BULUT İÇİNDE KAYBOLAN İNGİLİZ BİRLİĞİ Konu: 12 Ağustos 1915 günü Anafartalar Bölgesinde Bir Bulut İçinde Kaybolan İngiliz Kraliyet Ailesi Muhafız Alayından 4. Tabur Hakkında / Norfolk Olayın Şahitleri: Yeni Zelandalı Frederick Rerchardt ve iki arkadaşı. Ayrıca Yeni Zelandalı Araştırmacı I.C. McGibbon konuyu inceleyip araştırmıştır. Olay Mahalli ve Savaşa Katılan Birlikler: Türk kaynaklarında 163. İngiliz Tugayı, 35. ve 36.Türk Alaylarının 1. ve 3. Tabur Cephelerine yaklaşarak taarruza geçti, sonuçta 680 kayıp verdi. Türkler ise 282 şehit verdiler. Ayrıca 37 tutsak alınırken, 250 de tüfek ele geçirdiler. Bulut içine girip kaybolan asker sayısı da 250 idi. Elhasıl savaş mahalli Küçükanafartalar Ovası ve Kükürtlü Pınar mevkii. Olayın Tarihî Seyri: Bilindiği üzer İngilizlerin başını çektiği bağlaşık devletlerin deniz filosu 18 Mart günü dayanılmaz bir yenilgiye uğratıldı. Bunun üzerine 25 Nisan 1915 günü kara harekâtına giriştilerse de Temmuz sonu geldiği halde istenilen başarıyı hâlâ elde edemediler. Bunun için 4 Ağustos ile 10 Ağustos arası 50.000 - 60.000 kişilik takviye birlikleri ile Anafartalar Körfezi'ne yaptıkları çıkarma ile şanslarını bir daha denemek istediler. Ama yapılan 3. çıkarmada büyük bir fiyasko ile sonuçlandı. Mustafa Kemal ve askerlerini aşamadılar. Bu savaşlar onların son çıkışları olacağı için güçlerinin tamamını kullanmak istiyorlardı. Bu itibarla her bakımdan savaş gücü yüksek olan Kraliyet Muhafız Alayı NORFOLK Birliğine de 4 Ağustos günü ÇANAKKALE'ye Hareket Emri verildi. Sözkonusu birlik 5 Ağustos 1915 günü Limni'nin Mondros Limanı'na ulaştı oradan İmroz Adası'na vardı. 10 Ağustos 1915 günü de Anafartalar Limanfndan savaş bölgesine ayak basılmıştır. Gerekli hazırlıklar da yapıldıktan sonra 12 Ağustos 1915 günü Anafartalar Bölgesi Kükürtlü Pınar Mevkiinde savaşa katılmışlardır. 22 Ağustos kaydında mevcut ise de; esas olayın meydana geldiği savaş tarihi 12 Ağustos 1915 günüdür. İşte 12 Ağustos 1915 günü ve öğleden sonra piyade ateşinin şiddetlendiği saat 16.30'da Yeni Zelandalı askerlerin ifadelerine göre: Albay Berkham'ın emrindeki NORFOLK Alayı'nın 4. Taburu diğer bataryalardan ayrılarak sağa doğru kaymaya başlıyor. Yani komşu taburlarla temaslarını kaybetmiş oluyorlar. İşte o anda NORFOLK Alayının 4. Taburu subaylarıyla birlikte, gizemli bir şekilde ve görenlerin şaşkın bakışları arasında, katı görünümlü bir bulutun içine girip gözden kayboluyorlar. Burada hadiseyi ispatlayan ve bir o kadar da ilginç olan bir nokta da; internet kayıtlarından anlaşıldığı kadarıyla, 1918'de İngiliz Hükümeti bir yazı ile kayıp birliğin Türkiye'den iadesini talep ediyor. Türkiye ise verdiği kati cevabında; Sözkonusu birliğin esir alınmadığı ve herhangi bir temasın bulunmadığı şeklinde oluyor. Yalnız yazının sayıları ve ekleri hakkında malûmat sahibi değiliz. Sonuç: Hadise înternet kayıtlarında şöyle yorumlanıp özetleniyor. Yani olayı ünlü ve gizemli yapan üç faktör üzerinde duruluyor. l. NORFOLK / Norfok / Alayındaki İngiliz birlikleri bizzat İngiliz Kraliyet Ailesi tarafından seçilerek işe alınan seçkin askerlerden oluşuyor. Bizim Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı gibi. Bu da olayı büyütüyor ve ünlü yapıyor. 