El-Azim Esması

Konusu 'Dini islami isimler' forumundadır ve Lasey tarafından 28 Ekim 2016 başlatılmıştır.

  1. Lasey

    Lasey Admin

    El-Azim İsm-i Şerifi

    Bu ism-i şerif insan akıl ve kavrayışının ötesinde bir ululuğu, bizim “muazzam” dediğimiz her şeyi yaratan, bildiğimiz bütün ululukların yoktan var edicisi yüce Allah’ın azametini ifade eder. “Emirlerine hiçbir şekilde karşı gelmek mümkün olmayan ve aciz bırakılamayan,
    zatının ve sıfatlarının mahiyeti anlaşılamayacak kadar ulu varlık” demek olur. Rabbimizin sınırsız azametine iman etmek, O’nu tazim etmek demek O’na hakkıyla saygı göstermek, iç dünyamızda hiçbir varlığı O’nun gibi yüce addetmemektir. Bu inancın zorunlu sonucu da O’na itaat edip emirlerine karşı gelmemek, O’ndan gelene şükredip nankörlük etmemektir: “Her kim Allah’ın nişanelerine tazim, hürmet gösterirse şüphesiz bu kalplerin takvasındandır.”(Hac, 22/32.) Azameti anlayabilmek Hakiki büyüklük Allah’a mahsustur. Yerde, gökte, bütün varlık içinde mutlak ve kusursuz büyüklük ancak O’nundur ve her şey O’nun büyüklüğüne şahittir. Vakıa suresinde neredeyse baştan sona kadar Rabbimizin kainatın işleyişindeki güç ve azameti anlatıldıktan sonra surenin “O halde Azim olan Rabbinin adını tespih et!” ifadesiyle sona ermesi bunca nimetlere şükredebilmek için Rabbimizi Azim sıfatıyla zikretmek gerektiğini gösterir. Bu emrin gereği olarak Efendimiz namazda rükû tespihlerinde “sübhane rabbiyel azim” dememizi tavsiye etmiş, böylece bu şükrü günlük ibadetlerimizin bir parçası haline getirmiştir. Rabbimizin azametinin kainata yansıyan tecellisini aklımız nispetinde anlayabilmek için O’nun kainattaki eserlerini incelemek gerekir. Kur’an sayısız ayetinde hep biz insanları buna davet eder. Yaratıcının azametine işaret etmesi açısından fizik ve tabiat bilimlerinin kıymeti de burada devreye girer. Bilgi ve tefekkür bu azameti kavramada bir yere kadar bize yardım etse de biz aklın sınırına varıp dayandığımızda o azamet hala bütün ihtişamıyla karşımızda durmaktadır. Burada idrak ve izah sona erer; hayret ve sükût başlar. O, her büyükten daha büyüktür. Hiçbir akıl, O’nun büyüklüğünü gerçek mahiyetiyle
    kavrayamaz. Hiçbir göz, O’nun izzetini kuşatamaz.

