BATIN Bir şeyin içi, gözle görülemeyen tarafı, Allah'ın isimlerinden biri. Batın kelimesi Kur'an'da değişik anlamlarda kullanılmıştır. Batın, her şeyden önce Esmau'l-Hüsna*'dan biridir: "O evvel (her şeyden önce) dir, Ahir (kendisinden sonraya hiç bir şeyin kalmayacağı son)'dur. Zahir (varlığı aşikar)'dır. Batın (gerçek mahiyeti insan için gizli) olandır. " (el-Hadîd, 57/3). Ebû Hüreyre (r.a.)'den rivayet edilen bir hadis-i şerifte de Allah Teala'nın doksandokuz ismi olduğu zikredilmiş, bunlardan birinin de el-Batın* olduğu belirtilmiştir. (Tirmizî, Daavat, 82). Batın, bazı ayetlerde de gizli anlamınadır: "Günahın gizlisini (batın) de açığını (zahir) da bırakın!" (el-En'am, 6/120) " açık (zahir) ve gizli (batın) olarak size bolca nimetler ihsan ettiğini görmez misiniz?" (Lokman, 31/20). Rağıb el-Isfahanî, son ayette geçen zahirî nimeti peygamberlik müessesesi; batınî nimeti de akıl olarak yorumlamaktadır. (el-Müfredat fî Garîbi'l-Kur'an, Mısır 1970, s. 97) Zahirî nimeti sağlam vücûd, batınî nimeti güzel ahlak olarak anlayanlar da vardır. Batın, hadislerde genellikle bir şeyin içi anlamında geçmektedir. Mesela, "batınu'l-keff elin içi, "batınu'l-kademeyn" ayağın çukuru demektir. Hadislerde Batın'a, Cenab-ı Hakk'ın adı olarak da rastlamak mümkündür. Ebû Davud, Edeb, 95). Bu isim, Cenab-ı Hakk'a izafe edildiğinde "kendisini zatı itibariyle gereği gibi tanımak mümkün olmayan zat" anlamına gelir. Allah'ın "evvel" sıfatı "ahir" sıfatıyla beraber kullanıldığı gibi, "batın" sıfatı da "zahir" sıfatıyla beraber kullanılır. Ayrı olarak kullanılmazlar. (Ragıp el-Isfahanî, el-Müfredat, s. 52). Allah evveldir; O'ndan evvel hiç bir varlık yoktur. O'nun öncesi mevcut değildir. Allah ahirdir; varlığının sınırı yoktur. Her şey yok olacak yalnız Yüce Allah bakî kalacaktır. Allah zahirdir; varlığı her şeyden aşikardır. Çünkü kainattaki herşey O'nun varlığına delildir. Sıfatlarının tezahürüyle, ilim ve kudretinin tecellisiyle varlığı apaçık olarak bilinmektedir. Allah "batındır", zatı ve mahiyeti kavranamaz, niceliği ve nasıllığı bilinemez. Allah zatı itibariyle gizlidir. Zatının hakikatı duyu organlarıyla bilinemez. O'nun gizli oluşu, aşikar oluşunun şiddetindendir. Hakikatı, akıl ve idrakin ihatasına sığmaktan yücedir. Zahir ve batın kelimelerinin Kur'an'da geçmesi, bu iki kelimenin terim olarak yerleşmesinde etkili olmuş, özellikle fakîhlerle mutasavvıflar arasında bazı münakaşaların çıkmasına yol açmıştır. Her şeyin bir zahiri ve batını bulunduğunu, ilimlerin de zahirî ilimler ve batınî ilimler olmak üzere ikiye ayrıldığını ifade ederek Cibril hadisi*nde anlatılan "İslam"ı, zahir ve dış; "Îman"ı, batın ve iç olarak değerlendirmişlerdir. Zahirî ameller, dış organlarla yapılan amellerdir ki; ibadet, taharet, namaz, oruç, hac, zekat, nikah ve benzerleri bu gruba girer. Batınî ameller ise kalplerin, tasdik, yakin, îman ve ihlas gibi amelleri, murakabe gibi halleridir. Sûfiler, ihlası tarif ederken "kulun fiillerinin zahir ve batında eşit olmasıdır" diyerek zahirî amellerle batınî amellerin dengesine dikkat çekerler. Zahir ve batın dengesinin batın lehine bozulması mutasavvıfları ürkütmez; fakat bu dengenin zahir lehine bozulması mutasavvıfları rahatsız eder. Nitekim Cüneyd el-Bağdadî'nin "Zahirini süslemeye çalışanın batını haraptır" sözü bu anlamdadır. İlmin de ameller gibi zahirî olanı ve batınî olanı vardır. Zahirî amellere ve görünen şeylere aid açık bilgi ve zahir ilmi; kalp, gönül ve keşfle ilgili bulunan ilme batın ilmi denir. Bu manaya göre ayetlerin de hadîslerin de bir batınî tarafı olduğunu düşünmek tabiîdir. Mutasavvıfların,.Hüzeyfetü'l-Yeman'ın rivayet ettiği bir hadîs-i şerîfe istinaden "Allah'ın kulunun kalbine yerleştirdiği bir sırr olarak" (Münavî, Feyzu'l-kadir, IV, 326) nitelendirdiği "ilm-i batın" asla ilm-i zahir'e muhalif olmamalıdır. Nitekim Ebû Saîd el-Harraz'a atfedilen ve bütün mutasavvıfların ortak kanaati haline gelen "Zahire muhalif her batın batıldır" (Sülemî, Tabakatu's-Süfiyye, s. 231) görüşü bunu teyid etmektedir.