Çanakkale savaşında yaşanan kahramanlık öyküleri

Konusu 'Osmanlı Tarihi' forumundadır ve Beyza tarafından 22 Eylül 2013 başlatılmıştır.

  1. Beyza

    Beyza Moderatör

    Çanakkale savaşında yaşanan kahramanlık öyküleri

    Seyit Onbaşı

    1889 yılının Eylül ayında Havran İlçesi Çamlık manastır köyünde dünyaya gelen seyit , 1909 yılının nisan ayı başlarında askerlil vazifesine başladı.1912 yılında Balkan Savaşları,na katılarak seyit , savaş bittikten sonra terhis edilmeyip topçu eri olarak Çanakkale cephesi,nde Rumeli Mecidiye Tabyasında görev aldı. Burda bulunan 24x35 lik uzun menzilli toplar son derece etkiliydi.

    18 Mart Deniz Savaşı sırasında ,Rumeli Mecidiye Tabyası ,nda bu toplar düşman atışlarından isabet almış ve kullanılmaz hale gelmişti .Ayakta kala bilen tek top vardı onun da mermi kaldıran vinci bozulmuştu. Bu mekanizma olmadan merminin kaldırılıp namluya sürülmesi nerdeyse imkansızdı.

    Düşman donanmasından atılan mermilerle süküt eden bataryada askerlerin çoğu şehit olmuş, ayakta Havranlı seyit ve birkaç askerden başka kimse kalmamıştır.Seyit ,arkadaşı Niğdeli Ali,nin yardımı ile 276 kiloluk (215 okka) mermiyi sırtlamış ve yanındakilerin şaşkın bakışları arasında üç kez kaldırarak namlunun ucuna sürmüş ve topu ateşlemiştir .Tam isabet alan düşman zırhlısı ocean,ın dümen donanımı bozulmuş ,gemi bir müddet sonra da boğazın derin sularına gömülmüştür.

    Çanakkale Savaşlarında gösterdiği kahramanlıkla adını Türk tarihine yazdıran Seyit Müstahkem Mevki Kumandanı Miralay Cevad Bey ( alb .Cevat Çobanlı ) tarafından onbaşı rütbesiyle taltif edilmiş ve gelecek nesillere bir hatıra olsun diye birde fotoğraf çekilmiştir .Fotoğrafta görülen asker seyit onbaşı,nın kendi resmidir

    Savaştan sonra 1918 tarihinde köyüne dönen seyit onbaşı baba mesleği olan ormancılık ve kömürcülükle hayatını devam ettirdi .

    18 Mart,ın asıl kahramanlarından olan ve Deniz Zaferi,ne son noktayı koyan Seyit Onbaşı 1939 yılında zatüreden vefat etmiştir. Bugün doğduğu köy onun adıyla anılmaktadır.

    KAYBOLAN İNGİLİZ ALAYI

    21 Ağustos 1915 günü savaşın en şiddetli ve son anlarında Anzak Suula Koyu 60. tepede gün ağrırken gök berraktı.Görünürde altı veya sekiz tane, hepsi birbirinin eşi olan ekmek somunu biçimindeki bulut, 60. Tepe'nin üzerinde yayılmış duruyordu. O sırada saatte 6 veya 8 kilometrelik bir hızla güneyden esen meltem olmasına rağmen, bu bulutların ne biçimleri ne de yerleri değişmiyordu.

    Meltemin etkisiyle kayıp gitmediler. Bunlar bulunduğumuz yere göre 60 derecelik bir yükseklikte asılı duruyorlardı. Bulut kümesinin tam altına gelen yerde toprağın üstünde duran aynı biçimde bir bulut daha vardı. Yaklaşık 250 metre uzunluğunda, 65 metre yüksekliğinde ve 60 metre genişliğindeydi. Bu bulut oldukça yoğundu. Yapısı katı maddeymiş gibiydi. İngilizlerin bulunduğu bölge savaş yerine 1000 metre kadar uzaklıktaydı. Bütün bunları Yeni Zeland kıtasının birinci sahra birliğine bağlı 3. bölükteki 22 asker öldü. Aralarında biz de vardık.İçinde bulunduğumuz siperden güneybatı doğrultusunda yere inmiş bulut duruyordu.

