Bid’ât: Dinde sonradan yapılan şey demekdir. Bid'ât, Nebiyy-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem ve dört halife döneminde bulunmayıp da, dinimizde, sonraları meydana çıkarılan, uydurulan inanışlara, sözlere, işlere, şekillere ve âdetlere denir. İbadetlere "bid'ât" karıştırmak büyük günahtır. Bid’ât'i sünnet diye işlemek haramdır. Bunların hepsini din diye, ibadet diye uydurmak veyahut dinin önem verdiği şeyleri dinden ayrıdır, din buna karışmaz demek bid'ât tir. Bid'âtlerin kimileri küfür, kimileri ise büyük günahtır. Hadis-i şerifde buyuruldu ki: "Her bid'ât sapıklıktır" . [Müslim] "İşlerin en kötüsü sonradan ihdas edilenlerdir." [Müslim, Cum'â, 43] "Sonradan ihdas edilen herşey bid'ât tır." [İbn Mace, Mukaddime,7] "Her bid'at dalalettir." [Müslim, Cum'â, 43] "Din adına sonradan ortaya çıkarılan şeylerden sakının. Hakkikaten sonradan ortaya çıkarılan herşey bid'attır ve her bid'at de sapıklıktır. Bu durumda sizin yapmanız gereken şey, benim sünnetime ve birer hidayet ve irşad rehberi olan halifelerimin sünnetlerine sarılmanızdır."[Ebû Dâvud, Sünnet, 5] Bu tarifle birlikte alimler bid'atı, hasene ve seyyie olarak ikiye ayırır, yapılması mahzurlu olmayanlara bid'at-ı hasene [iyi bid'ât], yapılması mahzurlu olanlara da bid'at-ı seyyie [kötü bid'at] derler. Minare ve medrese yapmak bid'ât'ı hasene, kabirlerin üzerine mum yakmak da bid'at-ı seyyiedir. Buna göre, hadis-i şeriflerde reddedilen bid'âtler, kötü bid'âtlerdir. Hz. Ömer [r.anh], Mescid-i Nebevi'de teravih namazını cemaatle kılanları görünce, "Bu ne güzel bir bid'attır" diyerek teşvik etmiş ve bid'ât'ı haseneyi belirtmiştir. (Buhârî, Teravih, 1)