Fatih Sultan Mehmet Han'ın Vasiyetnamesi

Konusu 'Osmanlı Tarihi' forumundadır ve Adile tarafından 1 Ocak 2018 başlatılmıştır.

  1. Adile

    Adile Admin

    Hayır ve hasenatta birbirleri ile yarışan Osmanlı devlet adamları infak kültürünün en güzel örneklerini sergiledi. Osmanlı Devleti’nin “hayır”da ve sadaka duyarlılığında zirve şahsiyeti Fatih Sultan Mehmet, infak kültürünün en zarif örneklerini verdi.

    Fatih Sultan Mehmet'in vasiyetnamesi

    İstanbul’un Fatihi, Sultan Mehmet Han’ın vasiyeti, Osmanlı Devleti’ndeki infâk kültürünü apaçık bir şekilde ortaya koyuyor. İşte Fatih’in ders niteliğindeki öğütleri:

    “Ben ki, İstanbul Fâtihi abd-i âciz (âciz kul) Fatih Sultan Mehmed, bizâtihi alın terimle kazanmış olduğum akçelerimle satın aldığım İstanbul’un Taşlık mevkiinde kâin (bulunan) ve mâlumu’l-hudut olan 136 bap (parça) dükkanımı aşağıdaki şartlar muvacehesinde (doğrultusunda) vakfı sahih eylerim:

    Bu gayri menkulâtımdan (taşınmaz mal) elde olunacak nemalarla (gelirlerle) İstanbul’un her sokağına ikişer kişi tâyin eyledim. Bunlar ki, ellerindeki bir kap içinde kireç tozu ve kömür külü olduğu halde, günün belirli saatlerinde bu sokakları gezeler. Sokaklara tükürenlerin, tükürükleri üzerine bu tozu dökeler ki, yevmiye 20’şer akçe alsınlar, ayrıca 10 cerrah, 10 tabip ve 3 yara sarıcı tâyin ve nasp eyledim (görevlendirdim). Bunlar ki, ayın belli günlerinde İstanbul’a çıkalar, bilâistisnâ (istisnasız) her kapıyı vuralar ve o evde hasta olup olmadığını soralar, var ise şifâsı ya da mümkünse şifâyap olalar (şifa vereler).

    Değilse, kendilerinde hiçbir karşılık beklemeksizin Dârülaceze’ye (huzurevine) kaldırılarak, orada salâh (ferah) bulduralar… Maazallah herhangi bir gıda maddesi buhranı da vaki olabilir. Böyle bir hal karşınsıda bırakmış olduğum 100 silah, ehli erbaba verile. Bunlar ki hayvanat-ı vahşiyenin yumurtada veya yavruda olmadığı sıralarda balkanlara çıkıp avlanalarki, zinhar hastalarımızı gıdasız bırakmayalar.

    Ayrıca külliyemde inşa eylediğim imarethanede (aşevi) şehit ve şühedanın harimleri (aileleri) ve Medine-i İstanbul fukarası yemek yiyeler. Ancak, yemek yemeye veya almaya bizatihi kendileri gelmeyip, yemekleri güneşin loş bir karanlığında ve kimse görmeden kapalı kaplar içerisinde evlerine götürüle.”