    Bulunduğumuz yer 60. Tepe'ye göre 90 metre daha yukarıda olduğundan üstten görebiliyorduk.Bu bulut daha sonra Kayaçık Dere denilen kuru bir derenin yatağına doğru ilerlediğinde onun daha önce durduğu zemine bütünüyle görebildik. Bu bulut diğerleri gibi açık gri renkteydi. Daha sonra 4. Norfolk Taburu'nun bu kuru dere yatağında harekete geçerek 60. Tepe'ye doğru uygun adım yürüyüşe geçtiğini fark ettik. Buluta vardıklarında hiç çekinmeden dosdoğru içine girdiler. Ama tekrar içinden çıkıp 60. Tepe'de savaşa katılan hiç bir kimse olmadı.
    Bir süre sonra askerlerin sonuncusu da görünmez olunca , bulut sanki yükünü almışcasına yerden yükseldi.Herhangi bir bulut gibi yukarıda duran diğerlerine ulaşıncaya kadar yavaş yavaş havalandı.Bu ana kadar yukarıdaki bulutlar yerlerinde duruyorlardı Yerdeki bulut yükselip aynı hizaya gelir gelmez birden kuzeye doğru uzaklaşmaya başladılar.Trakya istikametine doğru gittiler. Bir saat içinde de gözden kayboldular. Savaş sonunda bu tabur kayıp veya yok edilmiş sayıldı.Anzak çıkarmasının 50. Yılında geç de olsa aşağıda imzası olan bizler anlattığımız bu olayın kelimesi kelimesine doğru olduğunu beyan ederiz.

    İstihkam eri 4/165 künyeli, F. Reichardt. Malata Bay Of Plenty

    İstihkam eri 13/416 künyeli , D.Nevnes . 157 King Street Cambridge.

    J.L. Newman, 75 Freyberg Street Octumoctai Tauranga.

    21.08.1965 / AVUSTRALYA

    EDİNCİKLİ MEHMET ER

    Edincikli Mehmet Er'in bir top mermisinin parçaladığı konumdan kanlar içerisinde bir et parçası sarkmaktadır.Yalvarı rcasına:

    Komutanım ne olur şu kolumu kes!
    Sağ eliyle yakaladığı ve tuttuğu sarkık kola bakan Teğmen donmuştur.Edincikli Mehmet Er tek ve emin sesi ile tekrarlar:
    Allah Aşkına, Allah Rızası için kes şu kolumu!
    Bu ilahi cümleleri eimr gibi işiten Teğmen Saip, bıcağı kola kola vurur.Gık bile dememiştir, Edincikli Mehmet.Bir sağ elindeki kola, bir ileride Allah! Allah! nidaları arasında çarpışan erlere bakar ve kolu fırlatır: "Bu kol vatana feda olsun," der.Yerdeki et parçalrından başını kaldıran Teğmen'in karşısında kimse yoktur.Çünkü, Edincikli, Hakla alış verişe başlayınca herşeyi, acıyı, özlemleri unutuyor, rahmet deryalarında, tecelli dalgalarında yıkanıp arınırken, kolunun fani bedenden ayrılma işlemini duymuyordu.O ateş, o yangın fakat getirilmez feryatlar içinde, edincikli bu cehennemi ateş altında kendinden geçti.Bir avuç istek ve özlem halinde yandı, tüttü.
    Edincikli Mehmet, çoktan kolunun öcünü almak için vatan için Allah için hücum saflarına katılmıştı.Alayların içine karışır, teke tek vuruşur.Onu durdurmak mümkün değil artık, yine harikalar gösterir, bire bir dövüşür, bire on dövüşür, bire yüz dövüşür... Allah'ın yardımıyla haklamadığı kafir kalmaz.Ama kaderden kaçılmaz ki! Kolunun kopmasıyla kaybettiği kan onu halsiz düşürmeye başlamış Edincikli'ye şimdi de şehitlik mertebesi ekleniyordu.Güzel yüzü soldu, sarardı, canı teninden süzüldü...Gözü dünyaya kapandı..."

    Teğmen SAİP
    Çanakkale Savaşlarından
    12. Alay 1. Bölük Komutanı

    SAKA HÜSEYİN

    İkinci Anafartalar taarruzundan sonra, Türk birlikleri Anafarta Ovası'na ve tepelere yerleşmişti 35. Piyade Alayı 2.Bölük erlerinden Hayrabolu'lu Hüseyin alayın su ihtiyacını gidermekle görevli idi sabahın alaca karanlığında katırı ile yola çıktı.Bigalı Köyüne gidip, kuyulardan tahta, damacanalara su doldurup geriye dönüşünü akşamın karanlığına denk getirmeye çalışırdı.
    Katır önde, bizim Saka Hüseyin arkada ama, yola çıkmadan evvel katırının kulağına eğilir, her defasında söylediği sözleri tekrarlardı: "Haydi, Büyük Anafarta Köyünün üstünden 35. Piyade alayının bulunduğu siperlere" katır gide-gele bu yollara alışmıştır.
    Fakat yolda, Hüseyi'nin çenesi durur mu? Savaş var imiş! Yığınla yaralı taşırlar imiş, umurunda mı? O bir türkü tutturmuş gidiyordu:
    "Pınar baştan bulanır
    İner dağı dolanır
    Al başımdan sevdayı
    Buna can mı dayanır.