Beni Kurayza hadisesi nasıl ortaya çıktı?

Konusu 'Genel Bilgiler' forumundadır ve Lasey tarafından 13 Aralık 2018 başlatılmıştır.

  1. Lasey

    Lasey Admin

    BENİ KURAYZA SAVAŞI

    Beni Kurayza hadisesi nasıl ortaya çıktı.

    Beni Kurayza hadisesi nasıl ortaya çıktı? Beni Kurayza Yahudileri hakkında verilen hüküm nedir? İşte Beni Kurayza Yahudileri meselesi…


    Hendek Harbi kazanılmış, düşman hüsrana uğramış olarak Mekke’ye dönmüştü. Allah Resûlü de hane-i seadetine dönerek, adeti üzere zırhını çıkarmış ve yıkanmışlardı ki, Cebrail (a.s.) çıkageldi. Hazret-i Peygamber’e:

    “–Silahını bıraktın mı? Biz henüz bırakmadık!” dedi. Allah Resûlü:

    “–Öyleyse sefer var demektir; nereye?” diye sordular.

    Cebrail (a.s.) da harp esnasında ihanet eden Beni Kurayza yurdunu göstererek:

    “–İşte oraya!” dedi. (Buhari, Meğazi, 30)

    Çünkü daha önceki Yahûdiler gibi Beni Kurayza da, Allah Resûlü ile yaptıkları ahde riayet etmemişler, en zor zamanlarda ihanette bulunmuşlardı. Oysa yapılan muahedeye göre Medine’ye saldıran müşriklere karşı müdafaada bulunmaları gerekirdi. Lakin aksine, her fırsat buldukça, işlemedikleri hıyanet ve mel’anet kalmıyor, böylece kendi elleriyle kendilerini helake sürüklüyorlardı.

    Emr-i ilahiyi alan Hazret-i Peygamber, derhal mü’minleri toplayarak Beni Kurayza üzerine yürüdü. Hatta:

    “–İşiten ve itaat eden herkes ikindi namazını Beni Kurayza yurduna varmadan kılmasın!” buyurarak Yahûdiler toparlanmadan harekete geçti. (Buhari, Meğazi, 30)

    Yahûdiler, Hazret-i Ali kumandasındaki öncü kuvvetleri görünce, yaptıklarına pişman olacakları yerde hiddetlenerek Allah Resûlü hakkında ileri-geri sözler sarf ettiler.[1] Ancak az sonra bizzat Resûlullah’ın başlarında bulunduğu üç bin kişilik İslam ordusunu karşılarında görünce adeta dilleri tutuldu. Allah Resûlü’nün heybetinden, söylediklerini inkar ettiler. Üseyd bin Hudayr:

    “–Ey Allah düşmanları! Siz açlıktan ölünceye kadar, kalenizi kuşatmaya devam edeceğiz! Siz yuvasında kıstırılmış tilki gibisiniz!” dedi. Beni Kurayza Yahûdileri korku içinde:

    “–Ey İbn-i Hudayr! Biz Hazreclilerin değil, siz Evslilerin müttefikiyiz!” dediler. Üseyd:

    “–Artık sizinle aramızda ne ahit ne de bir antlaşma vardır!” dedi. (Vakıdi, II, 499)

    Resûlullah, Yahûdilerle savaşmadan önce kalelerinin dibine kadar yaklaşarak onları İslam’a davet etti. Fakat kabûl etmediler.[2]

    KAB BİN ESED’İN ÜÇ TEKLİFİ

    Kuşatma uzayıp Yahûdiler iyice sıkıntıya düşünce liderlerinden Ka’b bin Esed:

    “–Ey Yahûdi cemaati! Şu gördüğünüz felaket başımıza gelip çattı. Ben size üç şey teklif ediyorum, hangisini isterseniz onu yapınız!” dedi.

    “–Nedir onlar?” diye sordular. Ka’b:

    “–Birisi; şu adama tabi olur, Peygamberliğini tasdik ederiz! Vallahi, şu kesin bir şekilde ortaya çıkmıştır ki, O sizin için gönderilmiş bir Peygamberdir ve kitabınızda vasıflarını yazılı bulduğunuz zattır. Kendisine iman edecek olursanız, kanlarınızı, mallarınızı, çocuklarınızı ve kadınlarınızı korumuş olursunuz!” dedi.

    “–Biz hiçbir zaman ne Tevrat’ın hükmünden ayrılırız ne de onu başka bir kitapla değiştiririz!” dediler.

    Bundan sonra Ka’b, çocuk ve kadınları öldürerek savaşa girmeyi veya cumartesi gecesi, yani Müslümanların saldırı beklemedikleri bir anda hücûm etmeyi teklif etti. Hiçbirini kabûl etmediler.[3] Çünkü Allah yüreklerine korku salmıştı.

