El-Varis Esması İle Hakka Münacat Cümle emval, cümle emlâk, babadan oğula geçer, Eder ömrünce tasarruf; yıkar-yapar, eker-biçer, Sana tevarüs edecek, en sonunda ey el-Varis; Sensin öz sahibi mülkün, gelen gider, konan göçer.. Yârabbi... Hep devredip durur yarattığın günden beri, Bunca servet, bunca devlet... Daha dünkü harman yeri, Bugün ya hamamdır, ya da bir başka kümbet... Neden açılmaz gözümüz, niçin almayız ibret? Senindir devlet-i ebed-müddet.. Kendi ömrünce hükmeder hükümdar devletine, Herkes bir şeyler katar nakleden servetine. Tasarruf eder bir müddet... Elbet her kulun encamı, İlâhî fermana kalır, Sanılmasın ki dâneler, şu dönen harmana kalır. Coşup çağlayan ırmaklar Akar gider bir denize, Kim neyi kendine saklar? Hangi renk baki benize? Kim demiş ki bu enginlik, şu engin ummana kalır? Hangi can bedene bağlı, hangi beden cana kalır?.. Bizler ki âsi kullarız, Ne had biliriz, ne nisâb. Herkes yaptığı fiilden verecektir bir gün hesâb. Han hangi yolcuya mülktür? Hangi yolcu hana kalır? Yârabbi verdiğin ömrün hesabı, Elbette rûz-i mizana, ulu imtihana kalır... Ömrü tamamlayıp giden, ne mülk götürür, ne mal; Dünyada emânet yüke, beyhude olur hamal... Ne bu karanlık geceye, ne bu ışık tana kalır, Ne meyve kalır dalında, ne karpuz bostana kalır. Gelip geçti nice insan, cümlesi rızkını yedi, Gidiyorken hiç bir kimse hırkasını götürmedi... Ne bu el işler İlâhî, ne bu kalem bana kalır, Sensin el-Vâris Yârabbi, senindir yarattığın şey; Senden geldi her nesne, yine elbet sana kalır...