Belam kimdir nedir? Belam, nefsine yazık etmiş adamlardan biriydi. Devrindeki bütün ilahi kitapları tetkik etmiş, ilmi sahada otorite olmuş, ibadet ve taatıyla büyük bir şöhret kazanmıştı. Herkesin saygı duyup, hürmet gösterdiği bir kimseydi. Eğer bu iyi hasletlerini sürdürse kıyamete kadar öyle anılacak, geride yüce bir şan ve şeref bırakacaktı. Ne var ki günün birinde, özünde taşıdığı kötülüklerin, nefsinde sakladığı pisliklerin esiri olarak şeytanın dostluğunu, Hak’kın dostluğuna tercih etti. İlimini ve irfanını kötü işler için kullanmaya, bedduasını müminlere yöneltmeye başladı. Sebep ise gayet basitti. Bir takım kişi ve mihraklar ona mal, mülk ve servet va’detmişlerdi… Bu geçici menfaatler Bel’am için bütün mukaddesatını fedaya yetti. Artık yıllarca uğraşıp kazandığı ilim kendisine hiç bir fayda vermeyecekti. Üstelik o, ilim gibi yüksek bir hazineyi küfrün ve zulmün hizmetine sunarak en büyük cinayeti işlemiş oluyordu. Nefsinde bulduğu büyüklük ve yücelme hissi, onu alçalttıkça alçaltmış, sefil bir hale düşürmüştü. Bundan sonra gerçekleri görmesi ve ilahi adalete teslim olması mümkün değildi. Kötülük odaklarının gerçek temsilcilerinden biriydi artık. Kur’an, onun portresini akılları durduran bir belagatla çizmiştir. Tarihin her devrinde benzer tiplerin var olacağını ezeli ilmiyle mutlak manada bilen yüce yaratıcı Bel’am ve benzerleri için şu tarifi yapmıştı: “Artık onun meseli o köpeğin meseli gibidir ki, üstüne varsan da dilini çıkarıp solur, üstüne varmasan da…” (A’râf, 7/176) Belam-ı Baura kimdir? Belam nedir ne anlama gelir?Bu adamın benzerleri zamanımızda çoksa da biz adı Ümeyye ibn-i Salt olan ve Peygamberimiz zamanında yaşamış bir zavallıdan bahis açalım. Salt’ın oğlu, Allah Resulünü inkarda tıpkı Ebu Cehil gibi katıydı. Gittiği her yerde, kendisinin çok yüksek ilme sahip olmasına rağmen peygamberliğin Muhammed aleyhisselama verilmesini hazmedemediğini söylüyor, içini dolduran kıskançlık krizlerinden bir türlü kurtulamıyordu. Hased, ateşin odunu yediği gibi yiyip bitiriyordu onu. Artık sırtına kitap yüklenmiş merkeplerden, dilini çıkarıp soluyan vahşi köpeklerden bir farkı kalmamıştı. Gerçekten güzel ve okuyanlarını hayranlık içinde bırakan şiirler yazıyor, kayıtlara geçirilen konuşmalar yapıyor, müşriklerin Bedir savaşına katılan adamlarına mersiyeler düzüyordu ama, basiret sahiplerine apaçık görünen ayet ve mucizeler onun kararmış kalbine nüfuz etmiyordu. Yere saplanmış, hevesine uyumuş, hak ve hakikatten sıyrılıp şeytanın arkasına takılmıştı. Elbette sonu da bütün azgınların sonuna benzedi ve yüce Allah’ın onlar için hazırladığı cehennemi boyladı. “Andolsun ki, cehennem için de bir çok cin ve insan yarattık; onların kalpleri vardır ama anlamazlar; gözleri vardır ama görmezler; kulakları vardır ama işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da sapıktırlar. İşte bunlar gafillerdir. (A’râf, 7/179)