FETİH SURESİ Hakkında Bilgiler

Konusu 'Kuran-ı Kerim ayetleri' forumundadır ve Adile tarafından 5 Şubat 2018 başlatılmıştır.

  1. Adile

    Adile Admin

    Fetih Suresi Hakkında Bilgi

    ((سورة الفتح))
    Kur’an-ı Kerim’in kırk sekizinci suresi.


    Hudeybiye Antlaşması’nın hemen ardından, Hz. Peygamber ve ashabı Medine’ye dönerken yolda nazil olmuştur (Buhari, “Tefsir”, 48/1, 5; “Feżaǿilü’l-Ķurǿan”, 12; Tirmizi, “Tefsir”, 48/1, 2). ayet sayısı yirmi dokuz olup fasıla*sı elif (ا) harfidir. İsmini ilk ayette geçen “feth” kelimesinden alır. Burada “fethan mübinen” (apaçık bir fetih, büyük fetih) terkibinde yer alan kelime sure içinde “fethan kariben” (yakın fetih) şekliyle iki yerde daha geçmekte (ayet 18, 27) ve bunun Mekke’nin fethedileceğine dair bir işaret olduğu kabul edilmektedir. Feth masdar olarak “açmak, hüküm vermek, yardım etmek” manalarına geldiği gibi isim olarak “zafer, yardım” anlamına da gelir.

    Gördüğü bir rüya üzerine hicretin 6. yılı Zilkade ayında (Mart - Nisan 628) yaklaşık 1500 sahabi ile birlikte umre için Medine’den Mekke’ye doğru yola çıkan Hz. Peygamber, Mekkeli müşriklerin ne pahasına olursa olsun bu ziyarete engel olacaklarının anlaşılması, hatta müslümanların umre ibadetinden başka bir amaçlarının bulunmadığını bildirmek üzere elçi olarak gönderilen Hz. Osman’ın öldürüldüğü şeklinde yanlış bir haberin gelmesi üzerine kanlarının son damlasına kadar savaşacaklarına dair ashaptan biat aldı (bk. BEYǿATÜRRIDVAN). Daha sonra devam eden müzakereler neticesinde Hz. Peygamber’le Mekkeliler arasında Hudeybiye Antlaşması imzalandı. Müslümanların siyasi varlığını kabul eden ve on yıl gibi uzun bir zaman savaş yapılmayacağı için İslamiyet’i yaymaya imkan sağlayan bu antlaşma, önemini kavrayamayan bazı müslümanlarca mağlubiyet gibi telakki edilmiştir (Bk. HUDEYBİYE ANTLAŞMASI). İşte bu olayların ardından müslümanların Medine’ye dönüşü sırasında Feth suresi nazil oldu.

    Feth suresi, İslamiyet’in bir devlet müessesesine ve askeri güce sahip bulunduğu Medine döneminin ikinci yarısında nazil olmuştur. 6. (628) yıla kadar müslümanlarla Mekke müşrikleri arasında Bedir, Uhud, Hendek gibi önemli savaşlar olmuş, Medine çevresindeki yahudilerin ihaneti ortaya çıkmış, müslüman toplum içindeki münafıkların varlığı bilinmiş, İslamiyet bedeviler dahil Arabistan yarımadasının hemen hemen bütün sakinlerine sesini duyurmuştu. Bununla birlikte son ilahi dinin bu yarımadadaki stratejik durumu nezaketini hala koruyordu. Onun, hakimiyetini tam anlamıyla kurabilmesi için yarımadanın dini, iktisadi ve kültürel merkezi sayılan Mekke’nin fethedilmesi gerekiyordu. Feth suresi bütünüyle, gerçekleşmesi yaklaşan bu zaferi müjdelemekte, bunun ilk denemesi sayılan ve siyasi açıdan önemli avantajlar sağlayan umre yolculuğu ile Hudeybiye Antlaşması’nın müslümanlar, münafıklar, bedevi Araplar ve müşrikler açısından doğurduğu sonuçları dile getirmektedir.

    Feth suresi, Hz. Peygamber’e Allah tarafından açık bir fethin ihsan edildiğini bildiren ayetle başlar. Müfessirlerin çoğunluğu bu ayetteki “feth-i mübin”i Hudeybiye Antlaşması ile tefsir ederken bazıları Hz. Peygamber’e verilen nübüvvet ve İslamiyet, Asr-ı saadetteki bütün fetihler, gerçekleşecek olan Hayber veya Mekke’nin fethi gibi önemli gördükleri hususlarla da tefsir etmişlerdir. Bunu takip eden ayette feth-i mübinin, Resul-i Ekrem’in geçmiş ve gelecek bütün günahlarının bağışlanması sonucunu doğuracağı ifade edilmektedir ki müfessir Taberi, Nasr suresiyle bağlantı kurarak dikkat çekici bir yorum getirir ve bunun Allah’a şükür ve tesbih manasına geldiğini zikreder (CamiǾu’l-beyan, XXVI, 42-43). Surede daha sonra Hudeybiye Antlaşması veya İslamiyet’in genel konumu münasebetiyle müslümanların kalbine güven verildiği ve bu sayede imanlarının güçlendiği haber verilir. Müminler cennetle müjdelenirken münafıklarla müşriklerin kötü bir akıbete uğratılacağı, Allah’ın göklerde ve yerde güçlü orduları bulunduğu bildirilir. Hz. Peygamber’in, Allah’ın insanlar üzerindeki bir şahidi, müjdecisi ve uyarıcısı olarak gönderildiği, ona inanmanın ve ona biat etmenin Allah’a biat etme manasına geldiği vurgulanır (ayet 2-10).

