Asıl adı Abdullah b. Kays olan Ebu Musa el-Eş‘arî (radıyallahu anh) Güney Arabistan’ın Yemen bölgesinde yer alan Zebîd şehrinde dünyaya geldi. Onun mensubu olduğu Eş‘ar kabilesi, Kahtanî asıllı Arap soylarından birisidir. Babası Kays b. Süleym, annesi ise Tayyibe’dir. Hz. Peygamber’in Mekke’de davetini başlattığını haber alınca İslam’ı öğrenmek ve Müslümanlar arasına dahil olmak amacıyla kabilesine mensup kişilerle Kızıldeniz yoluyla Mekke’ye gitmeye karar vermiş, ancak gemileri fırtına sebebiyle Habeşistan’a sığınmak zorunda kalınca, o da yanındakilerle birlikte Habeşistan’a hicret etmiş bulunan Mekkeli Müslümanlara katılmıştı. Ebu Musa (radıyallahu anh) burada belli süre kaldıktan sonra Hayber fethi esnasında buradaki muhacirlerle birlikte Medine’ye döndü. Dolayısıyla Ebu Musa (radıyallahu anh) hem Habeşistan, hem de Medine’ye hicret etmesi sebebiyle iki hicret sevabı alanlar arasında sayılmıştır. Ebu Musa el-Eş‘arî (radıyallahu anh) Medine’ye ulaşmasından sonra Hz. Peygamber’in bütün savaşlarında hazır bulundu. Mekke’nin fethinin hemen akabinde gerçekleşen Huneyn savaşında mağlup olup kaçan düşman birliklerini takip eden askerî birlikte yer aldı. Bu esnada gösterdiği üstün gayretleri sebebiyle Hz. Peygamber onun hakkında, “Allah’ım! Abdullah b. Kays'ın günahını affeyle ve kıyamet gününde ona şerefli ve yüksek bir makam nasip et” diye duada bulunmuştur. Tebük seferinin hemen akabinde Rasul-i Ekrem (sav)’in Arap Yarımadası’nın çeşitli bölgelerine görevlendirdiği zekat amilleri arasında Ebu Musa (radıyallahu anh) da vardı. O, kendi vatanı olan Yemen’de Zebîd, Aden, Me'rib bölgelerinin sadakalarını toplamakla görevli kılınmıştı. Diğer bir sahabi Muaz b. Cebel (radıyallahu anh) ile beraber bölgeye giden Ebu Musa (radıyallahu anh), zekat amilliği görevinin yanı sıra halka İslam dinini tebliğ etmiş ve hemşehrilerinden pek çok insanın hidayetine vesile olmuştur. Görevi esnasında Yemen’den gelerek Allah Rasulü (sav)’nün veda haccı ve hutbesine iştirak eden Ebu Musa (radıyallahu anh), Hz. Peygamber’in vefatından sonra bir müddet Medine’de kaldı. Daha sonra ridde hadiselerinde Esved el-Ansî’yi etkisiz hale getirmek için yola çıkarılan orduda savaştı. Hz. Ebu Bekir’in (radıyallahu anh) halifeliğinin son yılında ise Müslümanların Suriye fetihlerine iştirak etti. Ebu Musa el-Eş‘arî (radıyallahu anh)’nin bürokraside yükselmesi, Hz. Ömer (radıyallahu anh)’in halifeliği dönemine tekabül eder. İlk olarak Basra’ya vali tayin edildi. Eyaletlerde müstakil kadılık müessesesi daha ihdas edilmemiş olduğundan valiliğinin ilk yıllarında şehirdeki hukukî meseleleri de çözüme bağladı. Basra valiliği devam ederken gerçekleştirdiği askerî seferler neticesinde Nusaybin, Dînever ve Kum gibi şehirlerin Müslümanların idaresine girmesini temin etti. İran’ın önemli merkezleri olan Ehvaz ile İsfahan da onun tarafından fethedildi. Ayrıca Araplar ile İranlıların son büyük hesaplaşması olan Nihavend savaşında da başkomutan Numan b. Mukarrin’in yardımcıları