Dümet-ül Cendel Seferleri Resûl-i ekrem sallallahü aleyhi ve sellem efendimizin, Abdurrahmân bin Avf ve Hâlid bin Velîd’i (radıyallahü anhüm) hıristiyan Dûmet-ül-Cendel halkına, İslâm’a davet için gönderdiği seferler. Resûlullah efendimiz, 627 (H. 6) senesi Şa’bân ayında Abdurrahmân bin Avf hazretlerini huzuruna çağırıp; “Hazırlan! Ben, seni bugün veya yarın sabah inşâallah, askerî bir birliğin başında göndereceğim” buyurdu. Sabah namazını mescidde kıldıktan sonra, Peygamberimiz, geceleyin Dûmet-ül-Cendel’e hareket etmesini ve oranın halkını İslâmiyet’e davet eylemesini Abdurrahmân bin Avfa emretti ve; “Cenâb-ı Hak sana Dûme’nin fethini nasîb ederse, ileri gelenlerinden birinin kızı ile evlen!” buyurdu Yedi yüz kişiden meydana gelen ordu, seher vakti, Medîne dışında, Cürfteki karargâhlarında toplandılar. Peygamberimiz, Abdurrahmân bin Avf’ın geri kaldığını görünce; “Arkadaşlarından niçin geri kaldın?” diye sordu Abdurrahmân bin Avf; “Anam-babam, canım sana feda olsun yâ Resûlallah! En son görüşmemin, konuşmamın sizinle olmasını istedim. Yolculuk elbisem üzerimdedir” dedi. Dûmet-ül-Cendel, Tebük şehrinin yakınında büyük bir panayır ve ticâret merkezi olup, halkı hıristiyan idi. Abdurrahmân bin Avf, Medine’den hareket edip, Dûmet-ül-Cendel’e gelince, üç gün kaldı. Halkı İslâmiyet’e davet etti. Onlar; “Biz, davetini kabul etmeyiz Gerekirse çarpışırız!...” dediler. İslâmiyet’i kabul etmekten kaçındılar. Daha sonra Dûmet-ül-Cendel halkının kralı olan Asbağ bin Amrel-Kelbî, hıristiyanlığı bırakıp müslüman oldu. Asbağ’ın bu durumu bâzı kimselerin müslüman olmasına sebeb oldu. Abdurrahmân bin Avf, Râfî bin Mükeys’le durumu Peygamber efendimize mektup yazarak’bildirdi. Sevgili Peygamberimiz mektuba verdiği cevâbda, Asbağ’ın kızı Turnadır la evlenmesini yazınca, onunla evlendi. Daha sonra birliğinin başında, zevcesi ile birlikte Mekke’ye döndü. Resûl-i Ekrem sallallahü aleyhi ve sellem efendimiz, hicretin dokuzuncu (m. 630) senesinde Tebük’de iken, İslâmiyet’i tebliğ için Hâlid bin Velîd hazretlerini, kabîle olarak topyekün müslümanlığı kabul etmeyen ve büyük ekseriyeti Hıristiyanlıkta devam eden Dûmet-ül-Cendel halkına göndermek istediler. O zaman yeni kralları Ükeydir bin Abdülmelik de hıristiyandı. Peygamber efendimiz, hazret-i Hâlid’in yanına dört yüz süvari verip, Ükeydir’i yakalamalarını buyurdukları zaman, Hâlid bin Velîd (radıyallahü anh); “Anam-babam, canım sana feda olsun yâ Resûlallah! Bu kadar az bir güç ile geniş bir memleketin hükümdarını teslim almak acaba mümkün olur mu? Bu bakımdan bize dua buyurmanızı istirham ediyoruz” dedi. Sevgili Peygamberimiz, Allahü teâlânın yardım edeceğini bildirdikten sonra; “(Ey Hâlid!) Sen, muhakkak onu yabanî sığır avlarken bulup yakalayacaksın! Onu yakalayınca öldürme, bana getir. Şayet gelmezse, öldürünüz” buyurdular. Hazret-i Hâlid, Resûlullah efendimizin mübarek dualarına mazhar olduktan sonra, dört yüz arkadaşıyla Tebük’den Dûmet-ül-Cendel’e doğru hareket etti. Bir gece yarısı Ükeydir’in kalesi önüne geldiler. Gökte ay, ortalığı gündüz gibi aydınlatıyordu. Bu sırada Ükeydir, kalenin üzerinde hanımı Rebab