Edirne Sarayı (Saray-ı Cedid-i amire) Osmanlı devletinin Bursa’dan sonraki payitahtı Edirne, İstanbul’un alınmasına kadar geçen sürede Osmanlı hanedanının yaşadığı önemli bir başkent oldu. Kent, tarihi süreç içinde coğrafi şartların sağladığı avantajdan dolayı önemini hep korudu. Hiç kuşku yok ki Edirne’nin, İstanbul’u Avrupa’ya bağlayan yol üzerinde olması, Osmanlı sultanlarının kent üzerindeki ilgisini hep canlı tuttu. Dahası, İstanbul’un fethine kadar payitaht olarak hizmet veren Edirne, bu süreçten sonra da ihmal edilmedi ve Osmanlı sultanları tarafından sıklıkla ziyaret edildi. Bilindiği üzere Edirne Sarayı’nın (Saray-ı Cedid-i amire, Tunca Sarayı, Edirne Saray-ı Hümayunu, Hünkar Bahçesi Sarayı) inşasına II. Murad’ın saltanatı yıllarında Tunca Nehri’nin batısında geniş ve düz bir alanda başlanıldı. Ancak Sultan’ın aniden ölümü nedeniyle proje yarım kaldı. Sultan Murad’ın yerine geçen oğlu II. Mehmed (1451-1481) yarım kalan projeyi tamamlattı ve yeni saraya taşındı. Dönemin tanığı Hekim Beşir Çelebi’nin anlatısı Saray’ın yerinin bilinçli olarak seçildiğini gösterir. Zira tarihçi, Tunca Nehri kenarında bulunan bu yerin havasını ve suyunu övmektedir. Edirne Sarayı’nda, özellikle I. Süleyman (1520-1566), II. Selim (1566-1574) ve IV. Mehmed’in saltanat yıllarında (1648-1687) önemli tamiratlar ile yeni mekanlar yapıldı. Ancak Tahsin Öz’ün de dikkat çektiği üzere Saray’ın bakımı sonraki yıllarda yapılamadı. Kimi mekanlar bakımsızlıktan yok oldu, kalan birkaç bina da harabeye dönüştü. Her ne kadar II. Mahmud (1808- 1839) devrinde harap durumda olan Saray binaları için bir proje başlatılmak istense de, yapılan keşif sonrasında Saray yapılarının onarımı için büyük bir bütçe gerektiği ortaya çıkınca bundan vazgeçildi. Saray, büyük bir hasarı 1829 yılında Rusların Edirne’yi işgali sonrasında gördü. Bu dönemde ahşap binaların yakıldığı ve kargir binalara ise hasar verildiği anlaşılmaktadır. Dahası duvarlardaki çiniler dahi sökülüp götürülmüştür. Her ne kadar Sultan Abdülaziz’in (1861-1876) Avrupa seyahati sırasında, Edirne’ye uğrayacağının Babıali tarafından dönemin valisi Hurşid Mehmed Paşa’ya bildirilmesiyle Saray’da yeni bir inşaat seferberliği başlatılsa da, yapılan çalışma kapsamlı bir projeye dönüşememiştir. Zira daha sonra Rıfat Osman yapılan bu çalışmayı tamirden çok binaların tahrip edilmesi olarak eleştirecektir. Edirne Sarayı’nın önemli bir bölümümün yok olması 1876-1877 yılları arasında Ruslar ile yapılan savaş sonrasında, Rusların Edirne’yi işgali sırasında oldu. Bu dönemde cephanelik olarak kullanılan Saray binaları Rusların eline geçmemesi için ateşe verilince üç gün boyunca yandı. Bu felaketten sonra Saray’dan geriye kalan yıkık ve yanmış binalarda bulunan kimi parçalar –çini, madeni eşya, hamam kurnası gibi– dönemin valisi Rauf Paşa tarafından yabancı misafirlere hediye edilmiştir. Rıfat Osman, Edirne eşrafından Dilaver Cezar Bey’in aktarımına dayanarak İngilizlere verilen eşyanın yirmi yedi sandık olduğunu söyler. Edirne Sarayı’ndan günümüze ancak Adalet Kulesi, Cihannüma Kasrı’nın temel izleri, babüssaade kapısı, mutfaklar ve Kum Kasrı hamamı ulaşabilmiştir. Hiç kuşku yok ki bugün Edirne Sarayı hakkında bildiklerimizi Rıfat Osman’a borçluyuz. Zira S. H. Eldem, Rıfat Osman'ın saray için önemine dikkat çeker:“Rıfat Osman’ın notları olmasaydı saray hakkında bu kadar malumat sahibi olamazdık”. Eldem’in de belirttiği gibi günümüzde Saray hakkındaki en ayrıntılı çalışmayı yapan Rıfat Osman, çalışmasında sarayın inşasından itibaren yapılan ilaveler ve tamirlerden bahsetmesinin