Cahiliyye döneminde yapılan dualar

Konusu 'Dua hazinesi' forumundadır ve Adile tarafından 18 Kasım 2012 başlatılmıştır.

  1. Adile

    Adile Admin

    Cahiliyye Döneminde Dua

    Cahiliyye döneminde Arapların pek çoğu Kabe'yi çıplak olarak ziyaret ederler ve bu esnada parmaklarını birbirine kenetleyerek duâ niyetiyle ıslık çalarlardı. Ayrıca bu esnada ellerini yine aynı düşünceyle çırparlardı. Cenâb-ı Hak (c.c.) Kur'ân-ı Kerîm'de onların bu davranışlarını şöyle yermektedir:
    "Onların Kabe'deki duaları sadece ıslık çalmak ve el çırpmaktan başka bir şey değildir. İnkârınıza karşılık azabı tadın." (Enfâl: 35)
    Kur'ân'ın bir çok yerinde, Arapların hiç kurtuluş ümidi kalmayan bir tehlike içinde, özellikle deniz üstünde kaldıkları zaman dinlerini yalnız O'na özgü yaparak Allah'a duâ ettiklerini okuyoruz:
    "Dalga onları karanlık bulutlar gibi kapladığı zaman, dîn'i yalnız O'na özgü kılarak Allah'a duâ ederler. Böylece onları karaya çıkarıp kurtarınca, artık onlardan bir kısmı orta yolu tutuyor. Bizim âyetlerimizi gaddar, nankör o-
    -24¬landan başkası inkâr etmez." (Lokman: 32)
    Müşrik Araplar, hayatlarının tehlikede olduğunu sezdikleri anda hemen Allah'a duâ edip dîn'i O'na özgü kılıyorlardı. Kur'ân-ı Kerîm, bir çok âyetinde böyle duâ eden kimselerin, kıyıya vardıkları, karaya çıkacaklarından emin oldukları zaman derhal dönüp Allah'a ortak koştuklarını söyler.
    "Müşrikler, gemiye bindikleri zaman, dîn'i yalnızca ona özgü kılarak, Allah'a duâ ederler. Ama onları karaya çıkarıp kurtarınca, hemen O'na ortak koşarlar." (Ankebût:65)
    Yine Kur'ân'da müşrik Arapların bir tehlike anında Allah'a duâ ettiklerini görüyoruz:
    "İnsana bir zarar dokunduğunda, yan yatarken, otururken ya da ayaktayken bize duâ eder; fakat zararını üstünden kaldırdığımız zaman ise sanki kendisine dokunan zarardan ötürü bize hiç yalvarmamış gibi hareket eder." (Yûnus: 12)
    Allah kavramı İslâm'dan önceki Arapların zihninde dünyanın yaratıcısı, yağmuru indiren, yeryüzünde bulunan her şeye hayat veren varlık olarak bilinmektedir. Yalnız Kur'ân'ın onlardan yakındığı tek taraf, Allah'ı göklerin ve yerin yaratıcısı olarak bildikten sonra yalnız O'na ibade! edileceğini, O'ndan başkasına tapılamayacağını bilmeme leridir.
    "Yemin olsun ki, onlara "Gökleri ve yeri kim yarattı Güneş'i ve Ay'ı emrine boyun eğdiren kimdir?" diye sor san, şüphesiz "Allah" diyeceklerdir. Şu halde nasıl oluyoı da haktan çevriliyorlar!?" (Ankebût: 61)
    "Yemin olsun, onlara "Gökten su indirip de ölümünden sonra yeryüzünü dirilten kimdir?" diye soracak olursan, şüphesiz "Allah" diyecekler." (Ankebût: 63)
    Allah'a şirk koşmak bütün Arapların ortak dîni ve yaygın inancıydı. Allah'ın kâinatı yoktan var edip yeri ve göğü idare ettiğine ve her şeyin onun kudretinin tasarrufu altında olduğuna inanıyorlardı. Fakat daha sonra haktan dönüyorlardı.
    Gelmiş geçmiş bütün müşrik toplumlarda olduğu gibi, Arapların da yıldızlar, cinler ve meleklerden bir çok ilâhları vardı. Cahiliyye döneminde Arap yarımadasında putlara ibadet çok yaygındı. Adetâ bu, onların bir sembolü haline gelmişti. Hatta Mekke'de herkesin evinde bir put vardı. Bir kişi yolculuğa çıkmadan önce yaptığı en son işi ona dokunmak, yoldan geldikten sonra ilk işi de yine puta ibadet niyetiyle dokunmak olurdu. Hemen hemen bütün şehirlerin köylerin ve nahiyelerin özel putları vardı, hatta şahısların bile. Kapısı çalınan her evde put bulmak mümkündü. Arap putperestliği o kadar ileri gitmişti ki, bazısı bir evi ve bazıları da bir putu kendisine ilâh olarak seçer, ibadet ederdi. Buna gücü yetmeyenler veya yapamayacak derecede fakir olanlar Kabe'nin önüne veya başka bir tarafa hoşlarına giden bir taş dikerler ve sonra da Kabe'yi tavaf eder gibi taşın etrafında dönerlerdi. Bu tip putlara da "Ensâb" derlerdi. (Kitâbu'l-Esnâm: 33)
    Sadece Allah'a ibadet için bina edilen Kabe'nin içinde ve avlusunda üç yüz altmış put dikmişlerdi. (Buhârî, Kitâbu'l-Megâzî) Netice itibarıyla Araplar putlara ve heykellere ibadetten, taş parçalarına tapınmaya kadar düştüler. Bu putlar, putperest Arapların yapacakları işler için bir mercî olmakta idi. Onlar yapacakları her iş için zamanlarının âlimi mesabesinde olan kâhinlere ve onlar vasıtasıyla da putlara müracaat ederek, yapacakları işin, yapılıp yapılmaması hususunda kararı bu putlardan alırlardı. Bazan putun verdiği karara itirazlar vaki olur, hatta puta karşı hakaretâmiz hareketler dahi meydana gelirdi. Mesela İm-ru'l-Kays, babasının öldürülmesi üzerine Benî Esed'den intikam almak için Zü'l-Halasa isimli puta müracaat etmiş, attığı üç oktan her biri, işine mâni olacak mahiyette "en-Nâhi" şeklinde çıkınca, kızmış, okları kırarak yüzüne fırlatmış ve ona "Ey sefil! Eğer senin baban katledilseydi, böyle hareket etmekten beni alıkoymazdın" demişti. (Kel-bî, Kitâbu'l-Esnâm: 47)