeriya ile başlattığımız mektupla yabancılara hat öğretimi günümüzde otuzlu sayılarla telaffuz edilmeye başlamıştır. Bu yabancı talebelerin geldiği coğrafya batıda Amerika Birleşik Devletleri, doğuda Japonya ve Çin, kuzeyde Rusya ve güneyde Güney Afrika Cumhuriyetine kadar olan bölgeyi içine almaktadır. Bu bütün dünya manasına gelmektedir. Diğer yandan geçmişten günümüze yazılan hat sanatı tarihi hakkındaki kitaplarda yer alan bilgiler ve numuneler, XVI. asırdan itibaren tamamen İstanbul’da yetişen Osmanlı hat üstadlarına aittir. Çünkü bir hat tarihi yazılırken Yakut, Mir İmad ve Sultan Ali’den sonra bu sanatın kaynağı ve öncüleri Osmanlı hattatları olmuştur ve olmaya da devam etmektedir. Durum ona işaret etmektedir ki hala günümüzdeki aynı ilgi ve alaka sürdüğü müddetçe İstanbul, bu mukaddes, İslam’ın kendi sanatı olan hattın merkezi olmaya devam edecek gibi görünmektedir.