İslamda kadının mirasda hakkı nasıldır? Günümüz dünyasında İslâm’ı eleştirmek isteyenlerin dillerine doladığı hususlardan birisi de kadının mirası meselesidir. Her şeyi yerli yerine koyan ve herkese hak ettiği konumu veren dinimiz, miras meselesinde de kadına, adalet ve hikmet çerçevesinde hakkını vermiştir. Melekler, Allah’ın her işinde bir hikmet olduğunu Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle dile getirirler: “Sübhansın ya Rab! Senin bize bildirdiğinden başka ne bilebiliriz ki? Her şeyi hakkıyla bilen, her şeyi hikmetle yapan Sensin.”Yani Kur’ân-ı Kerîm, meleklerin lisanıyla bizlere Allah’ın (celle celâluhu) her işinde bir hikmet olduğunu bildirmektedir. Buna göre Kur’ân-ı Kerîm’de bize bildirilen hükümlere itaat etmek bütün müminlerin şiarıdır. İslâm miras hukukunda gözetilen en temel iki özellik “akrabalık” ve “adalet”tir. Yani miras, yakınlık derecesine göre ve adaletle dağıtılır. Bu yakınlık ve adalette elbette kadın da yerini almıştır. İslâm, kadına mirastan pay verdiğinde, erkeğin hâkim olduğu bir toplulukta bu bir inkılâp niteliğindeydi zira o gün itibarıyla ne Arap yarımadasında ne de dünyanın değişik yerlerinde kadının insanî hiçbir hakkı söz konusu değildi. İşte böyle bir ortamda İslâm dini, kadının mirastaki paylarını ayırmıştır. Kur’ân-ı Kerîm’de en ayrıntılı hükümlerin yer aldığı miras âyetlerinde kadının hisseleri kıyamete kadar değiştirilemeyecek şekilde ve açıkça sabit kılınmıştır. Temel kaynaklarımızda “payları belirtilmiş kimseler” manasına ashâb-ı ferâiz denen bu kimseler onüç başlıktan oluşmaktadır. Bu başlıkların yedisi bizzat kadınlarla ilgilidir. Bunları sayacak olursak; anne, zevce (eş), kız, oğul kızı, öz kız kardeş, bababir kız kardeş, nene… Görüldüğü üzere bir aileye mensup olan kadınlara –şartlar oluşması hâlinde- paylar ayrılmıştır. Bu sayılanlardan anne, zevce (eş), kız her hâlükârda mirastan pay almaktadırlar. Yani bunların kendilerine bakacak eşleri olsa veya kızlar açısından düşündüğümüzde başka bir aileye gelin olarak gitseler bile dinimiz onlara da payını ayırmıştır. İslâm dininin yayıldığı Arap yarımadasında ve hatta günümüzde bile, aileye ait malları başka ailelere taşıdığı gerekçesiyle kızlara mirastan pay ayrılmadığını düşünecek olursak vicdanlarda meselenin ehemmiyeti daha açık anlaşılacaktır. Miras âyetlerinin inmesine vesile olan olayda bu ehemmiyet açıkça görülür. Buna göre;"Allah size, çocuklarınızın miras taksimi hususunda erkeklerin paylarının, kızların alacağı payın iki katı olmasını emretmektedir.”âyeti inince bu hüküm, müşriklerin hoşuna gitmemiş ve şöyle demişlerdir: “Kadına dörtte bir, ya da sekizde bir, kız çocuğa yarım ve küçük çocuğa da mirastan pay veriliyor. Oysa onlar ne ata binebiliyor, ne de düşmanla savaşabiliyor. Küçük çocuğa da miras veriliyor, oysa çocuk hiçbir işe yaramıyor.”Âyetin indiği ortamda kadın ve çocuklar, sosyal hayatta ve özellikle savaşlarda bir yarar sağlamadığından kendilerine bir değer atfedilmiyordu. Oysa dinimiz anne karnındaki bebeğin bile payını ayırmıştır. Evet, sağ doğması şartıyla bebeğin de mirasta payı mevcuttur.