Biyografi Dürrizade Abdullah Beyefendi Kimdir Hayatı

Konusu 'Biyografiler' forumundadır ve Lasey tarafından 1 Aralık 2017 başlatılmıştır.

  1. Lasey

    Lasey Admin

    Abdullah Beyefendi (Dürrizade) kimdir?

    Dürrizade Abdullah Beyefendi. Son Osmanlı şeyhülsilamlarından (D. 1869 İstanbul – 23 Mart 1923 Mekke).

    Rumeli Kazaskeri Dürrizade Mehmet Efendinin oğlu, soyu, atmış ikinci Şeyhülislam Dürrizade Mehmet Efendi’ye dayanmaktadır. Küçük yaşlarda babasından ilk dini bilgileri ve Kur’an-ı Kerim okumasını öğrendi. Sonra 1882’de önce 6 ay kadar Fatih Rüştiye-i Mülkiye Mektebi’ne, sonra da 6 ay kadar Mirgune Rüştiye Mektebi’ne devam etmiştir. Oradan da Sultan Selim Rüştiyesi’ne nakledildi ve buradan pekiyi derece ile mezun oldu. Bu arada özel hocalardan Arapça ve Farsça dersleri aldı ve daha sonra Fatih Medresesi’ne kaydoldu. Bu medresenin Dersiamlarından Eğinli Hacı İbrahim Hakkı Efendinin derslerine devam ederek ondan icazet almıştır .

    1856’da henüz 17 yaşındayken Bab-ı Fetva Mektubi Kalemi’nde Mülazim olarak çalışmaya başlamıştır ve bu esnada eğitim-öğretimle olan ilgisini devam ettirdi ve 1890’da yapılan bir sınavla İstanbul Müderrisliği ruusunu kazanmıştır. İbtida-i hariç, hareket-i hariç, İbtida-i dahil, Mûsile-i Sahn, İbtida-i altmışlı, Musile-i Süleymaniye , Hamse-i Süleymaniyye gibi medrese derecelerini elde etti. Daha sonra da aynı şekilde kaza derecelerini kısa aralıklarla katetti. Bu cümleden olarak, 1896’da Bilad-ı Hamse, 1897’de Haremeyn, 1901’de İstanbul payelerini kazandı. Babasının Rumeli Kazaskerliği sırasında gayri resmi olarak kazaskerlik kethüdalığında çalıştı. 1897’de babasının kazaskerlikten istifası üzerine O da Mektubi Kaleminden ayrıldı. Ankara Kadılığı’na gönderilmek istendi. Fakat Saray’dan gördüğü destekle İstanbul’da kalmayı başardı. 1901’de Meclis-i Tedkikat-ı Şer’iyye üyeliğine seçildi. Bu arada 1902’de Anadolu Kazaskerliği payesini aldı.

    Abdullah Efendi, II. Meşrutiyet’ten (1908) sonra, Meclis-i Tedkikat-ı Şer’iyye üyeliğinden ayrılıp bir süre mülki görevlerde bulundu. Bundan dolayı “Bey” ünvanını da kullandı. Merkez Tensik Komisyonu tarafından önce Galata Kadılığı verildiyse de, sonradan aynı komisyonca 1909’da Anadolu Kazaskerliğine tayin edildi. Lakin muhtemelen İttihat ve Terakki Partisi’nin baskısıyla bu görevinden 4 Eylül 1912’de istifaen ayrıldı. Bununla birlikte O, İttihat ve Terakki Partisi’nin hükümete hakim bulunduğu sırada, yani 4 Eylül 1912’den 1918 sonlarına kadar devlet hizmeti dışında bırakılmıştır.

    İttihat ve Terakki Partisi’nin iktidardan uzaklaşması üzerine, Abdullah Efendi tekrar devlet hizmetine dönmüştür. Bununla beraber önce 1918’de Defter-i Hakanî Şer’i memurluğuna atandı. 8 Mart 1919’da Padişah emriyle Tetkik-i Mesahif ve Müellefat-ı Şer’iyye Meclisi Başkanlığı’na getirilmiş ve 1 Şubat 1920’de de Meşihat Makamı (Şeyhülislamlık) Müsteşarlığı’na atandı. Anadolu’daki milli harekata daha anlayışla bakan Salih Hulusi Paşa’nın istifası üzerine 5 Nisan 1920’de kurulan dördüncü Damat Ferit Paşa Hükümeti’nin Şeyhülislamı oldu.

