Huzura Ermek Dünya hayatında gönül huzuruna ermenin, uzun ve zorlu ahiret yolculuğunun kolay ve rahat geçerek, ebedi vatan olan cennet ile, eşsiz güzellik ve mükemmellikteki nimetlerine kavuşmanın yegane yolu; Allah azze ve celle'ye ve ahiret gününe inanmak ve o inancın gereklerini de samimi olarak gücü yettiği kadar yerine getirmeye çalışmaya bağlıdır. Namaz, huzur-i ilahiye sığınarak, dünya dağdağasından kurtulup “huzur”a kavuşmanın imkanıdır bizler için. Kulluğumuzu, nimete şükrümüzü arz etmek üzere Allah Azze ve celle'nin katına varmaktır ve divana durup Elest Bezmi’ndeki ahdimize dair tekmil vermektir Rabbimize. Esasen bizler, kalbimizden geçenlere varıncaya kadar her halimizi bilen, gören, Habir ve Basir olan Allah Azze ve celle'nin murakabesi altında olmakla, sadece namazda değil, her an her yerde huzurdayız dır. Ancak çoğu zaman gafletten yakamızı kurtaramaz, huzurda olduğumuzu unutur, huzurda olmanın edebini gözetmeyiz. Kulluk vazifelerimizi aksattığımız, masiyete yöneldiğimiz, Allah Aze ve celle'nin bahşettiği tertemiz fıtratımızı türlü günahlarla kirlettiğimiz olur. O kadar ki namaz gibi, dua gibi, evrad ü ezkar gibi, Cenab-ı Allah'a kendi irademizle husu sen yöneldiğimiz hallerde huzura çıkacak yüzümüz kalmaz. Fakat varacak başka kapı yoktur. Kalbimizin karasına, sırtımızdaki günahların ağırlığına rağmen o rahmeti bol Padişah’ın huzuruna çıkıp mahcup ve pişman bir suçlu olarak af dilemekten başka çaremiz de yoktur.