Ebu Abdullah El-Basrî hayatı Evliyânın büyüklerinden. İsmi, Mubammed bin Ahmed bin Sâlim olup, künyesi Ebû Abdullah’dır, Basralı olup doğum vede vefât târihleri belli değildir. Vefâtı, dördüncü asrın başındadır. Ebû Abdullah el-Basrî, Sehl bin Abdullah-ı Tüsterî’nin (r.a.) arkadaşı olup, onun talebesi idi. Uzun zaman onun sohbetinde bulunup, feyz aldı. Ondan sonra da bir başka zata talebe olmadı. Onun yolunu devam ettirdi ve onun sözlerini, hâIlerini talebelerine anlatırdı ve tarikata da yine üstadı Sehl bin Abdullahı Tüsterî’nin tarikati idi. İctihad ehlinden bir zâttı. Gayet yumuşak huylu ve tatlı sözlü bir zat olan Ebû Abdullah el-Basrî, herkese yumuşaklık ile davranılmasını tavsiye eder ve: “Bir kimse, ayıplarının örtülmesini ve gizlilik perdesinin yırtılmamasını isterse; kendisine asi ve kaba davranana hilm (yumuşaklık) ile muamele etsin. Ve elinde olan şeylerle insanlara ihsân ve ikrâmda bulunsun” buyurdu. Birgün kendisine, “Evliyâ halk içinde nasıl tanınır? Alametleri nelerdir?” diye sorulunca, evliyânın, Allahü teâlânın dostlarının alametlerini şöyle bildirdi: “Evliyâ; dilinin çok tatlı olması, ahlâkının güzel olması, özür dileyenlerin özürünü kabûl etmesi, ister iyi ister kötü olsun, bütün mahlukata tam bir şefkat ve merhametle, acımasıyla anlaşılır.” Ömründe hiç bir kimseyi kırmayan, incitmeyen Ebû Abdullah el-Basrî, en küçük mahluklara dahi merhamet eder, yolda yürürken bir karıncayı bile ezmemeye çok dikkat ederdi. Dünyâya hiç kıymet vermeyen Ebû Abdullah el-Basrî, insanları Allahü teâlâdan uzaklaştıran şeylerin hepsinin dünyâ olduğunu beyan buyurur ve herkese “Dünyanın oğullarına (dünya malı, mevkii, şan, şöhret, para ... v.s.) karşı zâhid olmak, onlara kıymet vermeyip terk etmek; akıllı kişinin şanındandır. Çünkü, onlar kendisini meşgûl eder, Allahü teâlâyı zikretmekten alıkor. Kendisi, din ve dünyâ ilerinin düzgün olmasını istediği hâlde, dünyâ oğulları öyle değildir.” Her işinde tevekkül sâhibi olan Ebû Abdullah el- Basrî (r.a.), her işini Allahü teâlâya havale eder, yalnız O’na güvenir, her şeyi O’ndan beklerdi. O tevekkülü, ba’zı cahillerin söylediği gibi hiç bir sebebe yapışmadan ve herşeyi Allahü teâlâdan beklemek olarak değil, sebepleri en güzel şekilde yapıp, sebepleri yaratanın Allahü teâlâ olduğunu bilmek ve O’na tam güvenmek olarak kabul etmiştir. Tevekkül; Resûlullahın (s.a.v.) hâli, kesb; çalışıp kazanmak da, O’nun sünnetidir. Ebû Abdullah el-Basrî buyurdu ki; Allahü teâlâ bir kimseye iyilik ile muâmele ederse, o kimseden kerâmetler zuhûr eder. Kalbden riyâ hastalığı, ihlâs ile, yalan ise, doğruluk nuru ile giderilir (tedavi olunur). Kim nefsinin arzu ve isteklerine muhalefet ederse, Allahü teâlâ onu, ünsiyet (muhabbet) makamına kavuşturur. Buyurdu ki: Kim Allaha tevekkül ederse, Allahü teâlâ onun kalbini hikmet nuruyla doldurur. Allahü teâlâ her isteğinde ona kâfi gelir, onu sevdiği hereye kavuşturur. Allahü teâlâ, Talak sûresi üçün'cü âyet-i kerîmede; Kim Allaha tevekkül ederse, O, ona kâfidir” buyuruyor. Bunun işin Allahü teâlâ her işinde o kimseye kafidir. Allahü teâlâya tevekkül etmek farzdır. Çünkü Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîmde Mâide sûresi yırmi üçün'cü âyetinde Eğer gerçek mü’minlerseniz, Allahü teâlâya tevekkül ediniz. Minnet sahibinin ihtiyacını görmek, dostluğun anahtarıdır. Kulunun aklı, hilmi (yumuşaklığı), cömertliği ayıplarını örter. Her halinde doğru olması, onu kuvvetli kılar. Allahü teâlânın emrettiği şeylere uy. Kim Allahü teâlânın emirlerine uyarsa, sağlam bir kale içinde hıfz olunmuş olur. Akıllı o kimsedir ki; muhaliflerinin, kendisini sevmeyenlerin sohbetinden sakınır. Yalana kerem sâhibi, riyâkâr huylu olan kimselerle dostluk etmekten kendini uzak tut ve hakîki dostlar ile (Allah adamlarıyla) berâber yaşa. Eğer sahte kerem sâhibi kimselerle berâber bulunursan, hakîki dostlardan uzaklaşır, onlarla ülfeti (yakınlığı, muhabbeti) kesersin. Eğer riyâkâr, kötü huylu kimselerden usanır, dostluğunu kesersen; helâk olmayacak ve yüksek makâmlara ulaştırılırsın. Bu hal sende hasıl olduğu zaman, senin için büyük bir kıymet de hasıl olur ve sen kıymetlenirsin (Çünkü, Allahü teâlânın velî kulları, hakîki dostlarıyla beraber bulunanlar, birgün onlardan olurlar.)