yanında, Saray’ın tarihsel sürecini canlı tanıkların anlatımı ve dönem kaynaklarından faydalanarak değinmektedir. Rıfat Osman’ın ardından Saray hakkında çalışmalar yapan araştırmacılar arasında A. Süheyl Ünver ve Tahsin Öz’ü belirtmek gerekir. Ayrıca Oktay Aslanapa, S. Hakkı Eldem ve Ekrem Hakkı Ayverdi çalışmalarında saray ve kasırlar hakkında bilgi vermektedirler. Yukarıda belirtilen tüm bu çalışmalara karşın Saray’ın değişimini tam manasıyla takip etmek mümkün değildir. Bununla birlikte Saray hakkında önemli bilgiler elde edebileceğimiz arşiv malzemeleri eksik kalan kimi boşlukları doldurabilecek niteliktedir. Örneğin Tayyib Gökbilgin’in çalışmasında değindiği, II. Bayezid dönemine ait bir harc-ı hassa muhasebe defterinden anlaşılacağı üzere Saray-ı Cedid’de tamirat yapıldığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte son zamanlarda özellikle Osmanlı arşiv belgeleri ışığında kimi çalışmalar da yapılmaktadır. Bunlardan biri Necdet Sakaoğlu’nun, Edirne Saray’ının tamir keşifnamesidir. Bir diğer çalışma ise Said Öztürk’ün, I. Ahmed dönemi Edirne Sarayı tamirini içeren çalışmasıdır. İbrahim Sezgin, 1529 yılında Edirne Saray’ında gerçekleştirilen inşa ve tamir faaliyetlerini ele aldığı çalışmasında özellikle 16. yüzyılın ikinci yarısında Saray’daki onarımı, dönemin inşa ve malzeme fiyatları ile işçilik ücretlerini değerlendirmektedir. Önder Demir’in, Belgelerle Saray-ı Cedid-i Amire-i Edirne başlıklı tezi ise özellikle Saray’la ilgili Osmanlı arşiv kayıtlarının sunulduğu bir çalışmadır. Murat Kocaaslan ve Ahmet Arslantürk, IV. Mehmed döneminde yapılan onarımları ihtiva eden çalışmalarında Saray’ın tarihi sürecini ve özellikle de IV. Mehmed’in Edirne Sarayı’nı kullanmaya başladığı yıllara yönelik bir değerlendirme yapmaktadırlar. Tüm bu çalışmalardan başka Edirne Saray’ında yapılan bilimsel kazılar da aralıklarla devam etmektedir. Kent, tarihi süreç içinde coğrafi şartların sağladığı avantajdan dolayı önemini hep korudu. Hiç kuşku yok ki Edirne’nin, İstanbul’u Avrupa’ya bağlayan yol üzerinde olması, Osmanlı sultanlarının kent üzerindeki ilgisini hep canlı tuttu. Dahası, İstanbul'un fethine kadar payitaht olarak hizmet veren Edirne, bu süreçten sonra da ihmal edilmedi ve Osmanlı sultanları tarafından sıklıkla ziyaret edildi. Bilindiği üzere Edirne Sarayı’nın (Saray-ı Cedid-i amire, Tunca Sarayı, Edirne Saray-ı Hümayunu, Hünkar Bahçesi Sarayı) inşasına II. Murad’ın saltanatı yıllarında Tunca Nehri’nin batısında geniş ve düz bir alanda başlanıldı. Ancak Sultan’ın aniden ölümü nedeniyle proje yarım kaldı. Sultan Murad’ın yerine geçen oğlu II. Mehmed (1451-1481) yarım kalan projeyi tamamlattı ve yeni saraya taşındı. Dönemin tanığı Hekim Beşir Çelebi’nin anlatısı Saray’ın yerinin bilinçli olarak seçildiğini gösterir. Zira tarihçi, Tunca Nehri kenarında bulunan bu yerin havasını ve suyunu övmektedir. Edirne Sarayı’nda, özellikle I. Süleyman (1520-1566), II. Selim (1566-1574) ve IV. Mehmed’in saltanat yıllarında (1648-1687) önemli tamiratlar ile yeni mekanlar yapıldı. Ancak Tahsin Öz’ün de dikkat çektiği üzere Saray’ın bakımı sonraki yıllarda yapılamadı. Kimi mekanlar bakımsızlıktan yok oldu, kalan birkaç bina da harabeye dönüştü. Her ne kadar II. Mahmud (1808- 1839) devrinde harap durumda olan Saray binaları için bir proje başlatılmak istense de, yapılan keşif sonrasında Saray yapılarının onarımı için büyük bir bütçe gerektiği ortaya çıkınca bundan vazgeçildi. Saray, büyük bir hasarı 1829 yılında Rusların Edirne’yi işgali sonrasında gördü. Bu dönemde ahşap binaların yakıldığı ve kargir