    Kur’an-ı Kerim’de Azim

    Azim ismi Kur’an-ı Kerim’de altı ayette (Bakara, 2/255; Şûra, 42/4;
    Vakıa, 56/74, 96; Hakka, 69/33, 52.) Allah’ın sıfatı olarak kullanılmıştır. Allah’ın
    azim sıfatıyla tavsif edildiği bu altı ayetin beşinde tenzih ifade eden “tespih” veya “ulüv”
    kavramlarıyla birlikte kullanılmıştır. Bu da Allah’ın gerek zatı gerekse sıfatları itibariyle insan idrakinin üstünde olduğunu ve mutlak manada azametin sadece Allah’a ait olabileceğini ifade eder. İki yerde “üstün” anlamındaki Aliyy ismiyle birlikte gelmesi üstünlük ve azamet arasındaki nazik farka dikkatimizi çeker. Her üstünlüğün azamet taşımadığını; Allah’ın üstünlüğünün saygı ve tazim uyandıran azametli bir üstünlük olduğunu gösterir. Tevhit inancının temel esaslarının özetlendiği ve Kur’an ayetlerinin şahı sayılan
    Ayetelkürsi’nin bu iki isimle bitmesi de manidardır. Ayetlerin sonunda gelen isimlerin ayetin içe riği ile ilgisi malumdur. Rabbimizin kendi şanını anlattığı bu yüce ayetin Aliyy ve Azim isimleriyle bitmesi azamet ve yüceliğin Allah hakkında öncelikli vasıflar olduğunu gösterir. Tevbe suresi 129. ayette ise Rabbimiz Efendimize (ve onun şahsında hepimize) münafıklarla mücadelesinde Allah’a sığınıp, güvenmesini emreder ve ayetin sonunda da bu emri şu ifade ile gerekçelendirir: “Çünkü O Arş-ı azim’in (en muazzam hükümranlık makamının) Rabbidir.” O halde O yüce makamın hükümranlığına tazim ve o makamdan gelen her şeye rıza ve teslimiyet gösterilmeli. Azim olan Allah kendi hükümlerini anlatan kelamını da azim diye nitelemiştir. (Hicr, 15/87.) Bu da bize O’nun sözünün üstünde bir söz olamayacağını gösterir. İnsan kimi ve neyi ulu göreceğine dair düzenlemeyi bir kez bu bilgiler ışığında yapınca artık kula kulluktan ve arşı azimle Kur’an-ı Azim’in sahibi dururken diğer makamların önünde eğilmekten, arkasından gidecek başka sözler aramaktan kurtulmuş olur. Azim isminin tecellisi için Esma-i hüsna’yı öğrendikçe görüyoruz ki kul Rabbini bütün isim ve sıfatlarıyla tanıdıkça O’nun yü- celiğini, kudretini ve bütün evsafını daha kuvvetli olarak hissetmekte; O’ndan gelene saygısı ve bağlılığı artmakta; O’nun hakkında hataya düşmekten korunmaktadır. “Her kimin Rabbini bütün isimleriyle tanıma gayreti artarsa kalbinde O’na karşı duyduğu muhabbet, saygı, korku, tazim de artar.” diyen sufilere ilaveten Sadreddin Konevi’nin dediği gibi “Hakk’ın büyüklüğünün iman ehlinin kalplerinde zuhur etmesi, onların ilahi isimlerin eserlerini bilmeleri miktarıncadır ve müşahede herkesin inancına göredir.” Azim isminin imanımıza tecelli etmesi ve bu sayede
    Allah’ı gereği gibi tanımak ve O’na layık olduğu şekilde saygı duyabilmek için bir toz zerresinden muhteşem büyüklükteki galaksilere kadar bütün yaratılmışlarda Allah’ın büyüklüğünü görecek bir bakışa ulaşmak, bunun için de bilgi ve tefekkürü artırmak gerek. Bilgiyle doldurulmamış boş bir zihin evrende Allah’ın azametini görebilecek bakışa da ulaşamaz. Bir şeyin kıymetini ancak o şeyden hakkıyla anlayan takdir edebilir. alemlerin Rabbinin azametini takdir edebilmek de böyledir. Önce zihinde bir azamet fikrinin ve ölçütünün olması gerekir. Hiçbir zihin Cenab-ı Allah'ın ululuğunu hakkıyla tasavvur edebilecek kapasiteye sahip olmasa da hiç değilse kendi tasavvur aleminde en yüce noktaya O’nu yerleştirmeli; hiçbir mahluku O’nun yüceliği ile yarıştırmamalıdır. İnanç noktasında bu berraklığa ulaştıktan sonra da Allah’ın Azim isminin tecelli ettiği ve eşref-i mahlukat olmak üzere yarattığı bir insana yakışır şekilde hal ve tavırlarında saygınlığa aykırı olacak hallerden uzak durmalıdır. A-z-m kökü “kuvvet” anlamına geldiği gibi “asıl, esas, temel” anlamlarına da gelir. İnsan vücudunun aslı, esası olduğu için kemiğe “azm” denir.
    Rabbülalemin olan Allah Teala hazretleri de bütün varlığın esası ve temelidir. Yaratılışı açıklayan bü- tün izahlar son noktada gelir O’nun varlığına dayanır. Bu bağı kuramayanlar/kurmak istemeyenler tam o noktada bir esas ve temel sebep bulamayıp “hiç”ten bir varlık üretmeye çabalarlar. Yine bu kökten gelen “azimet” sabır, sebat ve direnç anlamındadır. Bütün bu anlamları dikkate aldığımızda ahlakımızı irademizle inşa ederken muhitimizde bir esas olmaya ve ilkeli duruşumuzu sabır ve sebatla sürdürmeye gayret etmenin şanımızı yücelteceğini de anlıyoruz.