ile oturuyor, cariyelerin söylediği şarkıyı dinleyip, hizmetçilerin sunduğu içkisini yudumluyordu. Bu hâlde iken, Allahü teâlânın hikmeti, Resûlullah efendimizin duaları bereketiyle bir yaban sığırı, kalenin kapısı önüne yattı. Boynuzu ile kapıya vurup sesler çıkararak kaşınmağa başladı. Bu gürültüyü duyan Ükeydir’in hanımı, kalenin üzerinden bakınca, kapının önünde semiz bir yaban sığırı gördü. Kocasına; “Sen, şimdiye kadar bunun gibi etli bir yaban sığırı gördün mü?” diye sormaktan kendini alamadı. O da merak ederek aşağı baktığında, hayretle; “Yemîn ederim ki, hayâtımda bu geceden başka hiç bir gecede bize yaban sığırının geldiğini görmedim. Onları yakalamak için at besliyerek türlü masraflara girerdim” dedi ve atının getirilmesini istedi. Kardeşi Hassan ve adamları ile atlara bindiler. Kapı açılınca, ordah uzaklaşan sığırın peşine düştüler. Onları gözetleyen hazret-i Hâlid bin Velîd ve arkadaşları, kaleden epey uzaklaşan Ükeydir’i yakaladılar. Teslim olmaktan kaçman kardeşi Hassân’ı öldürdüler. Adamlarından bâzıları kaçarak kaleye sığındılar. Hazret-i Hâlid, Amr bin Ümeyyet-üd-Damrî’ye (radıyallahü anh), Hassân’ın kaftanını da verip acele Resûlullah efendimize müjde vermek üzere gönderdi. Hazret-i Amr, sür’atle Tebük’e gidip, Peygamber efendimize müjde vererek kaftanı takdim etti. Orada bulunan Eshâb-ı kiram, kaftanın güzelliğine bakıp hayran kaldılar. Resûlullah efendimiz, onlara; “Siz bunun güzelliğine mi şaşıyorsunuz? Varlığım yed-i kudretinde bulunan Allahü teâlâya yemin ederim ki, Sa’d bin Mu’âz’ın Cennet’deki mendilleri bundan daha güzeldir” buyurdu. Sonra da; “Yaban sığırı, şu gece Resûlullah’ın sözünü doğrulamak için Ükeydir’i dışarı çıkarıncaya kadar yapacağını yaptı” buyurdu. Bu sırada hazret-i Hâlid ve arkadaşları, bağlı olan Ükeydir’i kalesinin önüne götürdüler. Hâlid bin Velîd (radıyallahü anh); “Ey Ükeydir! Kaleyi açtırıp fethettirmek şartıyla, Resûl aleyhisselâma. götürünceye kadar seni öldürülmekten korumayı üzerime alsam kabul eder misin?” diye sordu. O da “Kabul ederim” dedi. Bunun üzerine Ükeydir, ev halkına; “Kapıyı açınız!” diye bağırdı. Kalenin üzerinden kardeşi Mudad ve yanındakiler, Ükeydir’i bağlı görünce kapıyı açmaktan kaçındılar. O zaman Ükeydir, hazret-i Hâlid’e; “Yemîn ederim ki, benim bağlı olduğumu görünce kapıyı açmadılar. Sana, Allah adına söz veriyorum. Kaleyi fethettirmek şartıyla bağımı çöz. İstersen, kaledekiler hakkında benimle anlaş” dedi. Bunu kabul eden hazret-i Hâlid, Ükeydir’i çözdü ve andlaşma yaptılar. Bu andlaşmaya göre; Ükeydir ve kardeşi Peygamber efendimize götürülüp, haklarında Resûlullah efendimizin vereceği hükme razı olacaklar, ayrıca, iki bin deve, sekiz yüz at, dört yüz zırh gömlek, dört yüz mızrak vereceklerdi. Ükeydir, kapıyı açtırdı. Söz verdiği malları teslim etti. Hazret-i Hâlid, Ükeydir’in kardeşi Mudad’ı bağlayıp Ükeydir’le Tebük’e hareket ettiler. Sevgili Peygamberimiz, Ükeydir ve kardeşine İslâmiyet’i anlatıp müslüman olmalarını teklif edince kabul ettiler. Âlemlerin efendisi sonra, ellerine içinde emân ve sulh maddeleri bulunan bir ahidnâme vererek her ikisini de serbest bıraktı.