Ertuğrul Gazi'nin Anadolu'ya gelişi ve Söğüt'e yerleşmesi nasıl oldu?

Konusu 'Osmanlı Tarihi' forumundadır ve Lasey tarafından 1 Kasım 2017 başlatılmıştır.

  1. Lasey

    Lasey Admin

    Ertuğrul Gazi'nin Anadolu'ya gelişi ve Söğüt'e yerleşmesi nasıl oldu?

    Osman Gazi'nin babası Ertuğrul Gazi (ö.1281), Kayı Boyu'na mensup bir aşiretin başında yer alıyordu. Bu aşiret, çok eski yıllardan beri Türkistan'da yaşayan Türk kökenli bir aşiretti ve "Kayılardan Karakeçililer" olarak kabul ediliyordu. Pek çok Oğuz boyu gibi Kayı Boyu da Cengiz Han'ın İslâm ülkelerini ve Orta Asya coğrafyasını talan ettiği sırada Selçuklu topraklarında yaşamak için Anadolu'ya göç etti ve burada değişik kollara ayrıldı.

    Bizans'a karşı kazanılan Malazgirt Zaferi'nden (1071) sonra Ahlat'a yerleşen, daha sonra Sivas taraflarına göç eden Ertuğrul Gazi ve aşireti, Moğollara karşı mücadelede hep Anadolu Selçuklu Devleti'ne destek verdi. Ertuğrul Gazi'ye iltifat ederek ona hil'at giydiren Sultan Alâeddin Keykubâd da Ankara yakınındaki Karadağ mıntıkasında ikamet etmeleri için Kayı Boyu'na toprak tahsis etti. Bundan sonraki süreçte Anadolu Selçuklu Devleti'ne bağlı kalan ve kazandığı ganimetlerin beşte birini gönderen Ertuğrul Gazi'ye, Bizans sınırındaki Söğüt ve Domaniç bölgesi yaylak olarak verildi.

    Kösedağ Savaşı'nda (1243) Moğollara yenilip dağılmaya başlayan Anadolu Selçuklu Devleti topraklarında irili ufaklı çok sayıda beylik kuruldu. Anadolu'da irşat faaliyetlerinde bulunan gönül erlerinin kuruluş müjdesini verdikleri yeni Türk devleti, işte bu beyliklerden biri olan "Osmanlı Beyliği" oldu.

    Birkaç yüz çadırdan oluşan "Kayı Boyu", nasıl oldu da üç kıtaya yayılan bir devletin kurucusu hâline geldi?
    Anadolu Selçuklu Devleti'nin tarih sahnesinden çekilmeye başladığı bir dönemde, Kayı Boyu'nun lideri Ertuğrul Gazi baştanbaşa Anadolu'yu geçerek Söğüt'e gelmişti. Küçük bir toprak parçası üzerinde bir avuç samimi insanın kurduğu Osmanlı Beyliği, diğer Anadolu beyliklerine karşı daima müspet bir tavır sergiledi ve Halife'ye karşı saygılı davrandı. Kayı Boyu'nun çekirdeğini teşkil edeni Osmanlı Beyliği, zaman içinde bir cazibe merkezi hâline geldi.

    Nezahet ve nezaketli tavırlarıyla Kayı Boyu ahalisi, nübüvvet ruhunun ışığı altında dine sahabe ölçüsünde sahip çıkmaya gayret etmiş bir nesildi. Ganimet tutkusu, şöhret hissi, kavga hırsı, cihanı istilâ etme arzusu ile hareket etmemeyi benimsemişlerdi. Bu ateşin ruhları, saffet kahramanlarını harekete geçiren ve çelik iradeleriyle onları dünyanın hâkimi kılan sır; sağlam inançları, tarih şuurları ve mukaddes idealleri oldu. Bu inanç, şuur ve ideal zemini canlılığını muhafaza ettiği süre içinde Devlet-i Âliye'nin bayrağı hep zirvelerde dalgalandı. Hoşgörüyü ve adaleti esas alan bir idarî sistem tesis edildi.

    Osman Gazi, hangi vasıflara sahipti ki büyük bir cihan devletinin kurucusu oldu?
    Osmanlı padişahlarından bazıları Allah'ın (celle celâluhu) engin ihsanının neticesinde hususî lütuflarla donatılmışlardı. Kur'ân'a saygının sembol isimlerinden biri olarak mazimizde yer alan, saffet ve içtenliğiyle dikkat çeken Osman Gazi, elindeki imkânlarla bir sarayda yaşayabilecekken bütün hayatı boyunca Kur'ân ve Sünnet'in rehberliğinde âdeta bir sahabe gibi çadırda yaşadı, son nefesini orada verdi.

    "Medine'nin en fakir insanı ne yiyip içiyor ve nasıl geçiniyorsa, benim hayatım da öyle olmalı!" diyen Hazreti Ömer'i (ra) kendine rehber edinen bu insanın vefat ettiği sırada evi bile yoktu. Vefatı sonrası geriye bir at ve kılıçtan başka hiçbir şey bırakmadı. Beyliğini idare ederken hazineden bir karşılık almadı, geçimini koyunlarının geliriyle sağladı ve kendisinden sonra gelen nesillere dünyaya bedel bir devlet bıraktı. Derin bir samimiyet ve adanmışlık ruhu içinde hareket eden Osman Gazi'nin bütün gayesi Allah'ın (celle celâluhu) adını cihana duyurmaktı.

    Bir devlet ve millet mimarı olan Osman Gazi, büyük bir oluşumun temellerini atarken zor bir dönemde ortaya koyduğu askerî ve siyasî deha ile büyük bir iş başardı. Daima, "kalıcı ve karşı tarafı korkutan en iyi savunmanın taarruz" olduğu düşüncesiyle hareket etti. Böylece Bizans imparatoru da ona bağlı tekfurlar da stratejik bir konuma sahip Osmanlı Beyliği'nin genişlemesini engelleyememişlerdi.

    İstişareye önem vermesi, kazanılan zaferleri şahsına bağlamaması, kıskançlık damarına basmaması, başkalarını tahrik etmekten kaçınması, temkinli hareket etmesi, İslâm'ı hâl diliyle yaşaması Osman Gazi'nin öne çıkan vasıflarındandı. Tam bir dava insanı olan Osman Gazi altmış yıl yastığa başını koyup yatmadı. Atını dizginlediğinde, her defasında arkasındaki ordu tam bir teslimiyet içinde peşinden yürüdü. Allah (celle celâluhu), ciddi bir mesuliyet şuuruyla hareket eden ve zahidâne bir hayat yaşayan bu insana muzafferiyet nasip etti.