Ebu Süfyan (r.a) kimdir hayatı

Konusu 'İslam büyüklerinin hayatları' forumundadır ve Beyza tarafından 22 Ekim 2013 başlatılmıştır.

  1. Beyza

    Beyza Moderatör


    Ebu Süfyan radıyallahu anh Mekke Fethi günü büyük hizmetler gören bir sahabi… Kureyş kabilesinin reislerinden… Müslüman olmadan önce Resulullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin en azılı düşmanları arasında bulunan, fakat Mekke Fethi günü halkını teskine çalışan ve kan akıtılmadan Mekke’nin müslümanlar tarafından alınmasını sağlayan bir yiğit…

    Ebu Süfyan, müslümanlara fiili olarak eziyet edenler arasında da bulunmadı. Abbas (r.a.) onun en samimi çocukluk arkadaşıydı. Mekke fethinden önce onun vasıtasıyla İslam’la şereflendi.

    MÜSLÜMANLARIN İLK SAVAŞI

    Hicretten elli yedi yıl önce 565 m. senede Mekke’de doğan Ebu Süfyan babası gibi ticaretle meşgul oluyordu. Okuma-yazma bilen çok az sayıdaki Mekkeli’den biriydi. Suriye taraflarına büyük kervanlarla ticaret için gider-gelirdi. Hicretin ikinci yılının Ramazan ayı idi. Büyük bir Kureyş kervanının onun riyasetinde Şam’dan Mekke’ye dönmekte olduğu haberi alındı. Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin emriyle bu kervan mallarıyla birlikte ele geçirilmek istendi. Ebu Süfyan müslümanların bu hareketinden haberdar oldu ve kervanın yolunu değiştirerek süratle Mekke’ye ulaştı. Bu olay Mekke’li müşriklere ağır geldi. Ebu Cehil ve diğer Kureyş ileri gelenlerinin tahrikiyle bin kişilik, modern silahlarla donatılmış bir ordu hazırlandı ve Medine’ye hareket etti. Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz onları Bedir’de karşıladı. Bu İslam’ın ilk ordusuydu. Bedir’de büyük kahramanlıklar gösterdi. Allah yolunda baba, amca dayı demeden vuruştu ve zaferi elde etti. Ebu Cehil de bu savaşta öldürüldü.

    Mekke reisliğine Ebu Süfyan geçti. Kureyş bu mağlubiyetin intikamını almak için Hicretin üçüncü yılı Şevval ayı ortalarında Ebu Süfyan kumandasında 3 bin kişilik bir ordu ile Medine’ye hareket etti. İki Cihan Güneşi Efendimiz bu intikam dolu müşrik ordusunu Uhud’da karşıladı, ilk anda müşriklerin mağlup olduğu göründü. Hazreti Hamza radıyallahu anh’ın ve birçok sahabinin, şehadetiyle müslümanlar acılarla döndü. Hendek Gazvesinde de Kureyş’in komutanı olan Ebu Süfyan’ın liderliği Mekke Fethin’e kadar devam etti.

    TEK YÜREK TEK KALP

    Mekkeli müşrikler müslümanlarla yaptığı antlaşmayı Huzaa kabilesine saldırarak bozdular. Sevgili Peygamberimiz de Huzaa kabilesine yardım vaadinde bulundu. Kureyşliler bu durum karşısında telaşa düştü ve reisleri Ebu Süfyan’ı Medine’ye göndererek antlaşmayı yenilemek istediler. Bunun üzerine Ebu Süfyan Medine’ye geldi. Fakat hiç kimseden alaka göremedi. Kızı Ümmü Habibe radıyallahu anha Resul-i Ekrem (s.a.) Efendimizin zevceleriydi. Onun yanına vardı. Onun da davranışlarını beğenmedi. Evine girdiğinde oturmak istediği minderi kızı derhal dürüp kaldırmıştı. Niçin böyle yapıyorsun kızım? Dediğinde; Ebu Süfyan’ın iç dünyasını sarsan şu cevabı verdi: “Bu, Resulullah’ın minderidir. Müşrik olan kimse bunun üzerine oturamaz. Çünkü şirk pisliktir.” Kızından böyle bir davranış beklemeyen Ebu Süfyan: “Kızım sen evden ayrılalı kötü olmuşsun.” dedi. Ümmi Habibe (r.anha) da: “Asla böyle bir şey yok. Allah Teala bana kötülüğü değil, güzelliklerle dolu İslam’ı ihsan etti. Sen hala işitmeyen, görmeyen taştan yapılmış putlara tapıyorsun. Nasıl olur da senin gibi akıllı insan İslam’dan uzak kalır?” dedi. O yine inadından vazgeçmeyerek: “Senden bunu da mı duyacaktım?” diyerek evden çıktı. Ashabın ileri gelenlerine sulhu yenilemek istediklerini söyledi. Bir ses çıkmadı. Mescide girdi ve Resul-i Ekrem (s.a.) Efendimize sulhu yenilediğini söyledi. Efendimiz de: “Bunu sen söylüyorsun. Ey Ebu Süfyan!” diye cevap verdi ve tek taraflı sulh olamayacağını duyurdu. Ebu Süfyan bir netice alamadan Mekke’ye döndü ve Kureyşlilere: “Hayatımda, ashabının Muhammed’e gösterdiği itaat ve bağlılığı hiçbir kavimde görmedim. Sanki onlar tek bir yürek, tek bir kalp olmuşlar.” dedi. Kureyşliler reislerine karşı: “Sen bize sulh haberi getirmedin ki emin olalım. Harp haberi getirmedin ki hazırlanalım.” diye sitemlerde bulundular.