2.İki Gelibolu gazisi tarafından açıklandığı şekilde hadise; NORFOLK, çok ilginç ve gizemli olarak bir bulutun içine girmesi ve 4. Taburun bulutun arkasında hiçbir kimseyi bırakmayacak şekilde yükselip başka bir istikâmete sürüklenip gözden kaybolmasıdır. 3. Esas en ilginç gerçek ise kaybolan bu 250 kişilik birliğin en azından vücutlarının bir daha bulunamamış olmasıdır. Yalnız 1919'da İngiltere'den bir heyet sözkonusu 4. Taburdan 180 kişinin ölülerini Gelibolu Yarımadasında bir çiftlik tarlasında buldukları rivayeti mevcuttur. Buradaki iki askerin üzerlerindeki özel işaretlerden Norfolk oldukları tespit edilmiş rivayetidir.Bu işaretlerden ve buradaki ölülerin 4. tabura ait olduğu tahmin edilmektedir. Hülasa olay ilmî ve aklî olarak ispatlanması zor da olsa, Norfolk Alayı'nın tarihinde meydana gelmiş bir vakıa olarak kalacaktır. Çanakkale Destanı Kınalı Ali Çanakkale Destanı [Üsteğmen Faruk, cepheye yeni gelen askerleri denetlerken, bir yandan da onlarla Sohbet ediyor, ' Nerelisin? ' gibi sorular soruyordu. Gözleri bir ara, saçının ortası sararmış bir delikanlıya takıldı Yanına çağırdı ve merakla sordu: -Adın ne senin evladım? ' dedi. -Ali, komutanım' dedi. -Nerelisin? ' -Tokatlıyım, komutanım, Tokat'ın Zile kazasındanım...' -Peki evladım,bu kafanın hali ne? Saçlarının ortası neden kırmızı boyalı böyle? ' ' Cepheye gelmeden önce anam saçıma kına yaktı komutanım. Neden yaktığını da bilmiyorum.' ' Peki dedi üsteğmen. 'Gidebilirisin Kınalı Ali.' O günden sonra Ali'nin adı Kınalı Ali oldu. Cephede tüm arkadaşları Kınalı Ali demekle yetinmiyor, saçındaki kınayı da alay konusu yapıyorlardı. Kınalı Ali, arkadaşlarına karşı sevecen ve dürüst tutumu sayesinde, kısa sürede hepsinin sevgisini kazandı. Bir gün memleketine mektup göndermek için arkadaşlarından yardım istedi. ' Anama, babama burada iyi olduğumu bildirmek istiyorum. Ama okumam yazmam yok. Biriniz yardım edebilir misiniz? ' Biri değil, birçok arkadaşı yardıma geldi. ' Sen söyle biz yazalım' dediler. Kınalı Ali söylüyor, bir arkadaşı yazıyor, diğeri de Söylenenlerin doğru yazılıp yazılmadığını denetliyordu. ' Sevgili anacığım, babacığım hasretle ellerinizden öperim. Ben burada çok iyiyim, beni sakın merak etmeyin.' Kız kardeşini, kendinden küçük erkek kardeşinin sağlığını ve hatırını sorduktan sonra, köydeki herkesin burnunda tüttüğünü ve kimsenin kendisini merak etmemesini söyledikten sonra, Biz burada var oldukça bilesiniz ki düşman bir adım bile ilerleyemeyecektir