Çocukları terbiye ederken dayak Atılabilir mi?

Konusu 'Dini bilgiler' forumundadır ve saadet tarafından 12 Kasım 2016 başlatılmıştır.

  1. saadet

    saadet Moderatör Admin

    Çocukları terbiye ederken dayak Atılabilir mi?

    Evladımızı yetişitirirken bazı zamanlarda şımarmasını engellemek ve söz dinlemesi amacıyla bağırmak ve basit, dışarıda oynamak yasak gibi cezalar vermek caiz ve doğru mudur?

    Merhametsizlik, İslam'ın umumi yasaklarından biridir. Bu sadece çocuk veya insanlar hakkında değil, hayvanlar yani "her ruh taşıyan" mahluk hakkında yasaklanmıştır. Bu ziruh, hayvan da olsa, kafir de olsa fark etmez: "Herhangi bir ziruha (ruh ve hayat sahihine) kim işkence yapar, sonra da tövbe etmeden ölürse, kıyamet günü, Allah da ona işkence yapar.(Müsned-i Ahmed 2, 92 Müslümana rahim (merhametli) olmak, kerim olmak tavsiye edilir:

    "(Halka) merhametli olmayan kimseye (Hak tarafından) rahmet edilmez.”( Buhari, Edeb 18; Ebu Davud Edeb 66)

    " Rahmet ve şefkat sahiplerine Rahman olan Allah rahmet eder; arz ehline rahmet edin ki (müşfik olun ki) sema ehli de size rahmet etsin.( Ebu Davud Edeb 66)

    "Merhamet ancak şaki olanlardan alınmıştır.”( Tirmizi Birr 16)

    Hz. Peygamber (a.s.) çocuklara karşı gösterilmesi gereken şefkate ayrıca ağırlık verir:

    "Küçüklerimize şefkat etmeyen bizden değildir.”( Hakim, El-Müstedrek 1, 62)

    "çocuklarınızı çok öpün, zira her öpücük için size cennette bir derece verilir, melekler öpücüklerinizi sayarlar ve sizin için yazarlar.” (Müsnedu İmam-ı Zeyd İbn-i ali s. 505) diye çocukları sevmeye teşvik eden Hz. Peygamber (a.s.), torunlarından birini öperken, orada bulunanlardan birisi, "Benim on çocuğum var, hiçbirini de öpmedim" diyerek Hz. Peygamberin (a.s.m) davranışını yadırgadığını ifade eder. Resulullah'tan aldığı cevap şu olur:

    "Şefkatli olmayana merhamet edilmez.( Buhari, Edeb 18) Bir başka rivayetin bildirdiğine göre, bir grup bedevi, "çocuklarınızı öper misiniz?" diye Hz. Peygamber'den (a.s.m) sorar. "Evet!" cevabını alan bedeviler "Fakat biz Allah'a andolsun öpmeyiz!" deyince Resulullah'm (a.s.) onlara cevabı şu olur: Allah kalplerinizden merhameti çıkardı ise ben ne yapabilirim?( İbnu Mace, Edeb 3)

    Hz. Enes, her yönüyle, her davranışıyla insanlara en iyi örneği sunan Hz. Peygamber'i "çocuklara karşı insanların en müşfiği" olarak tavsif eder.( Bezzar)

    Tedib

    çocuğu gaddarlığa karşı koruma meselesinde İslam'ın hassasiyeti bilhassa tedible ilgili olarak koyduğu kaidelerde kendini göstermektedir. çünkü, çocuğu en ziyade ezen husus, tedib ve terbiye maksadıyla takınılan sert ve merhametsiz tavırdır.