    Gücüne, kuvvetine, güvenen Kureyş birbirine düşmüşken Medine’de Sevgili Peygamberimiz ashabıyla istişare sonucu harbe karar verdi. Kureyş’e haber ulaşmadan hemen harekete geçti. Mekke’ye onaltı kilometre mesafede bulunan Merruzzahran vadisine karargahını kurdu. Efendimizin emriyle o gece bütün birlikler ayrı ayrı ateş yaktılar. Adeta bir ateş donanması altında kalan Kureyş ne yapacaklarını şaşırdı ve tekrar Ebu Süfyan’ın çevresinde toplandılar.

    EBU SÜFYAN’IN MÜSLÜMAN OLUŞU

    Ebu Süfyan durumu öğrenmek üzere İslam ordusunun bulunduğu yere geldi ve çocukluk arkadaşı Abbas (r.a.) vasıtasıyla Resul-i Ekrem (s.a.)’in huzuruna çıktı. Hz. Ömer (r.a.) gibi bir kısım sahabi bu İslam düşmanı ele geçmişken öldürülmesini isterken Abbas (r.a.) affedilmesini rica etti. Efendimiz de affetti ve ona “Ey Ebu Süfyan! La ilahe illallah diyeceğin vakit gelmedi mi? İslam ol, selamet bul.” buyurdu. Ona şefkatle davrandı. Bu müşfik ve nazik hareket karşısında Ebu Süfyan: “Bunca sene sana eza ve cefada bulundum. Sen ise yine benim iyiliğimi isteyip beni hidayete çağırıyorsun. Sen ne hoşsun!.. Ne kadar hilm ve kerem sahibisin!..” diyerek kelime-i şehadet getirdi ve İslam’la şereflendi.

    MEKKE’NİN FETHİ

    Resul-i Ekrem (s.a.) Efendimiz amcası Abbas’a: “Ebu Süfyan’ı al, ordunun geçit yerine götür. İslam ordusunun ihtişamını görsün!” buyurdu. Abbas (r.a.) da onu yüksek bir tepeye çıkardı ve ordunun geçişini seyrettirdi. “Allahu Ekber” sadalarıyla her taraf çınlıyordu. Son derece intizamlı bir şekilde alay alay geçen kabileler Ebu Süfyan’ın gözünde gönlünde o kadar büyüdü ki ona bu ordu yenilmez dedirtti. Mekke’ye döndüğünde Harem-i Şerife vardı ve halkına şöyle hitap etti:

    “- Ey Kureyş! Muhammed şehrimizin kapısı önündedir. Karşısında durulamayacak bir kuvvetle size geliyor. Her kim Ebu Süfyan’ın evine gelirse emniyettedir. Kabe’ye sığınırsa emniyettedir. Silahını bırakarak kendi evine kapanırsa emniyettedir.”

    Ebu Süfyan bu sözleriyle Mekkelileri teskin etmeye çalıştı, ilk tepkiyi hanımı Hind’den aldı. Halk ne yapacağını şaşırdı. Ertesi gün, büyük bir şaşkınlık ve hayret içerisinde müslümanları tavaf ederken Kabe’de seyrettiler. Böylece İslam ordusu kan dökmeden Mekke’ye girdi. Allah Teala, Resulüne va’dini gerçekleştirdi, İki Cihan Güneşi Efendimiz bütün Mekkelileri affetmiş ve serbest bırakmıştı. Bu kerem ve merhamet karşısında bütün Mekkeliler erkeği ve kadınıyla gurup gurup gelerek Resulullah (s.a.)’e biat ettiler.

    Mekke Fethinde böyle büyük bir hizmet gören Ebu Süfyan, Huneyn Gazvesine, Taif muhasarasına da iştirak etti. Taif’te bir gözünü kaybetti. Sevgili Pegyamberimiz onu Necran’a görevlendirdi. Hz. Ebu Bekir ve Ömer radıyallahu anhüm devrinde de valilik yaptı. Yetmiş yaşlarında iken Suriye’nin fethine gönderilen orduya katıldı. Yermük savaşında oğlu Yezid’in idaresinde askerlere moral veren hitabelerde bulundu. Hz. Osman (r.a.) zamanında 653 m. senede 88 yaşlarında iken Medine’de vefat etti. Cenab-ı Hak şefaatlerine nail kılsın. Amin.
     
    Son düzenleyen: Moderatör: 9 Nisan 2017