    Sa’lebe, Üseyd ve Esed isminde üç genç, Yahûdi alimlerinin, Son Peygamber hakkında anlattıkları husûsiyetlerin Allah Resûlü’nde olduğunu görerek Müslüman oldular. Gece kaleden inerek Efendimiz’in yanına geldiler.[4]

    Yahûdiler, o gün kayıtsız şartsız teslim olmak mecbûriyetinde kaldılar. Beni Kurayza Yahûdileri, Evs kabilesinin himayesinde bulunduğundan, Allah Resûlü, o kabilenin büyüğü olan Sa’d Hazretlerini hakemlik için çağırttı. Hazret-i Sa’d, savaşta yaralanmış olmasına rağmen iştiyakla emr-i Peygamberi’ye ittiba ederek oraya geldi. Zira harpte yaralandığı zaman Cenab-ı Hakk’a şöyle yalvarmıştı:

    “Ya Rab! Beni Kurayza’dan intikam almadıkça rûhumu kabzetme!” (Tirmizi, Siyer, 29/1582)

    HZ. MUSA’NIN (A.S.) ŞERİATİ

    Hazret-i Sa’d, Yahûdilerin isteği üzerine onlar hakkında Hz. Mûsa’nın (a.s.) şeriatine göre hüküm verdi.[5] Onun verdiği hükmü, Resûl-i Ekrem de tasdik etti ve:

    “–Ey Sa’d! Yemin ederim ki sen, Allah’ın yedi kat semavatı üzerindeki hükmüne muvafık hükmettin!” buyurdu. (Buhari, Meğazi, 30; İbn-i Sa’d, III, 426)

    Hazret-i Sa’d’ın yürekten yapmış olduğu duası makbûl oldu ve savaşta mü’minleri arkadan vuran hain Yahûdiler hakkında hükmünü verdikten sonra yarası açıldı. Bir müddet sonra o Peygamber aşığı sahabi, rûhunu şehiden teslim ederek ilahi rahmete nail oldu.[6]

    Hazret-i Sa’d iri vücutlu olduğu halde, insanlar onun cenazesini taşırken çok hafif olduğunu gördüler. Allah Resûlü, bunun hikmetini şöyle beyan buyurdu:

    “–Onu başkaları taşıyor! Varlığım kudret elinde bulunan Allah’a yemin ederim ki, melekler Sa’d’ın rûhuyla sevindiler ve Rahman’ın Arş’ı da onun için titredi!” buyurdu. (İbn-i Hişam, III, 271; Tirmizi, Menakıb, 50/3848; Buhari, Menakıbu’l-Ensar, 12)

    Peygamber Efendimiz, Hazret-i Sa’d’ın cenaze namazını kıldırıp onu kabrine koyduktan ve üzerini toprakla örttükten sonra uzun müddet tesbihatta bulundu. Ashab-ı kiram da Allah Resûlü’ne tabi olarak tesbihatta bulundu. Sonra Efendimiz tekbir getirdi. Ashab da tekbir getirdi. Daha sonra ashab:

    “–Ya Resûlallah! Niçin tesbih ettiniz ve tekbir getirdiniz?” dediler. Allah Resûlü:

    “–Allah ona genişlik verinceye kadar, kabir şu salih kulu sıktı da sıktı.” buyurdu. (Ahmed, III, 360) Ardından sözlerine şöyle devam etti:

    “–Şayet bir kimse kabrin fitnesinden kurtulacak olsaydı, şüphesiz ki Sa’d kurtulurdu. Ancak onu kabir önce sıktı, sonra da Allah ona genişlik verdi.” (Taberani, Mu’cemu’l-Kebir, X, 334)

    “ALLAH’IN HER ŞEYE GÜCÜ YETER!”

    Hendek Gazvesi’nde ilahi lutuf ile nail olunan muvaffakıyyeti, Kur’an-ı Kerim şöyle beyan eder:

    “Allah, ehl-i kitaptan, onlara (müşrik ordularına) yardım edenleri kalelerinden indirdi ve kalplerine korku düşürdü; bir kısmını öldürüyor, bir kısmını da esir alıyordunuz. (Böylece) Allah, onların yerlerine, yurtlarına, mallarına ve ayak basmadığınız topraklara sizi mirasçı yaptı. Allah’ın her şeye gücü yeter!” (el-Ahzab, 26-27)

    [1] Bkz. Vakıdi, II, 499.

    [2] Bkz. Abdürrezzak, V, 216, 370.

    [3] İbn-i Hişam, III, 254.

    [4] İbn-i Hişam, III, 256.

    [5] Tevrat’ın hükmüne göre bu şekilde hareket edenlerin cezası, eli silah tutan erkeklerin öldürülmesi, mallarına el konulması ve kadınlarla çocukların esir alınmasıydı. (Bkz. Ahd-i Atik, Tensiye, 20/10-15)

    [6] Bkz. İbn-i Hişam, III, 271.