    Daha sonra, Resul-i Ekrem’in etrafında kenetlenen müslümanların bu örnek davranışına karşılık, kalplerine imanın tam olarak yerleşmemesi sebebiyle umre seyahatine ve dolayısıyla Hudeybiye seferine katılmayan Medine civarındaki bedevi Araplar’ın ikiyüzlülüğünü dile getiren sure, onların Hudeybiye’den zaferle dönen Hz. Peygamber’den özür dilediklerini, fakat bunda samimi olmadıklarını, çünkü bu sefere çıkan müslümanların sağ salim geri dönemeyecekleri zannına kapıldıklarını ve bu kötü niyet ve tutumlarının sonucunda helake müstahak olduklarını ifade eder. Bu art niyete sahip bulunan bedevilerin ganimet elde edeceklerini umdukları takdirde müslümanlarla beraber savaşa gitmek isteyeceklerini, ancak bunların önceden ciddi ve çetin bir savaşa davet edilip gerçekten inanıp inanmadıklarının anlaşılması gerektiğini anlatır. Surenin bu bölümü sıhhi mazeretlerin savaş için de geçerli olduğunu bildiren ayetle sona erer (ayet 11-17).

    Bunun ardından Feth suresi, Hudeybiye’de Hz. Peygamber’e biat eden müminlerden Allah’ın razı olduğunu haber veren bölümle devam eder. Burada, Hudeybiye’de elde edilen başarıdan sonra, isim zikredilmese de Hayber’in fethi gibi daha birçok zaferin kazanılacağı ve pek çok ganimetin elde edileceği müjdelenir, Allah’ın aziz, hakim ve her şeye kādir olduğu ifade edilir. İki taraf arasında barış yapılmayıp da savaş çıksaydı kafirlerin arkalarına dönüp kaçacakları, bu durumun da Allah’ın öteden beri süregelen ve hiç değişmeyen sünneti olduğu dile getirilir. Umre ibadetini yerine getirmelerine ve kurbanlarını kesmelerine engel olan Mekkeliler’le savaşmaya ant içtikleri halde müslümanlara savaş izni verilmemesinin sebebi, Mekke’de İslamiyet’i benimsediklerini henüz açığa vurmamış bulunan müminlerin mevcudiyeti olarak gösterilir. Mekkeliler Cahiliye öfke ve taassubu ile hareket ederken müslümanların takvaya ve güvene layık ve ehil oldukları açıklanır (ayet 19-26).

    Surenin son bölümü. Hz. Peygamber’in Mescid-i Haram’a gireceklerine dair gördüğü rüyanın eninde sonunda gerçekleşeceğini haber veren ve dolayısıyla onun hak peygamber olduğunu teyit eden ayetle başlar. Surenin son iki ayeti, evrensel bir dinle gönderilen Resul-i Ekrem’in tebliğ ettiği İslamiyet’in bütün dinlere üstünlük sağlayacağını ilan eder. Çünkü Muhammed Allah’ın elçisidir. Başta ashap olmak üzere onun yanında yer alan müslümanlar hak dinin bu üstünlüğünü korumak için gerekli olan maddi ve manevi kuvvet ve kemale sahiptirler. Şüphe yok ki bütün insanlar ebedi hayata intikal edecek, içlerinden iman edip yararlı işler görenler mutluluğa kavuşacaktır (ayet 27-29).

    Feth suresinin faziletine gelince, Hz. Peygamber’in, “Bu gece bana öyle bir sure indirildi ki benim için o dünyadan ve dünyadaki her şeyden daha kıymetlidir” dediği ve ardından surenin 1. ayetini okuduğu rivayet edilmiştir (Buhari, “Tefsir”, 48/1; “Feżaǿilü’l-Ķurǿan”, 12; Müslim, “Cihad”, 97).

    İslam dininin evrenselliğini ve üstünlüğünü simgeleyen Feth suresinin İslam kültür tarihinde önemli bir yeri vardır. Gazaya giden müslüman askerlerin, buradaki zafer vaadinin kendileri için de gerçekleşmesini umarak sefer sırasında ve savaş boyunca sureyi çokça okudukları bilinmektedir. Diğer taraftan kılıç, kalkan, balta gibi savaş aletleri üzerinde ilk ayetinin, bazı hükümdar ve kumandanların giydiği zırhlar üzerinde de bütün surenin yazılı olduğu görülmekte, Çanakkale ve İstiklal Savaşı yıllarında evlerde ve camilerde sürekli olarak Feth suresi okunduğu nakledilmektedir. Sure bazı müstakil eserlere de konu olmuştur. Emir Sultan (ö. 833/1429 [?]), Emir Padişah, Abdüllatif b. Mecdüddin el-Muhibbi, Sadreddinzade eş-Şirvani ve Bosnevi, Tefsiru sureti’l-Fetĥ adıyla müstakil eser yazan müellifler arasında yer alır (mesela bk. Koca Ragıb Paşa Ktp., nr. 155; Süleymaniye Ktp., Bağdatlı Vehbi Efendi, nr. 2096/8, Fatih, nr. 276, Laleli, nr. 170, Esad Efendi, nr. 108/2, Şehid Ali Paşa, nr. 274/6). Selim b. Müs‘ad el-Ahmedi, Mekke Ümmülkura Üniversitesi Külliyyetü’ş-şeria’da Siyasetü’r-Resul fi’l-ĥarb ve’l-müħadene kema taśavveraha suretü’l-Fetĥ (1398/1978) adıyla bir yüksek lisans tezi hazırlamıştır.