    Kuvva-yı Milliye’ye Karşı Fetva

    Hükumetin göreve başlamasıyla birlikte, İtilaf güçlerinin özellikle İngilizlerin zorlayıcı ve desteğiyle Damat Ferit Paşa’nın en kanlı, en azılı tahrikleri de birbirini kovaladı. Meclis-i Mebusan’ın 11 Nisan’da resmen kapatılması, Damat Ferit’in bu iktidarı zamanına rastlar. Mustafa Kemal Paşa ve Anadolu harekatı hakkındaki fetvaların çıkarılması da bu devrede hızlandı. Dürrizade Abdullah Efendi, ilk fetvasını da 11 Nisan’da yayımladı. Kuva-yı Milliye, Şeyhülislam’ın kaleminde Kuva-yı Bağıye yani eşkiya kuvvetleri olarak tanımlanıyordu. Hükümet başkanı Damat Ferit, bu fetvaya dayanarak Mustafa Kemal Paşa ve ulusal harekat aleyhinde bir beyanname neşretti.

    İstanbul’da basılan gazetelerde de yayınlanan bu fetvalardan, çok miktarda Anadolu’nun her tarafına çeşitli vasıtalarla (Postayla, Anadolu’ya geçen kimseler aracılığıyla vs.) hatta İngiliz ve Yunan uçaklarıyla dağıtılmıştı. Bu arada İngiliz konsolosları, İngiliz torpidoları, Rum ve Ermeni teşkilatları ile Yunan kuvvetleri de Fetva’nın dağıtımında görev aldılar.

    Fetvanın Anadolu’da yayılması ve zararlarını önlemek için sıkı önlemler alınmış ise de bunda pek başarılı olunduğu söylenemez. Zira TBMM’nin açılışı arefesinde, ülkenin işgalden kurtulabilmiş köşeleri, ayrı görüşlerin kavga sahnesi haline gelmişti. Bu yıkıcı fetvalar ve Bab-ı Ali’nin beyannameleri ile aldatılan halk, yer yer vatan kurtarıcılarının önüne dikilmişti. Anadolu’nun muhtelif yerlerinde ayaklanmalar başgöstermişti. İsyancılar, Ayaş belinden Ankara’yı seyreder hale geldiler. Milli Mücadele için zor günler yaşanıyordu. İç ve dış ihanet odakları el ele vererek, Anadolu’da bir kardeş kavgası çıkartmak suretiyle müslüman halkı birbirine kırdırmak istiyorlardı. Durum her geçen gün daha tehlikeli bir hal aldı. Ulusal harekatın başarısızlığı dahi söz konusu olabilirdi.

    Böyle bir anda başta Ankara Müftüsü Mehmet Rifat Efendi (Börekçi) olmak üzere pek çok din bilgini vazifeye koştu. Anadolu’da sağduyu ve vatansever ulemayı harekete geçirerek karşı fetvalar çıkardı. Bu yönüyle Milli Mücadele’de fetvalar savaşına da tanık olunmuştur. Hemen belirtelim ki, bu savaşta 152’yi aşkın Anadolu ulemasınca tasdik edilen Ankara Fetvası, tek Dürrizade Abdullah’ın imzasını taşıyan İstanbul Fetvası’na üstün gelmiştir. Başka bir deyişle, Milli Mücadele’yi zafere ulaştıran güç, Ankara Fetvası ile temin edilmiştir.

    Abdullah Beyefendi, Sadrazam Damat Ferit Paşa’nın Sevr antlaşması koşullarını görüşmek üzere ikinci defa Paris’e gittiğinde (10 Haziran-14 Temmuz 1920) Sadarete vekalet etti. Söz konusu antlaşmayı görüşmek üzere, Sultan Vahdettin’in emriyle 22 Temmuz 1920’de Saltanat Şurası toplandı. Bu şuraya Abdullah Beyefendi de hükümet üyesi olarak katıldı ve eski Şeyhülislam Mustafa Sabri ile birlikte Sevr antlaşmasının kabulü yönünde görüş belirtti.

    31 Temmuz 1920’de Damat Ferit hükumetinin istifası ile Abdullah Beyefendi de 3 ay 25 gün süren Şeyhülislamlık görevinden ayrıldı. Milli Mücadele’nin zaferle sonuçlanması üzerine, 1922 Eylül’ünde Rodos’a kaçtı. Oradan da İtalya’ya geçti. 23 Mart 1923’te Hac için Mekke’ye gitmiş ve 30 Nisan 1923’te Harem-i Şerif’te (Kabe’de) vefat etmiştir. Evli olup yedi çocuk babasıydı. Ailesi “İNCİSEL” soyadını almıştır.