    Tedib, lügat olarak, edeb verme manasına gelir. Umumiyetle, adab ve davranışlarla ilgili olarak cemiyetin iyi saydığı şeyleri öğretme, kötü saydığı şeylerden de koruma faaliyetidir. Bu maksatla yapılacak her çeşit talim, müdahale, tedbir, ceza, azar birer tedib faaliyetidir. Her tedib bir terbiye vasıtasıdır. çocuğun anlayışına, işlediği hatanın cinsine ve derecesine göre tatbik edilecek çeşitli tedib şekilleri vardır. "Va'z ve nasihat, Allah'ın nasihatıyla korkutma (vaid), tehdit, dövme, hapsetme, ikram, hediye, ihsan, (çeşitli şekillerde) iyilik etme," hepsi tedibin çeşitlerine girer.( Münavi)

    İslam alimleri, Hz. Peygamber'in (a.s.) "Herkese derecesine göre davranın.”( Ebu Davud Edeb 22)

    "Akılları nisbetinde ikabda bulunun”( Suyuti, Camius-Sağir, 4, 299) hadisini, çocukların tedibi mevzuunda,

    "Kendi aklınıza göre değil, onların aklına uygun düşecek ceza ile cezalandırın”( Münavi) şeklinde anlayarak tedib edilecek çocuğun iyice tanınmasını, çocuğun umumi durumuna göre, bunlardan birinin tercih edilmesini prensip kabul ederler.

    Tedib vasıtaları arasında, dayağın yer alma keyfiyetini, "terbiyede dayağın kaldırılması" fantazisine meyleden Batı kaynaklı günümüz esprisi, "çocuğa kötü muamele, işkence kapısı'nın açılması" olarak değerlendirebileceğini göz önüne alarak, bu mevzuda İslam'ın görüşünü belirtmek gerekecektir:

    a. Her şeyden önce, gerek dünyevi, gerek uhrevi meselelerde kişinin terbiyesinde, onun, ümit ve korku arasında (beynerreca vel havf) tutulması mühim bir esastır. Kur'an daima cennet ve cehennemi yan yana zikreder, Allah'ın rahmeti ile ümit verirken, adalet ve cezasıyla, gadab ve celaliyle de korkutur.

    b. çocuk terbiyesinde ümitle birlikte korku da yer almalıdır. çocuk için korkunun en müşahhas, en uyarıcı temsilcisi "dayak"tır. Hz. Peygamber (a.s.m), çok sıkı kayıtlarla dövmeye müsaade etmesine rağmen, deyneğin korkutucu, caydırıcı tesirinden istifade edilmesi için onun evde, "herkesin göreceği şekilde asılı tutulmasını" tavsiye etmiştir.( Taberani) Gazali, muallimlere: "Tediblerin büyük kısmını korkutarak, dayak ve tedibi de azaltarak" yapmalarını tavsiye eder.( Gazali)

    c. Hz. Peygamber (a.s.m), "küçük çocukların" dövülmesini yasaklar: "Henüz tıfıl olan çocuklarınızı dövmeyin.”( Deylemi) Buradaki tıfıl kelimesi "doğum-buluğ arasındaki çocuk" manasına gelirse de, "doğum-temyiz arasındaki çocuk”( İbnu Manzur) manasına da gelmektedir ve hadiste bu ikinci manada kullanılmıştır; zira belli yaşlardan sonra, belli kayıtlarla dayağa izin verildiğine dair rivayetler de mevcuttur. Aliyyü'l-Kaari, çocuğun altı yaşından önce sadece dil ve ihsanla tedib edilmesi gerektiği, dövmek suretiyle tedibe altı yaşından sonra tevessül edilebileceğini söyler.( Kaari, Şerhu Aynul İlm 1, 418) Şu halde, hadisten "temyiz yaşından önce dövmenin yasaklandığı" anlaşılmıştır.

    d. Hadiste dayağa namazla ilgili olarak ruhsat verilmektedir: "çocuklar yedi yaşına basınca namazı emredin, öğretin; on yaşına basınca da kılmadığı takdirde (alıştırmak için) dövün.” Alimler daha küçük yaşta dayağın fayda değil zarar vereceğini ifade ederler. Hatta başta Beyhaki olmak üzere bazı alimler "dayağın sadece vacip olan bir fiile icbar için caiz olacağı" düşüncesine dayanarak, buluğa kadar hiçbir şey vacib olmadığı için bu yaşa kadar, hiçbir surette dövülmemesi gerektiğini ileri sürmüştür.( Ebu Davud) Fakat muhtar ve makbul görüş bu değildir.

