Geçmişe duyulan özlem Her vakit içimizde geçmişe duyulan özlemler taşırız. O günleri hep arar dururuz. Geri gelmeyeceğini bildiğimiz halde yaşantı olarak çok konforlu geçmese de o günlere içimizde bir özlem yaşatır dururuz. ‘’Ah! Ah! Eskiden şöyle yapardık, eskiden şöyleydi insanlar, eskiden böyle eşyalarımız ne gezer di.’’ Diye başlayan serzenişlerin hep sonunda ‘’Ama çok huzurlu ve Mutluyduk’’ ifadesiyle son bulurdu. Evet, insanların evlerinde, sokaklarında, işyerlerinde şuanda hayatımızı kolaylaştıran alet, eşya, araç ve imkanların genellikle bir çoğu yoktu. Oysaki birbirlerine olan güvenleri, saygı ve sevgileri hiçbir zaman eksilmezdi. Zorluklar altında yaşamanın daha sonrasında sabrederek bir güzelliğe ulaşmanın şükrü, sıcaklığı ve muhabbeti hep var idi. Sokaklar cıvıl cıvıl çocuk sesleriyle dolup taşardı. Kendi odalarına çekilip İnternet’ten tek başına veya hiç görmediği insanla oyun oynayan çocuklar yoktu. Aile ortamlarındaki sıcaklık bambaşka idi . Akşam yemeğinden sonra aile bireyleri ayrı ayrı odalara çekilmez, internet, televizyon, telefon gibi teknolojik aletlerle saatlerce zaman geçirmezlerdi. Her kes bir çatı altında, bir odada toplanır, sohbetler edilir ortam tebessüm dolu ifadelere bırakırdı kendini ve ne varsa hüzünden yana, sevinçten yana o sıcak yuvada yaşarlardı. Birbirlerine karşı, saygı, sevgi ve hürmet eksik olmazdı. O yuvada bütün zorluklara karşı sabır eksik olmazdı. Aile reislerimizin “Hadi huzura kalkın.” davetine herkes icabet eder ve arkasından eller açılır hep beraber dualar edilirdi. Sonra gece başımızı yastığa koyduğumuzda annemizin anlattığı hikayeyle uyumaya çalışan ve hiç bir zaman sonunu beklemeden uyuyan çocuklar olarak büyümeye devam ederdi. Sonra komşuluk ilişkileri bambaşka idi. Komşular arasındaki, muhabbet, güven ve yardımlaşma hiçbir zaman eksik olmazdı. En ufak bir sıkıntısı olanın sıkıntılarına ortak olunur ve herkes birbirlerini tanır, iyi günde kötü günde birbirlerini asla yalnız bırakmazdı. Komşudan ziyade bir akraba, kardeş gibi bakar çok rahat ve güvenilir bir şekilde evlere girer çıkarlardı. Oysa bu yıllarda birbirlerinden habersiz,birbirlerine güveni olmayan, aynı binada oturup da birbirlerinin isimlerini dahi bilmeyen yabancı insanlar olduk. Neden böyle olduk? Hızla gelişmiş olan teknoloji kardeşçe ve de vicdani duygularımızda mı söküp alıyor? Halbuki bizler kardeşlerimizin derdini dert bilirdik kendimize. Kardeşlik ve güven duygusundan neden böyle ayrıldık ki? Sebebi basit bizler İslam ahlakından uzaklaştıkça ilerlemekte olan teknoloji ile beraber nefs ve şeytanın heva, arzu ve isteklerine cevap verdiğimiz sürece ne biz huzurlu yaşam sürebileceğiz nede neslimiz. Etrafa bakınız! Mahallelerde, sokaklarda, evlerde ne ar, ne edep, ne haya kaldı. Yavaş yavaş bu duygulardan yoksun kalmaya başladık. Her şey normalmiş gibi gelmeye başladı gözümüze. Ellerinden telefon düşmeyen, etrafa dahi bakmayan gençler, evlerinde insanlar varken sanal ortamlarda başkalarıyla çetleşen aile reisleri türemeye başladı. İşte kopuk yaşam örneği. NeticedeZenginlestikce fakirleşen, ısındıkça, soğuyan insanlar olduk. Yüce Rabbim, bizi birbirimize ısınan kullarından eylesin. Yüce Rabbim cümlemizi Şuurlu, maneviyatına önem veren kullarından eylesin.