Cum'a Suresi Hakkında Bilgi

Konusu 'Kuran-ı Kerim ayetleri' forumundadır ve Lasey tarafından 7 Şubat 2018 başlatılmıştır.

  1. Lasey

    Lasey Admin

    Cum'a Suresi Hakkında Bilgi


    (سورة الجمعة)
    Kur’an-ı Kerim’in altmış ikinci suresi.


    Medine devrinde, muhtemelen hicretin birinci yılında nazil olmuştur. Süleyman b. Yesar’dan Mekki olduğuna dair bir rivayet nakledilirse de Buhari, Müslim ve diğer kaynaklarda yer alan hadisler, ayrıca surenin muhtevası onun Medeni olmasını gerektirir; alimler çoğunluğunun görüşü de budur. ayet sayısı on bir olan surenin fasılaları (م، ن) harfleridir. Adını, cuma namazı için ezan okunduğunda camiye gitmeyi emreden 9. ayetinden alır.

    Surenin nüzul sebebine, 11. ayette yer alan, “Onlar bir ticaret ya da bir oyun ve eğlence gördükleri zaman ona akın ettiler ve seni ayakta bıraktılar” ifadesiyle işaret edilmiştir. Kaynaklarda verilen bilgilerden anlaşıldığına göre, Hz. Peygamber bir cuma günü hutbe okurken dışarıdan gürültüler ve davul sesleri duyulur (o günün geleneklerine göre kervanların gelişi davul çalınarak ilan edilirdi). Bunun üzerine birçok sahabi mescidi terkedip sesin geldiği tarafa doğru gider; bu durum mescidde on iki kişiyle kalan Hz. Peygamber’i çok üzer. Söz konusu kervan Şam tarafından geliyordu ve o yıl Medine’de büyük bir kıtlık hüküm sürdüğünden daha çok zahire ve yiyecek taşıyordu. Kervanın Dihye el-Kelbi’ye ait olduğu rivayet edilmekle birlikte (Fahreddin er-Razi, VIII, 208) bunun gerçeğe uymadığı ve ayetin Cabir b. Abdullah’ın kervanı hakkında nazil olduğu belirtilmektedir (İbn Kesir, IV, 367; Elmalılı, VI, 4992). Konu ile ilgili bu ve benzeri rivayetler surenin nüzul sebebiyle birlikte nüzul yılına da ışık tutmaktadır. Çünkü sözü edilen kıtlık hicretten sonra meydana gelmişti. Cuma namazı ise İbn Sa‘d’ın rivayetlerine bakılırsa (et-Tabakāt, III, 118, 119) hicretten önce Medine’de kılınmaya başlanmıştı. Ancak bu ayetlerden anlaşıldığına göre surenin gelişine kadar ashap arasında cami ve cemaat adabıyla ilgili bir disiplin henüz teşekkül etmemişti.

    Surenin konusu, peygamber göndermenin ilahi hikmet ve faydaları, vahyin yol gösterici etkinliği ve cuma namazıyla ilgili bazı hükümlerden ibarettir. Sure, esma-i hüsnadan dört ismin yer aldığı, bundan önce ve sonraki bazı surelerin de benzer ifadelerle ilk ayetlerini teşkil eden bir tesbih cümlesiyle başlar. Daha sonra Allah’ın ümmi bir kavim içinden peygamber göndermesinin sebepleri ve dolayısıyla peygamberin görevleri açıklanır. Bu görevler, peygamberlerin Allah’ın ayetlerini insanlara okumaları, onları maddi ve manevi temizliğe teşvik etmeleri, onlara kitabı ve hikmeti öğretmeleridir. Peygamberlerin insanlığa yönelik bu hizmetleri, hem kendi dönemlerindeki insanlara hem de daha sonra gelecek ümmetlere şamildir. Surenin bu konu ile ilgili ayetlerinde peygamberlerin görevleri Hz. Muhammed’in şahsında ifade edildikten sonra önceki ümmetlerden yahudilere gönderilen emirlerin onlar tarafından samimiyetle benimsenmediği ifade edilerek bu tür bir davranış içinde bulunanlar, sırtında Tevrat taşıyan ve tabii olarak onun kudsi muhtevasından habersiz olan merkebe benzetilmiştir. Tevrat gibi mukaddes bir kitaba sahip bulunduklarını söyleyen ve bu sebeple Allah’ın dostları olduklarını ileri süren yahudilerin samimiyetsizliği vurgulanarak onlara şöyle denilmektedir: “Eğer Allah’ın dostu olduğunuz iddiasında samimi iseniz dostunuza kavuşmak üzere bir an önce ölmeyi temenni etmelisiniz”. Kur’an-ı Kerim’in başka ayetlerinde de belirtildiği üzere (bk. el-Bakara 2/94-96) aslında yahudiler, yaratana karşı samimiyetsiz davrandıkları ve O’nun kullarına zulmettikleri için, ölmeyi ve büyük hesap gününe intikal etmeyi hiçbir zaman arzu etmeyen bir psikolojiye sahiptirler.

    Surenin son üç ayetinde, cuma vakti gelince işi gücü bırakıp camiye gitme, namaz kılınınca tekrar işe dönme ve Allah’ın fazlu keremine sığınarak geçim için çalışma emredilmiş, mabed içinde olduğu gibi mabed dışında da Allah’ı anmanın önemi vurgulanmıştır. Gerçek dindarlığın yalnız mabed içinde ibadet etmekle elde edilemeyeceğine, dindarın günlük hayatında da Allah’ı unutmaması gerektiğine ve kurtuluşun buna bağlı olduğuna işaret edilmiştir. Aslında bu sonuç kısmı, surenin başında göklerde ve yerde olan her şeyin Allah’ı zikir ve tesbih ettiğini bildiren ilk ayetle tam bir uyum içindedir. Mademki her şey sürekli olarak Allah’ın yüceliğini dile getirmektedir, öyleyse müslüman da kainattaki bu ahenge katılmalı ve Allah’ı zikreden tabiatla uyum sağlamalıdır.

    Cum‘a suresi, dindarlığın vahye bağlı olmaksızın gerçekleşmeyeceğini, onun kuru bir iddia veya amelsiz bilgiler yığını ile değil bu bilgilerin yaşanmasıyla elde edilebileceğini ortaya koyar. Müminin, Hz. Peygamber’in tanıttığı engin ilahi rahmet dünyasında kendi kendisiyle, birlikte ibadet ettiği din kardeşleriyle, hatta bütün insanlarla şeref, haysiyet ve uyum içinde yaşaması gerektiğini vurgular.