arasında yer aldı. Onun başarılı idaresinden memnun olan Hz. Ömer, Ammar b. Yasir (radıyallahu anh)’in azledilmesinin ardından Kufe valiliğini de onun uhdesine verdi. Hz. Osman (radıyallahu anh)’ın halifeliği döneminde de devlet kademelerinde vazife görmeye devam eden Ebu Musa (radıyallahu anh), Irak’ın iki önemli merkezi olan Basrave Kufe’de valilik yaptı. Bu görevlerinden ayrıldıktan sonra ise kendisini ilme ve talebe yetiştirmeye adadı. Bilhassa Kur’an ilimleri ve fıkıh öğretimiyle meşgul oldu ve pek çok talebe yetiştirdi. Fakat devlet adamlığı yönü onu yine rahat bırakmadı. Hz. Osman (radıyallahu anh) zamanının sonuna doğru Kufelilerin ısrarlı talepleri sebebiyle tekrar Kufe valiliğine getirildi. Halifenin asiler tarafından şehit edildiği esnada o, valilik makamında bulunuyordu. Hz. Osman (radıyallahu anh)’ın şehit edilmesinden sonra ortaya çıkan siyasî ve ictimaî kaos ortamında taraf olmamaya özel gayret gösterdi. Bu esnada başta Kufeliler olmak üzere bütün halkı sükunete çağırıcı konuşmalar yaptı. Hz. Peygamber’den rivayet edilen, “Öyle bir fitne kopacak ki, onun koptuğu zaman ayakta duran yürüyenden, oturan da ayakta durandan daha hayırlı olacaktır.” “İki Müslüman kılıçları ile karşılaşacak olurlar da biri diğerini katlederse, ikisi de cehennemlik olur.” hadislerini okuyarak, toplumu savaş ve fitne konusunda uyardı. Hz. aişe (r.anha), Hz. Talha (radıyallahu anh) ve Hz. Zübeyr (radıyallahu anh) tarafından organize edilen ve Basra’da toplanan gruba karşı halife Hz. Ali (radıyallahu anh)’den asker toplaması emri gelince bu talimata uymadığı gibi, yönetimin Kufe’de yeteri kadar kuvvet elde etmesine engel oldu. Böyle bir adımın Müslüman kanının akıtılmasına sebebiyet vereceğini düşünüyordu. Bunun üzerine Ebu Musa (radıyallahu anh), Hz. Ali (radıyallahu anh) tarafından görevinden uzaklaştırıldı. Ebu Musa (radıyallahu anh) Sıffin’de Iraklılar ile Şamlılar arasında meydana gelen büyük savaşa iştirak etmedi. Çarpışmalar sonucunda meselenin barış yoluyla halledilmesi kararı alınması üzerine, Iraklılar ancak Ebu Musa (radıyallahu anh)’nın hakemliğine razı olacaklarını açıklayınca, Hz. Ali (radıyallahu anh) onu kendi temsilcisi seçti. Hakemler arasında yapılan ilk görüşmeler sonucunda savaşın durdurulmasına ve anlaşmazlığın halli için tekrar görüşmeler yapılmasına karar verildi. Sıffin savaşından bir yıl sonra gerçekleştirilen ve hakem olayı olarak meşhur olan görüşmeler için Ebu Musa (radıyallahu anh) ile Şamlıların temsilcisi Amr b. el-as (radıyallahu anh) Ezruh denilen mevkide bir araya geldiklerinde, Hz. Ali (radıyallahu anh)’yi halifelikten azletmek ve Muaviye’yi de bu göreve yaklaştırmamak, yeni halifenin seçimini de şuraya bırakmak konusunda anlaştılar. Alınan kararı ilk önce Hz. Ali (radıyallahu anh)’nin temsilcisi Ebu Musa (radıyallahu anh) açıkladı. Söz sırası Amr (radıyallahu anh)’a gelince o ise Hz. Ali (radıyallahu anh)’yi kendisinin de azlettiğini, fakat bu makama Muaviye’yi getirdiğini ilan etti. Anlaşmaya