Ebu Hamza Bağdadi

Konusu 'Eğitim Konuları' forumundadır ve Adile tarafından 19 Ekim 2013 başlatılmıştır.

  1. Adile

    Adile Admin

    Kelâm, fıkıh, tefsîr, hadîs âlimlerinden ve evliyânın büyüklerinden. 9. yüzyılda Bağdât'ta yaşadı.
    İsmi, Muhammed bin İbrâhim, künyesi Ebû Hamza'dır.

    Bağdâtlı olduğu için "Bağdâdî", tasavvuf ehlinden olduğu için "Sûfî" nisbeleriyle meşhur oldu. Bez sattığı için Bezzâz lakabı ile de bilinir. Bağdât'ta doğdu. Doğum târihi bilinmemektedir. 901 (H.289) senesinde Bağdât'ta vefât etti. Kabri oradadır.

    Hocası Harisi Muhâsebî’dir. Ayrıca, Sırrî-yi Sekatî ve başka büyük zâtların sohbetlerinde bulunup, kendilerinden ilim öğrendi. Ebû Bekr-i Kettânî, Hayr-ün-Nessâc ve başka zâtlar kendisinden hadîs-i şerîfler rivâyet etmiştir.

    Bir yere gideceği zaman Ebû Türâb Nahşebî ile beraber giderdi. Ebü’l-Hüseyin Nûri’nin akranı idi. Defalarca Basra’ya gitti. Bişr-i Hafî ile sohbet etti. Ebû Hamza Bağdadî (r.anh), Bağdâd’da Ressâfe isimli mescidde va’z ederdi.

    Sonraları Medine isimli mescidde va’z etmeye başladı. Her Cum’a günü Medine isimli mescidde va’z ediyorken kendisine gâibden bir ses geldi. “Ey Ebâ Hamza! Bugüne kadar konuştun.

    Çok güzel ve te’sîrli konuşuyorsun. Ama bundan sonra konuşmaman daha hayırlıdır” diyordu. Birden rengi değişti, sarardı ve kürsüden yere düştü. Ertesi Cum’a’ya varmadan vefât etti. Vefât edinceye kadar hiç konuşmadı.

    İmâm-ı Ahmed bin Hanbel, bu zâta çok saygı gösterirdi. Evliyâ hâllerine âit bir mes’ele olursa, “Ey Ebâ Hamzaî Bu husûsda ne buyurursun?” diye sorar, aldığı cevâblara hayran olurdu.

    Ebû Hamza (r.anh), tok olarak sahrada yola çıkmayı uygun bulmaz. “Böyle yapmakla, Allah (c.c)'ya tam tevekkül etmekte, O’na güvenmekte gevşeklik etmiş olurum” buyururdu. Ebû Hamza Bağdadî buyurdular ki:

    “Allah (c.c.) sana hayır yollarından birini açarsa, sen o yolda gayretle devam et. Ama o ni’meti sana ihsân edeni ve o ni’mete kavuşmana vesîle olanları da unutma.

    O ni’mete kavuştuğun için büyüklenme. Senin yapacağın şey, buna kavuşturana şükretmendir. Eğer şükretmezsen, o ni’met, elinden alınır.

    İhsân edeni üzmüş olursun. Eğer şükredersen, sana daha hayırlı yollar, daha güzel ni’metler ihsân edilir. Nitekim Allahü teâlâ, İbrâhîm sûresi yedinci âyetinde “Eğer şükrederseniz elbette size ni’metimi arttırırım ve eğer nankörlük ederseniz, haberiniz olsun, gerçekten azâbım çok şiddetlidir” buyuruyor.

    “Bir kimsenin, Allahü teâlâyı sevmesi, sonra da O’nu unutması, devamlı Allahü teâlâyı hatırlayıp, sonra da O’nu bulamaması ve Allahü teâlâyı anmakdaki tadı alıp, sonra da O’ndan gâfil olması düşünülemez.”

    “Allahü teâlâ “Câhillerden yüz çevir” (A’râf-199) buyuruyor. Nefs, câhillerin en câhilidir. O halde ondan daha fazla yüz çevirmelidir.”

    “Nefsinin kötü olan arzularını yapmayıp, onun âhırette kurtulmasını temin edebilirsen, nefsinin hakkını îfâ etmiş olursun, İnsanlar senin kötülüğünden emîn olurlarsa, onların hakkını îfâ etmiş olursun.”