    e. Alimler dayağın münhasıran tedib maksadıyla olması gereğine işaret ederler. öfke ve hıncını teskin etmek, işkence ve eziyette bulunmak maksadıyla olan dayak helal değildir. çocuğun kasıtsız, unutarak yaptığı fiilleri sebebiyle dövülmesi de haramdır.( Şevkani, Neylül Etvar)

    f. Vurulacak miktar üzerinde de durulur. Hz. Peygamber (a.s.), Muallim Mirdas'a: "Sakın üçten fazla vurmayasın; aksi takdirde Allah sana kısas tatbik eder" buyurur.( Münavi) Bu konuda alimler çeşitli görüşler ileri sürmüşlerdir. Her halükarda "hadd" maksadıyla olmayan tedib için olan dövmeler, on darbeyi geçmeyecek ve yaralayıcı olmayacak.( Estrüşeni) Kaabisi, henüz buluğ çağına yaklaşmayan çocukların hafif dövülmesi ve üç darbeden fazla vurulmaması gerektiğini söyler.( Abd İbnu Humeyd) Buluğa yaklaşanlara da en fazla on darbe tecviz edilir. Alimlerin ekseriyeti bu görüşü iltizam eder.( Kaabisi)

    g. Vurulacak nahiye de tahdit edilmiştir. Yüze vurmak kesinlikle yasaklanmıştır.( İbnu Haldun, Mukaddime) Hayvanın bile yüzüne vurmak dinen yasaktır.( Müslim) Bazı alimler bütün vuruşların aynı mahalle olmasını da hoş karşılamazlar.( Ebu Davud) Kaabisi en uygun mahallin ayak altı olacağını söyler.( Razi)

    ğ. Alimler, hadislere dayanarak kullanılacak vasıta üzerinde de dururlar. Tahta, deynek, kamçı gibi yaralayıcı şeyler de yasaktır. Elle, bükülü mendille veya ince çubukla dövmeye müsaade edilmiştir. Aksi takdirde, yasağın dışına çıkıldığı için, ortaya çıkacak durumlardan döven kimse hukuken sorumludur.( Kaabisi) Hukuku tecavüz ettiği için uhrevi sorumluluğu da olacaktır.

    Hülasa görüldüğü üzere, dayak tedib maksadıyla tecviz edilmiş olmasına rağmen, çeşitli kayıtlarla son derece sınırlandırılmıştır. Bu kayıtlara her zaman riayetin mümkün olmayacağını göz önüne alan İmam-ı Şafii, Zeynü'd-Din el-Iraki gibi diğer bazı alimler "dayak caiz olmakla beraber terki efdaldir, daha iyidir" neticesine varmışlardır.( Razi)

    Alimleri bu hükme götüren Hz. Peygamber (a.s.m)'in şahsi tutumunu da burada belirtmemizde, mevzumuzun aydınlanması açısından zaruret var: Hz. Ayşe, Resulullah'm ne kadınlarından, ne de hizmetçilerinden kimseyi dövmediğini, eliyle hiçbir şeye (bu niyetle) vurmadığını kesin bir dille ifade eder. Sahabeden, Hz. Peygamber'e (a.s.) yakınlığıyla meşhur Hz. Enes de Aleyhissalatu vesselam'a (hazerde ve seferde) on yıl hizmet ettiğini, işlerinin her defasında Resulullah'ın arzu ettiği şekilde olmadığını, buna rağmen kendisine bir defacık ne vurduğunu, ne sebbettiğini, ne azarladığını, ne surat astığını ne de ayıpladığını, hatta bir kere olsun "of be" demediğini, yaptıkları arasında hoşuna gitmeyen için "Ne fena yapmışsın" demediğini veya yapılan bir şey için "Bunu niye böyle yaptın?", yapılmayan şey için de "Onu niye yapmadın?" diye hesaba çekmediğini, kazara hanımlarından biri, "Keşke şöyle yapsaydın" diye müdahale edecek olsa "Bırakın çocuğu, o Allah'ın murad ettiğinden başka bir şey yapmamıştır" dediğini anlatmaktadır.