aykırı olarak duyurulan bu karara Ebu Musa (radıyallahu anh) itiraz etmiş, ancak Şamlıların Muaviye’yi halife ilan etmelerinin önüne geçememiştir. Gerek Hz. Ali (radıyallahu anh), gerekse diğer Iraklılar Amr (radıyallahu anh)’a karşı dirayetli hareket edemediği düşüncesiyle Ebu Musa’yı (radıyallahu anh) tenkit ettiler. Bu hadiseden dolayı son derece üzülen Ebu Musa (radıyallahu anh) siyasî hayattan tamamen çekildi. Kendisine bu konuda yapılan yeni davetlere de iltifat etmeksizin ömrünün geri kalan kısmını Mekke’de uzlet içerisinde tamamladı. Ebu Musa (radıyallahu anh) politik hayatta olduğu kadar ilmî kişiliğiyle de temayüz etmiş sahabîlerdendir. Kur’an-ı Kerîm’i bizzat Hz. Peygamber’den öğrendiği, üstelik ezberleyerek hafız olduğu bilinmektedir. Güzel sesiyle okuduğu Kur’an-ı Kerîm sebebiyle bizzat Hz. Peygamber’in takdirini kazanmıştır. Allah Rasulü onun sesini duyduktan sonra aynen Hz. Davud (as) gibi okuduğunu ifade etmiştir. Kur’an ilimleri ve tefsirdeki derinliği kadar fıkhî konulara da vakıf olan Ebu Musa (radıyallahu anh), Hz. Peygamber hayatta iken fetva veren birkaç sahabî arasında sayılmıştır. Halifeliği esnasında Hz. Ömer (radıyallahu anh)’in yargılama hukukuyla ilgili olarak, Basra valiliği esnasında Ebu Musa (radıyallahu anh)’ya gönderdiği mektup, İslam hukuk tarihinde mühim bir yere sahiptir. Hz. Ömer (radıyallahu anh) mektubunda hakimin tarafsızlığı, tarafların delil getirme yükümlülüğü, barışma, hakimin hatalı karardan dönmesi gibi yargılama hukukunun temel meselelerine temas etmiştir. Ayrıca Kitap ve Sünnette bulunmayan hususlarda kıyasa başvurulması konusu üzerinde durulmuştur. Hz. Ömer (radıyallahu anh)’in bu mektubu daha sonraki dönem İslam hukukçuları tarafından yargılama hukukunun esasları konusunda önemli bir referans olmuştur. İlme düşkünlüğü bilinen Ebu Musa (radıyallahu anh) aynı zamanda zühd ve takvasıyla da şöhret bulmuştur. Uzun yıllar devletin en önemli görevlerinde bulunmuş, pek çok fetihler sonucunda zengin ganimetlerden pay almış olmasına rağmen zengin bir hayat yaşamamış, hiçbir zaman da dünya malına iltifat etmemiş, dolayısıyla Hz. Peygamber döneminde yaşadığı sade hayatın vefatına kadar sürdürmüştür. Ebu Musa el-Eş‘arî (radıyallahu anh) fıkıh alanındaki şöhreti kadar aynı zamanda hadis rivayet eden sahabî arasında da yer alır. Rivayet ettiği hadisleri doğruca Hz. Peygamber’den ayrıca dört halifeden, Muaz b. Cebel (radıyallahu anh), Abdullah b.Mes‘ud (radıyallahu anh), Übey b. Ka‘b (radıyallahu anh) ve Ammar b. Yasir (radıyallahu anh) gibi sahabîlerden almıştır. Kendisinden de oğulları Musa, İbrahim, Ebu Bürde, Ebu Bekir ile ashabdan Ebu Saîd el-Hudrî (radıyallahu anh), Enes b. Malik (radıyallahu anh), tabiîlerden Kays b. Ebu Hazim, Saîd b. Müseyyeb, Ebu Osman en-Nehdî ve Hasan-ı Basrî gibi alimler rivayette bulunmuşlardır. Ondan gelen 360 hadis rivayetinin 49’u hem Buharî hem de Müslim’de ortak yer bulmuş, ayrıca müstakil olarak Buharî’de 4, Müslim’de de 15 rivayeti aktarılmıştır.