tümcesi ile bitiriyordu. Tam zarf kapatılırken Ali ' iki üç satır daha ekleteceğini' söyleyerek Mektubun sonuna şunları yazdırdı. ' Anacığım, beni buraya gönderirken kafama kına yaktın ama, Burada komutanlarım da, arkadaşlarımda benle hep dalga geçiyorlar. Cepheye gitmek sırası yakında inşallah kardeşim Ahmet'e gelecek, Onu gönderirken sakın kına yakma saçına. Burda onunla da dalga geçmesinler. Tekrar ellerinden öperim anacığım.' Gelibolu'da savaş giderek şiddetleniyordu. ingilizler kesin sonuç almak için tüm güçleriyle yükleniyorlardı. Cephede savaşan askerlerimiz önceleri birer, birer, sonraları beşer,beşer, Onar, onar şehit oluyorlardı. Gelen destek güçleri de yeterli olmuyor, onlarında sayıları giderek azalıyordu. Gelibolu düşmek üzereydi. Kınalı Ali'nin komutanı bu durum karşısında çaresizdi. Kendi bölüğü henüz sıcak temasa hazır değildi. Genç erlerine insan bedeninin süngü ve mermilerle orak gibi biçildiği bu cepheye göndermek zorunda kalmaması için Allah'a dua ediyordu. Komutanlarını düşünceli ve sıkıntılı gören Kınalı Ali ve arkadaşları, komutanlarına gidip, ondan kendilerini cepheye göndermesini istediler.Askerlerinin ısrarları üzerine komutanları daha fazla direnemedi ve ölüme gönderdiğini bile, bile bu isteklerini kabul etmek zorunda kaldı. Kınalı Ali ve arkadaşları, sevinç çığlıkları atarak cepheye hayır, bile,bile ölüme gidiyorlardı. O gün güle oynaya Gelibolu cephesinde ölümle buluşacakları yere koşan Kınalı Ali'nin bölüğünden tek kişi geri dönmedi. Gidenlerin tümü şehit olmuştu. Bu olaydan kısa bir süre sonra Kınalı Ali'ye anne, babasından mektup geldi. Onun yerine komutanı aldı mektubu ve buruk bir ifade ile okumaya başladı. Cepheye gitmeden önce arkadaşlarına yazdırdığı mektubuna aile adına babası yanıt veriyordu. ' Oğlum Ali, nasılsın, iyi misin? Gözlerinden öperim, selam ederim. Öküzü sattık, parasının yarısını sana gönderiyoruz, yarısını da yakında cepheye gidecek küçük kardeşine veriyoruz. şimdi öküzün yerine tarlayı ben sürüyorum. Fazla yorulmuyorum da. Sen sakın bizi düşünme.' Babası mektupta köydeki herkesten akrabalarından haberler verdikten sonra 'şimdi ananın sana diyeceği var' diyerek sözü ona bırakıyordu. Mektubun bundan sonraki bölümü Kınalı Ali'nin anasının ağzından yazılmıştı şöyle diyordu anası: Oğlum Ali, yazmışsın ki kafamdaki kınayla dalga geçtiler. Kardeşime de yakma demişsin. Kardeşine de yaktım. Komutanlarına ve arkadaşlarına söyle senle dalga geçmesinler. Bizde üç işe kına yakarlar; 1 - GELİNLİK KIZA, GİTSİN AİLESİNE, ÇOCUKLARINA KURBAN OLSUN DİYE 2 - KURBANLIK KOÇA, ALLAH'A KURBAN OLSUN DİYE 3 - ASKERE GİDEN YİĞİTLERİMİZE, VATANA KURBAN OLSUN DİYE. Gözlerinden öper, selam ederim. Allah'a emanet olun Ali'nin mektubu okunurken ve çevresindeki herkes onu dinlerken hıçkıra, hıçkıra ağlıyordu. (Bu mektubun aslı Çanakkale Müzesindedir. Alıntı