binalara ise hasar verildiği anlaşılmaktadır. Dahası duvarlardaki çiniler dahi sökülüp götürülmüştür. Her ne kadar Sultan Abdülaziz’in (1861-1876) Avrupa seyahati sırasında, Edirne’ye uğrayacağının Babıali tarafından dönemin valisi Hurşid Mehmed Paşa’ya bildirilmesiyle Saray’da yeni bir inşaat seferberliği başlatılsa da, yapılan çalışma kapsamlı bir projeye dönüşememiştir. Zira daha sonra Rıfat Osman yapılan bu çalışmayı tamirden çok binaların tahrip edilmesi olarak eleştirecektir. Edirne Sarayı’nın önemli bir bölümümün yok olması 1876-1877 yılları arasında Ruslar ile yapılan savaş sonrasında, Rusların Edirne’yi işgali sırasında oldu. Bu dönemde cephanelik olarak kullanılan Saray binaları Rusların eline geçmemesi için ateşe verilince üç gün boyunca yandı. Bu felaketten sonra Saray’dan geriye kalan yıkık ve yanmış binalarda bulunan kimi parçalar –çini, madeni eşya, hamam kurnası gibi– dönemin valisi Rauf Paşa tarafından yabancı misafirlere hediye edilmiştir. Rıfat Osman, Edirne eşrafından Dilaver Cezar Bey’in aktarımına dayanarak İngilizlere verilen eşyanın yirmi yedi sandık olduğunu söyler. Edirne Sarayı’ndan günümüze ancak Adalet Kulesi, Cihannüma Kasrı’nın temel izleri, babüssaade kapısı, mutfaklar ve Kum Kasrı hamamı ulaşabilmiştir. Hiç kuşku yok ki bugün Edirne Sarayı hakkında bildiklerimizi Rıfat Osman’a borçluyuz. Zira S. H. Eldem, Rıfat Osman’ın saray için önemine dikkat çeker:“Rıfat Osman’ın notları olmasaydı saray hakkında bu kadar malumat sahibi olamazdık”. Eldem’in de belirttiği gibi günümüzde Saray hakkındaki en ayrıntılı çalışmayı yapan Rıfat Osman, çalışmasında sarayın inşasından itibaren yapılan ilaveler ve tamirlerden bahsetmesinin yanında, Saray’ın tarihsel sürecini canlı tanıkların anlatımı ve dönem kaynaklarından faydalanarak değinmektedir. Rıfat Osman’ın ardından Saray hakkında çalışmalar yapan araştırmacılar arasında A. Süheyl Ünver ve Tahsin Öz’ü belirtmek gerekir. Ayrıca Oktay Aslanapa, S. Hakkı Eldem16 ve Ekrem Hakkı Ayverdi çalışmalarında saray ve kasırlar hakkında bilgi vermektedirler. Yukarıda belirtilen tüm bu çalışmalara karşın Saray’ın değişimini tam manasıyla takip etmek mümkün değildir. Bununla birlikte Saray hakkında önemli bilgiler elde edebileceğimiz arşiv malzemeleri eksik kalan kimi boşlukları doldurabilecek niteliktedir. Örneğin Tayyib Gökbilgin’in çalışmasında değindiği, II. Bayezid dönemine ait bir harc-ı hassa muhasebe defterinden anlaşılacağı üzere Saray-ı Cedid’de tamirat yapıldığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte son zamanlarda özellikle Osmanlı arşiv belgeleri ışığında kimi çalışmalar da yapılmaktadır. Bunlardan biri Necdet Sakaoğlu’nun, Edirne Saray’ının tamir keşifnamesidir. Bir diğer çalışma ise Said Öztürk’ün, I. Ahmed dönemi Edirne Sarayı tamirini içeren çalışmasıdır. İbrahim Sezgin, 1529 yılında Edirne Saray’ında gerçekleştirilen inşa ve tamir faaliyetlerini ele aldığı çalışmasında özellikle 16. yüzyılın ikinci yarısında Saray’daki onarımı, dönemin inşa ve malzeme fiyatları ile işçilik ücretlerini değerlendirmektedir. Önder Demir’in, Belgelerle Saray-ı Cedid-i Amire-i Edirne başlıklı tezi ise özellikle Saray’la ilgili Osmanlı arşiv kayıtlarının sunulduğu bir çalışmadır. Murat Kocaaslan ve Ahmet Arslantürk, IV. Mehmed döneminde yapılan onarımları ihtiva eden çalışmalarında Saray’ın tarihi sürecini ve özellikle de IV. Mehmed’in Edirne Sarayı’nı kullanmaya başladığı yıllara yönelik bir değerlendirme yapmaktadırlar. Tüm bu çalışmalardan başka Edirne Saray’ında yapılan bilimsel kazılar da aralıklarla devam etmektedir.